Çizgiler keskinleşiyor. Bir yandan sırf fiyatlar düşmesin diye tonlarca domates çöpe dökülürken diğer yanda işsizlik tırmanıyor. Ekonomik krizin göstergesi olan veriler çarpıtılıyor. Enflasyon durmadan artıyor ama ücret zammı mevzu bahis olduğunda patronundan hükümetine, sendikacısına kadar herkes enflasyon oranının kat be kat altında zamları işçiye reva görüyor.

Geçtiğimiz gün yayınlanan verilere göre işsizlik oranı Mayıs 2019’da %14’e çıktı. Mevsimlik tarım işçilerinin artışı, yine mevsime bağlı olarak hizmet sektöründe istihdam artışı gibi değişken faktörler hesaba katılmadan hesaplanan yani mevsimsel etkilerden arındırılmış işsizlik oranları son 14 aydır her ay sistemli olarak yükseliyor. İşsiz sayısı TÜİK verilerine göre bile 5 milyona dayandı. 2018 Mayıs ayından bu yılın Mayıs’ına kadar geçen 1 yılda işsiz sayısına 1.1 milyon yeni işsiz eklendi. Tüm bu çarpıcı verilere rağmen mevsimsel artışlar dahil edilerek hesaplanan işsizlik oranı %12.8 ile geçtiğimiz aya göre 0.2 puan daha düşük geldi diye “İşsizlikte büyük düşüş” manşetleri atılmaya başlandı. Bu tarz manipülasyonlar artık tanıdık geliyor. Bunlara pabuç bırakmamak üzere gerçek rakamlar üzerinde durmak gerekiyor.

TÜİK’in verileri gerçeklerle çeliştiği için güvenilirliğini yitireli epey oldu. Hoş, çarpıtılmış haliyle bile TÜİK verilerinin ekonomik kriz tablosunu nasıl ortaya serdiğini görebiliyoruz. Ama çarpıtmaların nerelerde yapıldığını da bilelim. TÜİK işsizlik oranlarını hesaplarken, nüfusun önemli bir kısmını işgücü yani çalışabilecek potansiyelde insanlar olarak kabul etmiyor. Böylece işsizliği olduğundan daha düşük göstermiş oluyor. Herhangi bir sigortalı işte çalışmayan, ev işleriyle meşgul kadınlar işgücü olarak sayılmıyor. İşsiz olarak her 4 haftada bir İŞKUR’daki kaydını yenilemeyen kişiler “ümitsiz işsiz” kategorisinden sayılarak yine işgücüne dahil edilmiyor. Benzer bir manipülasyon enflasyon verilerinde de yapılıyor, hesaplama parametreleri ile oynanarak enflasyon olduğundan düşük çıkarılıyor.

Burada "geniş tanımlı işsizlik" dediğimiz verilere de bakmamızda fayda var. Hesaplanan işsizlik verilerine işgücünden sayılmayanlar ile “eksik istihdam” denen çalışma süresi kısa olup daha fazla çalışmak isteyenler de eklenince geniş tanımlı işsizlik denen rakamlar ortaya çıkıyor. Mayıs 2019 verilerine göre geniş tanımlı işsiz sayısı 6.95 milyon. Gördüğümüz gibi bu çarpıtılmış haliyle bile işsiz sayısının ulaştığı boyut, yeterince içinden çıkılamaz halde.

İşsizlikteki sürekli tırmanışa ek olarak üretim de sürekli olarak düşüşte. Bu durum işten çıkarmaların artacağını, mevsimsel etkilerden arındırılmış işsizlik oranlarındaki artışın da devam edeceğini gösteriyor. Üretim verilerine göz atarsak; imalat sanayiinde üretim %4.6 geriledi, enerji ve madencilikte ise %4 gerileme var. İnşaat alt sektörlerinde de üretim %20 gerilemiş, çiftçinin üretim maliyetleri ise %23 artmış durumda.

Evet çok fazla rakamsal veri verdik. Peki, tüm bu rakamları neden konuşuyoruz? Günlük hayatta ne işimize yarayacak bu bilgiler? Şunu unutmayalım: Üretimde gerilemenin sürekli hale gelmesi, hele de ekonomik kriz günlerinde patronları korkutuyor. Burada Marks’ın ele aldığı haliyle kapitalizmin işleyiş yasalarına bakmak gerekiyor. Patronlar üretimin dibe çakılmasından korkuyor çünkü sermaye birikiminin olmazsa olmazı olan artı değer ancak üretim sürecinde elde edilebilir. Üretim düşerse elde edilen artı değer de düşmeye başlar ve nihayetinde sermaye birikiminin sürekliliği tehlikeye girer. İnşaat, sanayi, tarım ve daha pek çok alanda üretimin gerilemesinin yarattığı, patronların kabusu olan bu sonuçlar, işçi sınıfının ise apaçık gerçeğidir. Üretim azaldıkça işsizlik de artmakta.

Kapitalizmin dünya çapında durgunluğu

Türkiye’de durumlar böyle, peki dünyada neler oluyor? Dünya kapitalizmi açısından işlerin pek yolunda gitmediğini burjuva ekonomistleri bile dile getiriyor. IMF, dünya ekonomisinin yavaşladığını itiraf etti. ABD faizleri düşürme yoluna girdi. Bu durum en son 2008 krizinden sonra yaşanmıştı. Şimdi yeniden faiz indirimi kararları alınması pek de hayra yorulmuyor. Çin ile süren “ticaret savaşları” diye adlandırılan kapitalist rekabet bir yandan tam gaz devam ederken öte yandan Çin'de de büyümenin balon olduğu ve özel sektöre kredi akıtılması yoluyla yaratıldığı biliniyor. Avrupa'da da durgunluk belirtileri daha hakim. Ekonomisi imalat sanayine dayanan Almanya’nın imalat verilerindeki düşüş sürüyor. İtalya’da batık kredilerin yarattığı kriz bitmek bilmiyor. Yani henüz Türkiye’deki kadar apaçık değilse de ekonomik krizin derinleşme işaretleri dünyada da var.

Yüksek işsizlik, yüksek enflasyon, düşük üretim, tüketimin daralması gibi ekonomik krizin göstergeleri Türkiye’de her boyutuyla yaşanmakta. Durum böyleyken ücret zammı, kıdem tazminatının fona devredilmesi, zorunlu BES dayatması, işsizlik ve enflasyon verilerinin çarpıtılması ve daha pek çok başlıkta patronlar ve onların sözcüsü AKP yöneticileri şimdiye dek sözlerini söylediler. Sıra emek verenlerde. Kullanılmayan kaslar körelir ya hani, uzun süre çalıştırılmayan metaller de pas tutar. Emek verenlerin, sınıf kavgasındaki vaziyeti biraz böyle. Zayıf olan örgütlenme bilinci, bir de üzerine sendikaların işçileri satması gibi meseleler de eklenince elimiz güçsüz görünebilir. Ama bu bizi yanıltmasın. Kullanmaya başladıkça kaslar açılır, işleyen demir de pas tutmaz. Öyleyse kasları kullanmaya devam.