“Yapısal reformlar, yapısal reformlar, neymiş bu yapısal reformlar?” sözüyle hafızalarda yer eden Berat Albayrak, yapısal reformların gerçekte neler olduğunu bize biraz da olsa gösterecek bir “reform paketi” ile karşımızdaydı bu hafta. Normal kapitalizm koşullarında, Türkiye gibi gelişmiş olmayan bir kapitalist ülkenin ekonomi bakanı bütün bir yılı kapsayacak bir yeni ekonomi planı açıklaması yapsa, ilk olarak finans sektöründe bazı tepkiler gözlenir. Örneğin döviz kurları ya da borsada çeşitli hareketlilikler olur genellikle. Gelgelelim damat beyin program açıklamasının en dikkat çekici yanı; sonrasında hiçbir tepki olmamasıydı. Son dönemde en ufak bir gelişmede yükselme eğiliminde olan dolar kuru bile damadın açıklamasından sonra artmadı, yerinde saydı. Borsada da çok ufak dikkate değer olmayan düşüşler dışında bir hareket gözlemlenmedi. Başka bir deyişle; ballandıra ballandıra anlatılan, seçimden sonra açıklayacağız diye methiyeler düzülen, süslü cümlelerin “master plan” laflarının havada uçuştuğu reform paketini neoliberal camiadan pek kimse ciddiye almadı. Bu AKP’nin ekonomi yönetimi açısından tam bir hüsrandır. Seçim yenilgisinin ardından ekonomiyi toparlamak konusunda iktidara duyulan güvensizliğin bir göstergesidir.
Peki, bütün önemli başlıklarda çözüm önerilerinin ertelendiği, “arkadaşlarımız şu an üzerinde çalışıyor”, “daha sonra açıklayacağız” gibi sözlerle geçiştirildiği bu pakette aslında ne var? Ekonomik kriz günlerinde patron sınıfını kurtarmak uğruna, hayatı işçi sınıfına dar edeceklerinin ön sinyallerini veren bir takım düzenlemeler anlatılıyor pakette. Sermaye tarafında pakete hiçbir tepki olmasa da, işçiler cephesinde tepkilerin yükselmeye başlamasının nedeni de bu.
Kıdem tazminatı fona devredilecek, işçiler BES’e zorlanacak
İlk olarak, kıdem tazminatı fonunun getirilmesinin ne demek olduğunu ele alalım. Aslında çok eskilere 1980 darbesi dönemine dayanan neoliberal bir saldırı hevesi bu. İşçiye kıdem tazminatını ödemeyi patronun sorumluluğundan çıkarıp devletin çatısı altında bir fon kurma fikrinin kökü aslında liberal ekonominin yayılmaya başladığı o yıllara dayanıyor. Şimdi ise, kıdem tazminatı fonunu hayata geçirmek üzere somut adım atılacağı açıklanıyor. Üstelik Çalışma Bakanlığı’na da değil Hazine ve Maliye Bakanlığı’na bağlı bir kıdem tazminatı fonu kurulacağı ve işçilerin tüm kıdem tazminatı alacaklarının bu fona devredileceği belirtiliyor. Bu kadar da niyet açık edilmez doğrusu. Kıdem tazminatını fona devretmek işçilerin bu tazminatı kullanmasını birçok şarta bağlayarak, paralarını asla istedikleri zaman çekemeyecekleri bir sistem yaratılacağının işaretini veriyor zaten. Bir de üstüne üstlük bu fonun direkt olarak Hazine Bakanlığı’na bağlanması esasen kıdem tazminatınızı devlet istediği gibi kullanır, hatta istediği an el koyabilir demektir.
Ayrıca zorunlu Bireysel Emeklilik Sistemi’nin de getirileceği yapılan açıklamalar arasında. Hatta BES ödeneklerinin de kurulması hedeflenen kıdem tazminatı fonundan kesilmesinin söz konusu olabileceği belirtiliyor. Oh ne ala memleket! Devletin emekli maaşlarını kolayca düşürüp, nasıl olsa BES’iniz var oradan alın demesinin önü açılacak. Emeklileri üzerinde yük olarak gördüğünü EYT meselesinden bildiğimiz AKP’nin şimdi de yaş meselesini aşıp da emekli olabilmiş olanlara daha az ödeme yapmak için çırpınmasının tek bir sebebi var: Kasaları boşaldı.
Vergi yükü de banka borçları da vatandaşa yansıtılacak
Malum “reform paketi”nde bir diğer öne çıkan mesele de “vergiyi tabana yaymak” konusu. Kurumlar vergisinin düşürüleceği vaat ediliyor pakette. Yani başka bir deyişle büyük şirketlerden, holdinglerden daha az vergi alınacak. Türkiye’de şu an devletin asıl gelir sağladığı vergi kalemi dolaylı vergiler, yani tüketimden alınan vergiler. Vergilerin %70’ini KDV, ÖTV gibi tüketimden alınan vergiler oluşturuyor. Kurumlar vergisinin payı çok daha az. Şimdi bu payın daha da düşmesi, aslında dolaylı vergilerin artacağı yani temel tüketim kalemlerine zam yapılacağı anlamına geliyor. Bildiğiniz gibi 1 Nisan itibariyle elektriğe %37 zam geldi bile. Bu durumda yeni zamlar da kapıda demek. Tabi vergi düzenlemesiyle ilgili tek sorun bu da değil. Madem anayasada bile yazan (ama asla uygulanmayan) herkesten gelirine göre vergi alınması sistemi var, o zaman daha adil olan doğrudan vergilendirmedir. Yani zenginden çok, yoksuldan az verginin direkt alınması. Ama damadın paketi bizi şaşırtmıyor ve bunun tam tersini içeriyor.
