Kalkınma planları neden yapılır? Enflasyon, işsizlik, kişi başına düşen gelir gibi hedefler belirlemenin yanı sıra kamu kaynaklarının nereye harcanacağı ile ilgili planlamalardır bunlar. Elbette kapitalist bir ekonomide bu planlar; “İşçi sınıfından ne kadar çok tırtıklayıp patronlara aktarabiliriz?” sorusundan hareket edilerek bir takım hedefler belirlenmesi anlamına geliyor. Türkiye’de yıllardır yapılan “5 yıllık kalkınma planları”ndaki gerçek de bundan ibarettir. Mesele tamamen sınıfsaldır. “Kalkınma planı” olarak adlandırılan ekonomik paketlerin sınıf çelişkilerini sivriltmek dışında bir anlamı ve amacı olmadığını bilerek bu hafta mecliste onaylanan 11. Kalkınma Planına göz atalım.
11. plan da kendinden önceki diğer 10 plan gibi patron sınıfını kalkındırma planı olarak karşımıza dikiliyor. Ancak kendinden önceki kalkınma planlarından farkı, ekonomik krizin derinleştiği bir döneme özgü olması. Bu nedenle önceki planlara göre işçi sınıfına yönelik yeni saldırılar getirmesi ve emek verenlerin ekonomik durumu ile ilgili hedeflerin önceki planların çok altında olması hemen göze çarpıyor.
11. Kalkınma Planında yıllık %4.3 büyüme, %9.9 işsizlik, enflasyonun %5’e gerilemesi, kişi başına düşen gelirin 12.500 dolar olması, sanayi üretimini yükseltmek, cari açığın düşürülmesi gibi hedefler var. Bu hedeflere nasıl ulaşılacağı ile ilgili herhangi bir somut icraat planının yer almadığı kalkınma planında belirtilen hedefleri, bir önceki 5 yıllık dönemle ve gerçekte var olan rakamlarla kıyaslayalım.
Kişi başına düşen gelir 11. Kalkınma Planında 12.500 dolar olarak hedefleniyor. Önceki dönem yani 10. Kalkınma Planında ise bu hedef 15.996 dolar olarak yapılmış. Hedefleri bir kenara bırakıp gerçeğe bakalım: 2018 sonu itibariyle kişi başına düşen gelir 9.632 dolar. Reddedilse de apaçık ortada olan ekonomik kriz gerçeği işte tam da budur. Neredeyse 16 bin dolar olarak hedeflenen kişi başına gelirin 9.600’lerde kalarak hedefin yanına bile yaklaşamaması yetmezmiş gibi önümüzdeki 5 yılın kişi başına gelir hedefini önceki dönemin de aşağısına çekmek zorunda kalıyor AKP’nin ekonomi yönetimi. Tabi kalkınma planı aynen uygulanırsa 12.500 hedefine bile ulaşamayacakları gün gibi ortada. Kıdem tazminatını gasp edecek, liberal ekonomistlerin yeni icatlarından olan BES’i zorunlu hale getirecek, esnek çalışmayı artıracak bir ekonomik planın tek hedefi olsa olsa patronların kalkınması olacaktır. Hal böyle olunca kişi başına düşen gelirin artmayacağını öngörmek de zor olmuyor. Görünen köy kılavuz istemiyor.
Bir diğer önemli veri olan işsizlikte de tablo çok benzer. 11. Kalkınma Planında %9.9 olan işsizlik hedefi, 10. Kalkınma Planında ise %8.2 imiş. Düşünün, işsizlik hedefi bile yükseltilmiş. Peki neden? Gerçekte son açıklanan Nisan 2019 verilerine göre işsizlik oranı %13.8 de ondan. 5 milyona dayanan işsiz, gerçekte işgücü rakamlarına dahil edilmeyenlerle beraber 8 milyon işsiz, %25’e dayanan genç işsizlik, kadınların işgücünden bile sayılmaması… Mart 2019’dan Nisan 2019’a 67 bin kişi iş bulma umudunu yitirdiği için iş aramaktan vazgeçmiş. Hem de mevsimsel etkiyle işsizliğin düşmeye başladığı bahar ayında bu olmuş. İşte gerçekler bunlar.
Enflasyonun %5’e düşürülmesi, cari açığın milli gelirin binde 9’una gerilemesi, yıllık %4.3 ekonomik büyüme gibi hedeflerin gerçek ile taban tabana zıt olduğuna değinmek bile yersiz. Son dönemde üst üste yaşanan ekonomik küçülme, 453.4 milyar dolarlık dış borç gibi gerçekler önümüzde dururken bu tarz hedeflerin birer manipülasyon olarak ortaya atıldığı hemen anlaşılıyor.
Giderek derinleşen ekonomik kriz gerçeği karşısında AKP sınıf çelişkilerini daha da derinleştiren kalkınma planları yaparken muhalefet ise seçim sürecinde bir süreliğine takındığı emek verenlerden yana hareket tarzından derhal uzaklaşıp küçük burjuvaların temsilcisi olma eğilimlerine dönüveriyor. Mecliste 11. Kalkınma Planı görüşülürken CHP’nin itiraz noktalarının ne olduğuna bakmak bunu anlamamıza yetiyor.
Yapılan iki temel itiraz var:
1. Demokratikleşirsek ekonomik olarak kalkınırız.
2. Planda AB’ye yer verilmesi gerekir.
Buram buram kokan burjuva demokrat edaya bakınız. Kapitalist ekonomimizde, sınıfsal çelişkilerimizde hiçbir sorun yok. Tek sorunumuz AKP’nin antidemokratik yönetimi. AKP’den kurtulduk mu gerisi kolay, kalkındık gitti! Son bir yıldır yani ekonomik krizin tüm emareleriyle ortaya çıkışından beri liberal ekonomistlerin ağzına sakız ettiği “yapısal reformlar” argümanının aynısıdır bu. Politik fikirleri tam olarak böyle: AKP demokratlaşırsa ya da AKP gidip daha demokrat bir yönetim gelirse yabancı sermaye bizden kaçmaz, dolar düşer, ABD ile ilişkiler yoluna girer. Bir de yanında Avrupa Birliği’ne de yer verdik mi değmeyin keyfimize.
Mesele sınıfsal olunca dost düşman işte hemen böyle ortaya dökülüveriyor. Demokrat kardeşlerimiz, kendi sınıfsal eğilimleri açısından bile doğru bir analiz yapamıyor. Ekonomik meseleler hele de kapitalizmin ekonomik krizi burjuva sınıfı açısından bile öyle hemen çözülüvermez. IMF’den almak zorunda bırakıldıkları dev borçlara rağmen yıllarca ekonomik krizden kurtulamayan ülkeleri ne çabuk unuttunuz? Burjuvazinin 5 yıllık kendini kurtarma planları bile öyle kolayca yapılıverilmez. İnce eleyip sık dokurlar, karşılarına dikilebilecek öfkeli bir sınıfı hesaba katarak adım atmak durumunda kalırlar ancak buna rağmen kendilerini kurtarma planları yapmaktan da geri durmazlar. Tüm bunları düşünmeden ve hesap etmeden konuşmak bizi yanlışa sürükler.