AKP’nin bir dediğini iki etmeyen, birkaç ufak sürtüşme dışında, kendisinden istenen ödevi yapmaktan geri durmayan Merkez Bankası Başkanı, bir gecede Cumhurbaşkanı imzasıyla görevden alınıverdi. Bunun hemen ardından faizlerin bu kadar yükselmesindeki tek sorumlu/günah keçisi ilan edildi ve 22 Temmuz’da Merkez Bankası’nın faiz politikasını belirleyeceği toplantı işaret edilerek “faizler düşecek” diye müjdelendi. AKP’nin ekonomik gidişatla ilgili giriştiği tipik bir manipülasyon siyaseti. Bunu artık her yönüyle görebiliyoruz. Gelgelelim bir manipülasyon yoluyla da olsa faizlerin düşürülmesi gerçekten söz konusu olacağından bunun sonuçlarının ne olabileceğini değerlendirmemizde fayda var.

Öncelikle şunu belirtmek zorundayız. Emek verenler, kişisel bir tercih olarak değil, bir zorunluluk olarak borçlanmadan yaşayamaz haldedir. Türkiye’de kişi başına düşen ortalama kredi kartı borcu 4 bin TL’ye dayanmış durumda. Ücretlere yapılan zamların enflasyonun altında kalması, yüksek işsizlik oranlarının yapısallaşmış olması, kamu hizmetlerinin tamamına yakınının özelleştirilmesi nedeniyle ortaya çıkan pahalılık artık borçlanarak yaşamını sürdürmeyi zorunlu kılıyor. Üstelik, emekçiler borçlarını yine borçla kapatıyor. Bankalara borçlananlar yüksek faizlerle de boğuşmak durumunda kalıyor. Hal böyle olunca, emek verenlerin yönetimini savunan bizler, elbette faizlerin düşürülmesini hatta yolu yöntemi hesap edildikten sonra faizlerin tümden kaldırılmasını savunmak durumundayız. Ancak o zaman “borçlandırma” sistemine kafa tutabilecek ilk adımı da atabilmiş oluruz.

Yalnız, burada göz önünde tutmak zorunda olduğumuz bir gerçek daha var. Faizin kaldırılması ancak ve ancak emek verenlerin yönetmesi üzerine kurulu bir ekonomik program dahilinde yapıldığında hedeflediğimiz gerçek karşılığını bulabilecektir. Özellikle de şu an içerisinden geçmekte olduğumuz ekonomik kriz günlerinde, tüm ekonomik parametreler birbirine her zamankinden daha da sıkı sıkıya bağlı olarak seyretmekte. Bu nedenle, her ne kadar emek verenlerin lehine faizlerin düşürülmesi gerektiğini savunsak da şu gerçeği de bilmek zorundayız: Erdoğan’ın sık sık dile getirdiği faizi düşürünce enflasyonun da otomatik olarak düşeceği söyleminin hiçbir geçerliliği yok. Ekonomik dengeler, bu tarz sert müdahaleler ile kolayca toparlanamaz. Piyasa hareketlerini düz mantıkla düşünmek AKP’nin ekonomi yönetiminin en büyük hatalarından biridir. Bunu hemen örnekle anlatalım: Faizlerin düşürülmesi, döviz kurunda ani çıkışlar yaşanması sonucunu doğurma riskini taşıyor. Üretimin durma noktasına geldiği, tamamen ithalat üzerine kurulu olan Türkiye ekonomisinde döviz kurlarının artması demek, mal ve hizmetlerin neredeyse tamamının fiyatlarının da artması demektir. Böylece faiz azaltarak enflasyonu azaltma beklentisi de boşa düşecektir. Kaldı ki S-400 geriliminin devam ediyor olması gibi çeşitli dış ve iç gelişmeler de döviz kurunda ve enflasyonda oynamalara yol açabiliyor. Elbette bunlar varsayımlar. Burada ortaya koymak istediğimiz şey; “Faiz düşerse enflasyon düşer” gibi bir düz mantığın asla yürütülemeyeceği.

Kaldı ki Erdoğan’ın faizleri düşürmek istemesinin nedeni emek verenlerin bir nebze rahatlaması değil. Başta inşaat sektöründe olmak üzere ekonomik krizin vurduğu pek çok sektördeki patronlara rahat nefes aldırabilmek için faizleri düşürmek istiyor. Tıpkı dünya çapında yaşanan 2008 ekonomik krizini aşabilmek için Türkiye’de düzenledikleri “Alın verin ekonomiye can verin” kampanyaları dönemine geri dönebilmek istiyor. İşte bu nedenle “faizleri düşüreceğim” söylemlerine karnımız tok olmalı. Yarın gelip de çıkarları tam tersini gösterdiğinde, tıpkı geçtiğimiz yaz doların ani fırlaması döneminde yaptığını yapacağından ve hiç gözünü kırpmadan faizleri anında artırma yoluna tekrar gireceğinden en ufak bir kuşkumuz olmasın.

AKP’nin faizleri düşürmek istemesinin gerçek nedenini ve yaratabileceği sonuçları bilmek, bunu açığa çıkarmak ama bununla beraber emek verenlerin borçları üzerindeki faizlerin kaldırılmasını da içeren bir ekonomi programını da savunmak mümkündür. Yani AKP karşıtı ama aynı zamanda küçük burjuva olan iktisatçılar gibi “faizleri düşürürseniz ekonomik kriz derinleşebilir” yorumunu yapıp orada durmak olmaz.

Bize düşen, bu tespiti yapmanın ardından, emek verenlerin gerçek ihtiyacını da ortaya koyan, faizlerin tamamen kaldırılabilmesinin de yollarını bulmak üzerine kafa yormaktır.