Son olarak, aslında paketin en başında açıklanan batık krediler konusunu ele alalım. Berat Albayrak, kamu bankalarının batık kredi borçları ve yakın izlemedeki kredi borçları toplamının banka kredilerinin %15’ine tekabül ettiğini bizzat kendi ağzıyla açıkladı. Yakın izlemede denilen 276 milyar TL borcun 107 milyar TL’lik kısmı ise yapılandırılmış. Başka bir deyişle kısa zamanda ödenemeyeceği tescillenmiş. Kaldı ki ekonominin büyümeyeceği, faizlerin düşmeyeceği düşünülürse uzun vadede de bu borcun ödenmesi zor. Peki bu hale nasıl gelindi? Bankalar özellikle Albayrak’ın da adeta itiraf eder gibi söylediği inşaat ve enerji alanındaki büyük firmalara bol keseden krediler dağıttı. Bu firmaların çoğu AKP’nin ranta, betona dayanan ekonomi politikalarını işbirliği halinde uygulayacağı yandaş şirketlerdi. Kaynağı ABD olan sıcak para akışı ile elde edilen bu bol krediler, ABD musluğu kapatınca gelmez oldu. Bunun üzerine özel bankalar kredi dağıtmayı keserken, kamu bankaları yıllık hızı %40’ı aşacak şekilde kredi dağıtmaya devam etti. Batık krediler böylece oluştu. Şimdi yeni açıklanan paketle hazinenin bu batık kredileri üstleneceğini belirtildi. Albayrak inşaat ve enerji ağırlıklı batık kredilere çözüm bulunacağını açıkça söyledi. Tabi bu çözüm nasıl olacak şimdilik meçhul. Ama kamu bankalarına ait batık kredi borçlarının da vatandaşa yansıtılması ihtimali, “yapısal reform” mantığına göre olası görünüyor.
Gördüğümüz gibi “neymiş bu yapısal reformlar” diye karikatürize edilen yapısal reformların özü vatandaşın kemer sıkmasına, böylece patronların rahata ermesine dayanan politikalar. Özellikle ekonomik kriz günlerinde AKP’nin koşa koşa daha seçim gecesi Erdoğan’ın ağzından “yapısal reform” ilan etmesinin sebebi de budur. Elbette tam da damadın “yeni reform paketi”ni açıklarken vurguladığı gibi; “bu daha başlangıç”. Kriz derinleştikçe “yapısal reform” adı altında işçi sınıfının haklarını gasp edecek bu politikaların da devamı gelecek.
Anlatmaya gerek yok görüyorsunuz
Ekonomik kriz günlerindeyiz, Türkiye ekonomisi küçülmekte. Sanayi üretiminin düştüğü, ithalatın azaldığı koşullarda cari açığın da küçülmesi gerekirken; aksine Türkiye’de cari açık geçtiğimiz yılın ilk çeyreğine göre %92 artmış durumda. Ekonomi küçülürken bile cari açığın artması, gerçek anlamıyla bir ekonomik kriz tablosunu gözler önüne bir kez daha seriyor. IMF Türkiye için 2019’da %2.5 küçülme, OECD %1.8 küçülme, Moody’s ise %2 küçülme beklediklerini açıkladı. Damadın Yeni Ekonomi Programı (YEP) 2019 öngörüsü ise %2.3 büyüme idi. Daha ilk çeyrekten uluslararası kapitalist kuruluşlarla çelişti bile. Şu an IMF ve bir dizi kurum ile görüşmek üzere ABD’de bulunan damat, tam da bu nedenle sunumlarını terler dökerek yapıyor. Kendi müşterilerine “TL’nin değeri düşecek, dolarınızı çekin” tavsiyesi veren kapitalizmin esaslı bankası JP Morgan’a soruşturma açması da ter dökmesinin bir başka nedeni tabi. Yabancı yatırımcıları ikna etmesi zor görünüyor. Ancak bir gerçek neden daha var ki, o da şu; Berat Albayrak ABD’de patriot füzelerini imal eden şirketle de görüşek. Bu görüşmenin yapılacağı bilgisi özellikle vurgulanarak basına yansıtıldı. Bu da demek oluyor ki, AKP halen Rusya’dan S400’leri almak ile ABD’den patriot almak arasında gidip geliyor. Kolay değil, ekonomik krizde boğulmamak için yılana, yani ABD’nin desteğiyle borç bulma yoluna sarılmak zorunda. Yoksa daha da dibe batacak. Bu tercihi yapmasının işçi sınıfı açısından doğuracağı sonuçlar ise yazının başından itibaren ortaya koymaya çalıştığımız “yapısal reform”lar ile kendini gösteriyor. Her ne kadar son dönemde “yapısal reform”ları savunan kimi muhalif ekonomistler “benim yapısal reformdan kastım ile AKP’ninki farklı” tartışmasına girseler de, artık yapısal reformları anlatmaya gerek yok, yaşayarak görüyorsunuz...