AKP içinde bulunduğu sıkışmışlığı aşmak, kendi siyasi varlığını olduğu gibi devam ettirebilmek uğruna, her şeyi göze alarak savaş politikalarına bir yenisini ekledi. AKP’nin göze aldığı “her şey”in içinde batan ekonomiyi daha da batırmak da var.

Hali hazırda krizde olan ekonominin daha da batma ihtimalinin ilk sinyali, operasyonun başladığı gün Trump’ın “Ekonominizi mahvederim” tehdidiyle verildi. ABD pek çok ülkeyle kapitalist rekabet ilişkileri içerisinde. Hatta ticaret savaşları diye anılmasına neden olacak derecede rakibi olan Çin, AB ülkeleri gibi karşısında olan pek çok ciddi güç var. Ancak şimdiye kadar Trump’ın bunların hiçbiri hakkında “ekonominizi mahvederim” düzeyinde konuştuğunu görmedik. En fazla “yaptırım uygularım” diyordu. Ama iş Türkiye’ye gelince bunu diyebildi. Bazıları bu durumu Trump’ın deli olmasına yoruyor. Evet doğrudur. Ama sadece bu yüzden mi böyle rahat konuşabiliyor? Hayır. Türkiye’deki ekonomik gidişat derin bir iktisadi krizi gösterdiği için rahatlıkla böyle bir tehditte bulunabiliyor.

Dış borç dağları aştı. Üretime hiçbir yatırım yok. İşsizlik alıp başını gitmiş. Kamuya ayrılan pay yerlerde. Ekonomide vaziyet bu olunca, “dış güçler ekonomimize saldırıyor” naralarıyla yeri göğü inlettikleri dönemde bile yapılmayan tehditler savrulabiliyor işte. Ama daha da çarpıcı olan şu ki; Türkiye ekonomisinin mahvolması için Trump’ın özel bir gayretine lüzum yok. Sağolsun siyasi iktidar bunu kendi kendine yapıyor.

Ekonomiyi bu hale getiren kendileri değilmişçesine, bir de üstüne, yaratacakları “güvenli bölge”ye TOKİ inşa etme planları yapıyorlar. Pes doğrusu. Çöken beton ekonomisini böyle mi canlandıracağınızı sanıyorsunuz? Bu açıklama üzerine çimento şirketleri hisselerinin borsadaki değeri yükseldi diye, inşaat sektörü hemen hareketlenecek mi sandınız? Yıllardır üretim yerine inşaata gömdüğünüz paralar yüzünden derin bir borç krizine girdiğimizi ne çabuk unuttunuz?

Öyle ya, kaynak gerekirse, o iş kolay size göre. Emek verenlerin gırtlağını sıkmak pahasına, ceplerindeki paraları fona aktarırsınız, zamları yaparsınız, patronları kurtarırken yoksulun vergilerini artırırsınız, böylece savaşın bütçesini vatandaşın cebinden çıkarıverirsiniz.

Hatırlarsak, gıda enflasyonu patladığı dönemde “Domates, patlıcan diyorlar, bir mermi kaç para?” diye konuşuyorlardı. Şimdi sınır ötesi operasyonlarda kullanılan mermilerin paralarının nasıl çıkarıldığını ta o dönemlerden biliyoruz.

Tabi savaş harcamaları şeffaf olmadığı için, maliyet boyutunu tam olarak bilemiyoruz. Ama savaş bütçesinin sadece Milli Savunma Bakanlığı’na ayrılan pay kadar olmadığını biliyoruz. Savunma sanayi, askeri vakıflar gibi kalemlerin yanı sıra günümüzde “fon” adı altında toplanan örtülü pek çok bütçe kalemi de savaş ekonomisine ayrılıyor. Varlık Fonu, İşsizlik Fonu gibi emek verenlerin ceplerinden tırtıklanarak yaratılan fonların sadece inşaatçı patronları kurtarma amaçlı kullanılmadığını, savaş bütçesine eklendiğini tahmin etmek zor değil.

Tam da bu nedenle, emek verenlerin birinci önceliği “güvenlik” değil, ekonomik meseledir, ekmektir.

Aç insanlar bir mermiyi değil, bir ekmeği seçer. Bir merminin değil, bir ekmeğin fiyatı ile ilgilenir.

Bir yandan enflasyon düşüyor imajı vermeye çalışırken, diğer yandan zam üstüne zam yapanlar daha mevcut ekonomiyi yürütemiyor. Üretmeyen ekonomi, her geçen gün küçülüyor. Üstüne bir de savaş ekonomisini hiç yürütemezler.

Tereyağından kıl çeker gibi savaşta ekonomiyi ayakta tutamayacaklarını göreceğiz. Çöken ekonomi ayaklarına dolanacak.