Geçmiş olsun. Sık sık yeni açmazlarla karşı karşıya kalan AKP, bir kez daha kendi eliyle kendi kuyusunu kazdı.
İstediği her yerde, istediği kadar sürede, istediği biçimde, bir engelle karşılaşmak şöyle dursun bakanından polisine her gücü arkasına dizerek yapılan oturma eylemleri istedikleri etkiyi yaratmadığı gibi baltayı da taşa vurdular.
“Madem parti binaları önünde oturmak serbest, öyleyse biz de asıl hesap sorulması gereken AKP’nin önünde otururuz” diyenler, bu kısa süren demokrasicilik oyununu bozdular. “Yassak hemşerim” ritüeline geri dönüldü.
Diyarbakır’da HDP önünde oturan anneler, İstanbul’da CHP önünde oturan işçiler üzerinden AKP’nin yaratmak istediği demokrasi havariliği çamura battı. Hesap sorulacak asıl adreste, yani AKP’nin önünde eylem yapanlar, hak arayanların karşısına polisiyle dikiliverenlerin gerçek yüzlerini açığa çıkardı.
Muktedir olana her şey serbest, muhalefetin önünde oturma eylemi de dahil her şey hak. Onu eleştirenlere sıra gelince her şey yasak, her eyleme gözaltı.
Muktedir dediysek aldanmayın. Milyonlar aç da olsa, işsiz de olsa, yoksul da olsa, en demokratik haklarından mahrum da olsa asıl acınacak durumda olanlar emek verenler değil; “muktedir” dediklerimizdir. Bunun en açık örneğini bu hafta yaşayarak gördük.
Her gün televizyonlarda sabah akşam muhalefet partilerinin önünde oturanları gösterenler, AKP önüne gidenlerin ağzını bile açamaması için var gücüyle uğraştı. Daha oturamadan gözaltına aldı, tutuklamayla tehdit etti, elinden geleni ardına koymadı. Sonuçta kendi kazdığı çukura düşmek zorunda kaldı.
Bu apaçık acizliktir, çaresizliktir. Gizlemeyi başaramadıkları ekonomik krizin altında kaldılar. İşsiz ve aç bıraktıkları milyonlar, ayaklarına dolandı. Asgari ücretlilerin sırtından geçinen patronlar sınıfını kollamak kendilerine pahalıya patladı. İki kez tekrar ettirseler de seçimlerde yenildiler. Kürt halkının seçtiği belediye başkanlarının yerine kayyımlar atayarak, Demirtaş’ı serbest bırakmayarak halkların barışını kendi elleriyle baltalamaya çalıştılar. Yok etmek istedikleri kanunlarla korumak için tek bir adım dahi atmadıkları kadınlar, paralı ve niteliksiz eğitime mahkum etmek istedikleri gençler, KHK’larla işinden geleceğinden ettikleri on binler ve hakkını gasp ettikleri daha pek çokları için AKP bir hayal kırıklığı olmanın da ötesinde şimdi. Sorunların baş aktörü, hesap sorulacak hedef: Siyasi iktidar.
Bunu artık tüm toplum görüyor. “Bu böyle gitmez” diyerek yola çıkıyor. Hakkını aramak üzere oturma eyleminin asıl yerine, AKP önüne gidenler artıyor. Artık sadece kendini yakan borçlular yok. Borçlu olmalarına yol açanları yakabilecek bir öfke taşıyanlar sahnede.
Öfkeyi söndürmeye, “normalleşme” sağlamak istemeye kalkmasın sakın hiçbir muhalefet. Avuçlarını yalayacaklardır. Çünkü AKP önünde hesap soranların görüntüsü, Erdoğan’ı ziyaret eden muhalif belediye başkanlarının görüntüsüne çoktan galip geldi. Emek verenler normalleşme istemiyor, hesap sormak istiyor. Hesap soranları alkışlıyor, normallik isteyenleri değil.
Ana muhalefetin durumu buyken gelişmeler karşısında sadece öfkelenmekle yetinen sosyalistler de kaybediyor. Hadi olan bitene kızmakla yetinmenizi anladık diyelim, “sol bir şey yapmıyor” diye söylenmek neyin nesi? İşte meydan. Hareket halinde olmak isteyene her zaman imkanlar var. Yoksa da o imkan yaratılır. Tüm bunlara mecaliniz yok ise siyaset yapanların önünü açmak üzere sahneden çekilmek de bir seçenektir. Ama bunların hiçbirini yapmayanların bir de üstüne kendi yapmadığı ortaya çıkmasın diye yapanı da sansürlendiği zamanlardan geçiyoruz.
Ama bu işler böyle gidecek demek değil. Olup biteni seyretmeyenler, “bu böyle gitmez” diyerek üretenlerin yönetimi mücadelesine soyunanlar var. Emek verenlerin gerçek siyasetini yürütmek, “istemezük” lafazanlığını aşarak harekete geçmekle, sermaye sınıfının savunuculuğunu yapan AKP’nin demokrasi maskesini düşürmekle yapılır.