Ekonomik krizin emareleri sayısal veriler olarak ortaya çıkmayı sürdürdükçe iktidarın manipülasyon siyaseti de hiç hız kesmeden sürüyor. Döviz kurundaki ani artışlar için “dış güçlerin oyunu” dendi. Sebze fiyatlarındaki yükseliş için hal esnafı suçlandı, “birkaç haftaya böyle bir gündem kalmaz” dendi. Ekonomide küçülmeye işaret eden TÜİK verileri için ise suçlanacak kimse bulunamayınca sözcük oyununa gidilerek “eksi büyüme var” deniyor. Mazallah kamu kasaları boşalmış olsa “dibinde daha var ki” diyecekler… Öyle bir pişkinlik bunlarınki. Hal böyle olunca bize düşen en önemli görevlerden biri, üstü örtülmek istenen gerçeklerin net biçimde açığa çıkmasını sağlamak oluyor.
Tam da bu nedenle, oldukça sıkıcı görünen ama inceleyip yorumlamamızın olmazsa olmaz olduğu sayısal verilere göz atmakla işe başlayalım. Gördüğümüz gibi rakamsal verileri yorumlamak çok önemli; keza ekonomideki küçülmenin “eski büyüdük” diye yorumlanarak çarpıtılma riski her zaman var. Peki son açıklanan TÜİK verileri bize neyi gösteriyor? 2018’in son çeyreğinde büyüme oranı %-3, yani küçülme var. 2018 genelinde ise ekonomik büyüme %2.6’da kalmış. 2017’de büyümenin 7.4 olduğunu hatırlarsak gerilemenin boyutu ortaya çıkıyor. Ayrıca %2.6’nın, bakan damat beyin öve öve bitiremediği Yeni Ekonomi Programı’ndaki %3.8’lik büyüme beklentisinin çok altında kaldığını da söylemeden geçmeyelim. “Eksi büyüme” olarak üstü örtülmek istenen gerçek işte budur.
TÜİK verileri ekonomik krizi tescilledi
Şimdi verilerdeki detaylara da göz atalım. 2018’in son 2 çeyreğinde art arda ekonomik daralma olması “resesyon” diye adlandırılan kavramı doğruluyor. Böylece, ekonomik krizin içerisinde olduğumuz, TÜİK verileriyle de tescillenmiş oluyor. 2018 son çeyrek yani Ekim-Kasım-Aralık 2018 verileri çok çarpıcı olduğu için üzerinde özellikle durmak gerekiyor. Bu 3 ayda ekonominin temel sektörlerinin tamamının, bir önceki yılın aynı dönemine göre küçüldüğünü görüyoruz. İnşaatta -8.7, sanayide -6.4, hizmet sektöründe -2.6 ve tarımda -0.5’lik daralma var. Tam bu noktada TÜİK verilerindeki iki temel çelişki/çarpıtmadan bahsetmeden geçmeyelim: Birincisi; bizzat TÜİK’in daha önce yaptığı tarımsal üretimdeki düşüş tahminlerini baz alırsak, 2018 son çeyrek tarımsal küçülme oranının %-0.5’ten daha fazla çıkması gerekiyordu. Burada bilinçli olma ihtimali yüksek bir hesap hatası var, bu yöntemle gıda enflasyonunun boyutu gizlenmek istenmiş olabilir. İkincisi ise; GSYH hesaplamalarında 2017 yılına kadar Merkez Bankası’nın ortalama dolar kurunu baz alan TÜİK bu yıl ortalama kuru Merkez Bankası’na göre 10 kuruş eksik almış. Böylece kişi başına düşen gelirdeki azalma da olduğundan daha az görünüyor. Bu iki önemli çelişki TÜİK’in rakamlarla bir miktar oynadığına işaret ediyor. Tabi bunu ortaya koyarken şunu da belirtelim: Oynanmış dahi olsa, bu açıklanan veriler ekonomik krizin boyutunu gözler önüne sermek için yetiyor da artıyor bile.
Verilerle ortaya konan üretimdeki durum bu. Peki tüketimde işler nasıl? Sermaye birikimi -12.9, özel tüketim -8.9, cari kamu harcamaları 0.5 olarak ölçülmüş. Gelecekteki ekonomik büyüme potansiyelinin temel belirleyeni olan sermaye birikimi oranındaki çöküş hemen göze çarpıyor. Özel tüketimin yüzde 9’a yaklaşan daralması ise yoksulluktaki artışın göstergesi. Tüketimdeki tek sabit kalan veri olan kamu harcamaları kaleminin ise önümüzdeki aylarda gerilemesi kaçınılmaz görünüyor. Bu öngörümüz ise, yerel seçimleri izleyen 9 ayda kamuda da “kemer sıkma”nın gündeme geleceği tahminine dayanıyor.
