Müjdeler olsun, Borçlanma Genel Müdürlüğü kuruldu. Bu müdürlük iç ve dış borçlanmadan sorumlu olacakmış, devlet adına emperyalist sermaye kuruluşlarından borç alacakmış. Kükrercesine anlattıkları “devletin bekası”na bakınız. O beka ki borç almak için müdürlük kurduruyor.

“Borçtan korkan kapısını büyük açmaz” derler. Borç almaktan korkan masraflarını kısar, tedbirli davranır anlamında söylenmiş bu atasözü. Zamanlı zamansız “atalarla” övünmekten geri durmayan AKP, atasözlerine ise hiç kulak vermiyor! Keza “ayağını yorganına göre uzat” da denir ama vatandaş yokluktan kıvranırken maşallah, ne saray ihtişamından geri duruluyor ne de “mega” inşaatlarla övünmekten. Ekonomi borç batağı içinde yüzmesine rağmen borç almaktan korktuklarını da henüz göremedik. En son Mart 2019’da açıklanan verilere göre dış borcun 454 milyar dolara çıktığını biliyoruz.

Borçlanma müdürlüğü ne işe yarar?

Borçlar müdürlüğünün kurulması, Osmanlı ekonomisinin batma döneminde kurulan Düyun-u Umumiye’ye benzetildi. Oldukça haklı bir benzetme. Hatırlarsanız geçtiğimiz yıl ekonomik krizin patlak vermesinin ardından döviz kurları tavan yapınca IMF’ye mi gidilecek tartışmaları başlamıştı. Bunun üzerine IMF’ye gitmek yerine bir ara formül olarak ekonomiyi yönetmesi için ABD kökenli bir şirket olan McKinsey ile anlaşılmış ama sonra seçim öncesi bu hamlenin kendilerine oy kaybettireceği düşünülmüş olacak ki bundan vazgeçilmişti. Şimdi bu olayı tekrar hatırlatmamızın sebebi, o dönem de bu olay yine Düyun-u Umumiye’ye benzetilmişti. Bizimkilerin şimdilerde pek bir öykündüğü padişah Abdülhamit, borç batağında olan devlet ekonomisini tamamen yabancıların yönettiği ve “devlet içinde devlet” diye nitelendirilen Düyun-u Umumiye’ye, yani daha anlaşılır ismiyle Borçlar İdaresi’ne teslim etmişti. Şimdiki durum da pek farklı görünmüyor. Borçlar almış başını giderken yine bir borçlar idaresi kuruluyor. Bu kez yönetimi dışarıdan bir şirkete değil Maliye Bakanlığı’na bağlı. Ancak o Maliye Bakanlığı’nın yönetimindeki bakan damat Berat’ı, şirketleri aratmayan icraatlarıyla biliyoruz.

Patronları kurtarma, emek verenlerin ise kıdem tazminatına göz dikme planları yapmak dışında pek bir icraatı olmayan Berat Albayrak, geçtiğimiz gün bir Amerikan gazetesine “Türkiye’nin mali tabloları güven veriyor” başlıklı bir makale yazmış. Bakmayın öyle güven müven lafları ettiklerine. Bu güven verdiğini iddia ettikleri tablolar kendilerine bile pek güven vermiyor olacak ki devamlı çarpıtma yapma ihtiyacı hissediyorlar. Ekonomi küçüldüğünde “eksi büyüdük” diyerek üstünü örtmeye çalışanlar bunlar. Tüketimin üretimden daha az olması sonucu cari fazla verilmesi, halkın alım gücünün düşmesini gösteriyorken bunu da “artık cari fazla veriyoruz, ekonomi düzeliyor” diye çarpıtmıştı bakan damat Berat. Ayrıca baz etkisi nedeniyle düşük çıkan enflasyonun da düşme sebebini faizleri düşürmeleri olarak göstermişti. Hal böyleyken mali tabloların güven verdiğini söylemesinin ciddiye alınacak bir tarafı yok elbette. Borçlanma müdürlüğü kurulmasına ihtiyaç duyulması bile borçların gırtlağa kadar dayandığını yeterince ortaya koyuyor.

Bu borçlar kimin borcu?

Hal böyleyken borçlanmaktan vazgeçiliyor mu? Hayır. Diyebilirsiniz ki dış borçların çoğu özel sektörün borcu. Kamu kesimine ait borçlar daha az. Yani vatandaşı ilgilendiren yanı yok. Böyle düşünüyorsanız fena halde faka bastınız demektir. 454 milyar dolar borcun önemli bir kısmı özel sektörün borcu, bu doğru ama kamunun iç ve dış borç toplamı 568 milyar TL’ye dayanmış durumda. Yani az filan değil aksine gün geçtikçe artmakta. Zaten öyle “kamu” filan dendiğine de bakıp bu borçlar halkın borcu sanmayın. Kamu borcu denen devletin borçları. Yani ortada vatandaşın aldığı bir borç yok ama geri ödemeler ek vergi yükü getirilen, ek zamlarla beli bükülen vatandaşın cebinden yapılıyor. Borç bizim değil ama ödeyen biziz.

Unutulan bir diğer şey de şu ki; özel sektör borçlarını ödeyemez duruma geldiğinde “batık kredileri kurtarma” gibi formüller devreye sokularak batan patronların borcu emek verenlerin üstüne bırakılıyor. Hatırlarsanız “yeni ekonomi paketi” diye allayıp pullayıp yine Berat Albayrak’ın sunduğu pakette de patronları kurtaracak bu tür “müjdeler” verilmişti.

Bu koşullarda borçlanma müdürlüğünün, borca borç katmak dışında bir katkısı olmayacağını öngörmek zor değil. Küçülen ekonomiyi bu şekilde canlandırmak istiyorlarsa baltayı taşa vuruyorlar diyebiliriz. Çünkü ekonomi daha çok borç alıp o paraları da yine inşaata yatırarak ilerlemiyor. Bunu artık herkes biliyor. Buna rağmen tam bir buçuk milyon yeni konutun yapılacağı yeni kentsel dönüşüm programı açıklamaktan geri durmuyorlar. Anlayacağınız üretim yerine inşaata, betona kısacası ranta yapılan yatırımların yarattığı yıkımdan ders almak hak getire.

Bu ay açıklanan verilere göre sanayi üretimi yine düştü. Sanayi üretiminde düşüş daha çok işsizlik, daha çok yoksulluk anlamına geliyor. Öte yandan enflasyon düştü deniyor ama her tür tüketim maddesine zam üstüne zam gelmeye devam ediyor. Merkez Bankası faiz indirimi yapıyor ama vatandaşın vadesinde ödeyemediği borçlara uygulanan gecikme faizine ise zam yapılıyor. Nerede bu faiz düşmanları? Faizse o da faiz ama konu emek verenlere gelince kendilerine işleyen yasalar tık diye duruyor.