Meydana gelen tüm sorunları “fıtratında vardı”, “kader”, “mukadderat” sözleriyle açıklamaya alışmış olanlar, önce Fatih’te 4 kardeşin birlikte intihar etmesi ve hemen ardından da Antalya’da 4 kişilik bir ailenin ve Aydın’da bir gencin yaşamına son vermesi apaçık gerçeği karşısında bu söylemlere sığınamadılar. Diyelim ki 4 kardeşin evinde bulunan antidepresanları gerekçe göstererek “psikolojik” diyebildiler, peki “9 aydır işsizim, artık yapacak bir şeyim yok” mektubu bırakan babayı nasıl açıklayacaklar?
Başta meclis olmak üzere çeşitli devlet kurumları önünde ya da kamuya açık yerlerde geçinemediği için ya da borçları sebebiyle intihar eden veya intihar teşebbüsünde bulunanlar için sıkça başvurdukları “psikolojik sorunları var” ezberlerini unutsunlar. Bu sözler son dönemde siyanür içerek ölen bu insanların hiçbirinin durumuna uymuyor.
Uymaz tabi. Uyduramazsınız. Borçlar, haciz, işsizlik, faturaların ve kiranın ödenememesi… Elbette ölümlerinin ardındaki ilk nedenin geçim derdi olduğunu konuşacağız. Elbette yoksulluğun, işsizliğin, geçinememenin, sistemin yarattığı sosyal sorunların insanları sürüklediği bunalımı konuşacağız. Ve elbette bu bunalımların nedeni olan, herkesin eşit yaşamadığı bu sistemi ve onun yarattığı ekonomik krizi konuşacağız.
Bu sorunlar karşısında insanların intihar etmesi değil ama, toplumun tüm bunları konuşmaya başlaması olumlu bir gelişmedir. Ancak bir de, sisteme tepki gösterenler arasında “sosyal yardım”cılar türedi. Siyasi iktidara yakın güruhun 4 kardeş için “Efendim, sosyal yardım için başvurmamışlar, ölümlerin nedeni ekonomik değil” söylemleri üzerine, muhalif çevreler de “sosyal yardım”a ulaşmanın zorlukları ve devletin bu görevi yerine getirmediği tartışmalarına dalmış vaziyette.
Yoksulluğun nedeni “sosyal yardım” alamamak değil, kapitalizmin kendisidir
Bu ölümlerin ardından devletin “sosyal yardım” dağıtmasını tartışmaya başlamak en hafif tabirle, asıl meselenin üstünü örtmektir. Daha ağırını hadi söylemeyelim, bu kadarıyla yetinelim. Çünkü bu kadarı bile anlayabilen için yeterince ağır. Asıl mesele yoksulluğu yaratan, toplumu karşıt iki sınıfa bölen kapitalizmin kendisidir. Bunun bu kadar apaçık göründüğü bir durumda bile derhal “sosyal yardım” talep eden çizgiye geçivererek çelişkilerin üstünü örtmek, olsa olsa küçük burjuva eğilimlere yakışabilir.
Bir de bunların başka bir versiyonu “siyanür yasaklansın”cılar var. Neymiş, ölümlerin arkasındaki ekonomik gerekçeleri onlar da görüyormuş tabi, ama öncelikli sorun intiharların önüne geçmekmiş.
Şunu bilelim ki, ne “sosyal yardımlar”, ne de intihar amaçlı kullanılan maddelerin yasaklanması toplumdaki zenginliğin adil dağıtılmadığı gerçeğini değiştiremez. Kapitalizm, milyonların ürettiği zenginliğin, üretim sürecine dahi katılmayan bir avucun elinde toplanması üzerine kuruludur. Sınıf çelişkilerini zenginler lehine sürdürmek uğruna milyonları açlığa, yoksulluğa mecbur bırakır. Bu gerçek ortada dururken hangi yardım işsizliği bitirecek, hangi yasaklama yoksulluğun getirdiği çaresizliği yok edebilecek? Bu çaresizliği yaratanın sistemin kendisi olduğu gerçeğinin üzeri nasıl örtülebilir?
Ne oldu? Hiç sempatik sözler olmadı değil mi böyle deyince? “Alışıldık, beylik solcu lafları işte” mi diyorsunuz? “Sosyal yardım” şirinliğine benzemiyor değil mi? Benzemez. Buz gibi soğuk gerçekler sempatik dokunuşlarla çarpıtılıp, sorunlar hafifletilemez. Beylik olma pahasına bıçak gibi keskin fikirleri dile getirmek gereklidir.
Kapitalizme karşı direnişlerde birleşmeliyiz
Şunu da bilelim: Ne mutlu ki, “sosyal yardım”cılara aldanmayanlar var. Ne mutlu ki, insanların yoksulluk nedeniyle yaşadığı çaresizlik sonucu içine düştüğü bunalımlar, her zaman intiharlarla sonuçlanmıyor. Son dönemde Türkiye’de örneklerini gördüğümüz gibi işçi direnişleriyle ya da dünyada örneklerini gördüğümüz gibi ayaklanmalarla da sonuçlanabiliyor. Ne mutlu ki, toplumun zenginler ve yoksullar olarak bölünmesinin doğal bir süreç olmadığını kavrayanlar ve bunu değiştirmek üzere harekete geçenler var.
Bizim temel almamız gereken de işte budur. Yoksulluk kader değildir. Öyleyse intiharları da ne kader olarak ne de bu sisteme bir isyan olarak göremeyiz. Ekonomik kriz günlerinde işsiz bırakılan, maaşları ödenmeyen, tazminat alamayan, çocuklarına yedirecek bir lokma bulamama kaygısını yaşayan ve kapitalizmin en çaresiz bıraktığı bu anlarda hakları için direnmeyi bir seçenek olarak uygulayanlar var. Dört bir yanda emek verenlerin kararlı direnişleri var.
Bir avuç zenginin, patronun lehine işleyen bu çarklar durdurulabilir. Yeter ki çeldirici yollara sapmadan, odak noktamıza neyi alacağımızı doğru belirleyebilelim ve bizim gibi düşünüp harekete geçenlerle birleşebilelim. Direnişlerin semtine bile uğramadığı halde, “intihar çözüm değil” açıklamaları yayınlamakla bir adım ileriye gidemeyiz. İntiharların nedeninin kapitalizm olduğunda birleşenler, bu sistemin karşısında direnenlerle de birleşmelidir. Gerisi kervanın yolda düzülmesi misali, gelecektir.