Tüm bu veriler 2019 yılında da ekonomide küçülmenin süreceği tahminlerini haklı çıkarıyor. Kaldı ki bunu sadece biz de demiyoruz. Uluslararası kapitalist kuruluşlar OECD, S&P, JP Morgan Türkiye’de küçülmenin süreceği yorumunu yapıyor. Tabi Erdoğan’a sorsanız kuşkusuz “Ekonomiyi OECD’den öğrenecek değiliz” diyecektir. Üstelik İMF’den borç almanın eşiğine gelmiş bir ülke konumunda olduğunu da asla kabul etmeyecektir. Biz gerçekleri konuşmaya devam edelim.
İşsiz sayısı 4 milyonu aştı
Bu hafta daha çok büyüme rakamları üzerine konuşuldu ama önceki gün TÜİK tarafından açıklanan 2018 Aralık işsizlik verilerini de ekonomideki küçülme ile beraber yorumlarsak ekonomik kriz gerçeğine ışık tutan önemli bir göstergeye ulaşmış oluruz. Çünkü 2018 Aralık işsizlik oranı her türlü olumsuz beklentinin de üstünde ölçüldü. Yani işsizlik yeni bir rekor kırdı. Geçen yılın aynı dönemine göre işsizlik 1 milyon 11 bin kişi artarak 4 milyon 302 bine çıktı. İşsizlik oranı ise tam 3.1 puan artarak %13.5’e yükseldi. Bu oran, Şubat 2010’dan beri en yüksek seviye olarak kayda geçti. Genç işsizlik ise % 5.3 puan artarak %24.5’e ulaştı. İşsizliğin ölçülmesinde daha objektif bir parametre olan tarım dışı işsizlik ise %3.3 artarak %15.6 oldu. Tahminleri genellikle doğrulanan BETAM (Bahçeşehir Üniversitesi Ekonomik ve Toplumsal Araştırmalar Merkezi) tarım dışı işsizlikteki artışın, 2008 krizi ve 15 Temmuz dönemindeki artışlara paralel olduğunu belirtiyor ve ocak ayında da işsizliğin yükseleceğini öngörüyor. Bu da demektir ki, tablo sanıldığından da kötü seyredebilir.
Bu noktada, TÜSİAD’la ortak proje gerçekleştiren Ekonomi Bakanlığı’nın işsizliğe çözüm sözlerini hatırlayalım hemen: 2.5 milyon yeni istihdam sözü veren damat bey, ayrıca yeni istihdam edilecek işçilerin maaşlarının da 3 ay boyunca devletten karşılanacağını müjdelemişti. Yatırımlar küçülürken, ekonomi küçülürken, sormazlar mı neye göre 2.5 milyon yeni istihdam diye? AKP’de taktikler bitmiyor tabi, seçim yatırımı olarak kullanılan tanzim satışlar yetmedi, şimdi de seçim yatırımı işsizlik azaltma sözleri deneniyor.
Daima kriz
Sürekli durgunluk, yüksek işsizlik, yüksek enflasyon, düşük üretim, düşük sermaye birikimi, tüketimin daralması gibi çok yapısal temellere dayalı topyekün bir daralma içerisinde olduğumuz aşikar. Bu adıyla sanıyla ekonomik krizdir ve birden bire olmamıştır. AKP 2013 öncesinde ABD’den temin ettiği düşük faizli dış borçlar sayesinde, daha sonra da tek adam rejimine yaslanarak sürdürdüğü denetim dışı uygulamalar aracılığıyla krizi erteleyebildiği yere kadar ertelemeyi denedi. Bu esnada kendisi için önemli olan yegane meseleye yoğunlaştı: Kendi sermayesini yaratmak. Bu uğurda, kendi koydukları Yeni Ekonomik Program’ın bile kurallarına uymadıkları, patronların batmasında veya yükselmesinde AKP’ye olan siyasi yakınlıklarının belirleyen olduğu adeta bir ahbap-çavuş kapitalizmi yarattılar. Böylelikle kriz ertelenerek bugünlere kadar geldik. Ekonomik kriz yokmuş gibi davranmakla ancak seçime kadar idare siyaseti yapabilirsiniz, gerçekte ise krizi yok edemezsiniz, çünkü kapitalist sistemde ekonomik krizler yapısaldır. Bu nedenle de nihayetinde bir yerden patlak verdi ve ekonomik krizin yasaları işleyerek şu an karşımıza serilen sonuçları ortaya çıkardı.
Bilelim ki bundan sonra uzun bir dönem AKP kapitalizminin parlak bir günü olmayacak. Başta inşaat, giderek sanayi, ardından tarım derken esasında yapısal olarak reel sektörün krizi yaşanmaktayken; kriz yavaş yavaş finans sektörünü etkilemeye başlıyor. Bundan sonraki aşamalarda da başta kamu bankaları olmak üzere kamu maliyesini de zora sokan sonuçların yaşanma olasılığı oldukça yüksek görünüyor. 31 Mart seçimleri sonrası tablonun belirsizliği de ekonomideki gidişatı muğlaklaştırıyor. Hem içeride bu kadar belirsizlik hem de dışa bu kadar bağımlı bir ekonomi tablosunun olması, ekonomik krizin gidişatının giderek dibe doğru yöneldiğini ortaya koyuyor.