Yönetenler tarafından üstü örtülmek istenen ekonomik krizin varlığını ortaya koyan yeni gelişmeler neredeyse her gün, her an yaşanmakta. Patlıcan ve biberi pahalı satıyor diye marketlerin topa tutulması, bunun üzerine marketlerin pahalı sebzeleri satmama kararı alması sorunları çözmenin yanına yaklaşmıyor elbette. Vatandaş hayat pahalılığını, alım gücünün neden düştüğünü, patlıcanın fiyatının neden arttığını elbette sorguluyor. Bu sorgulamaların sonu yönetenler tarafından adı bile anılmayan ekonomik krize çıkıyor. Yine işsizlik rakamlarının düşük gösterilmesi çabası da sonuç vermiyor. Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı tarafından açıklanan rakamlar bile son 6 ayda 710 bin kişinin işsiz kaldığını ortaya koyuyor. Bin kişilik işe girebilmek için stadyumları dolduran on binlerce işsiz insan tablosu krizi özetlemeye yetiyor. Hadi bu tabloyu herkes görmedi diyelim, işsizliği kendinden biliyor insanlar. Bitirse de işsiz kalması garanti olan üniversiteyi okumaktan vazgeçerek okulu bırakan ya da sınava girdiği halde tercih bile yapmayan gençlerin gün geçtikçe artmasından biliyor.

Seçim dönemini yaşadığımız bugünlerde yönetenlerin ekonomik krizi reddetmesi ve muhalefetin de kriz yokmuş gibi davranması, üretenlerin ekonomik krizin sonuçlarını boylu boyunca yaşamakta olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Şimdi bu gerçeği biraz da rakamsal verileriyle inceleyelim.

Sanayi üretimi krizde

İnşaat sektöründe geçtiğimiz yılın üçüncü çeyreğinde yani krizin hissedilmeye başlandığı dönemde %6’lık düşüş yaşandı. İnşaatların durması, firmaların konkordato veya iflas ilan etmesi ve inşaat işçilerinin işsiz kalması gibi sonuçlar doğuran bu inşaat krizi ile yere göğe sığdırılamayan o inşaat sektörünün hali gözler önüne serildi. Hatta inşaattaki krizin boyutları o kadar ileriye gitti ki Osmangazi Köprüsü’nün hisselerini alan yandaş firmalardan bazılarının durumu kötüleşince kendi hisselerini elden çıkarma yoluna gitti. Hukuken “köprünün tamamen satılması” söz konusu olmasa da hisse ortaklarının düştüğü bu durum, inşaat alanında içinde bulunulan batağı ortaya koyuyor. Son dönemde ise krizin inşaat sektörünü aşarak sanayi sektöründe de giderek yayılmakta olduğunu görüyoruz. Kapitalist sermaye birikiminin omurgasını oluşturan sanayi üretiminde genel düşüş yaşanıyor. TÜİK tarafından 11 Mart’ta açıklanacak olan 2018 son çeyreği verilerinde sanayi üretiminde %6'ya yaklaşan düşüş olacağı, sanayideki bu küçülmenin de ekonominin tamamına etki ederek genel anlamda Türkiye ekonomisinde %5 dolayında küçülme yaşanacağı tahmini artık açık açık konuşuluyor.

TÜİK ve İstanbul Sanayi Odası’nın verilerine göre sanayi üretimindeki düşüşün başlıca nedeni iç talebin yani vatandaşın alım gücünün hızla düşmesi ve dövizdeki ani artışlar sonucu fiyatların tırmanması olarak ortaya konuyor. Otomotiv, beyaz eşya ve elektronik sanayileri başta olmak üzere sanayi üretiminde sert düşüşler gözleniyor. Ayrıca krize en erken giren inşaat alanının alt sektörleri olan çimento, demir-çelik, seramik, cam, tuğla gibi sanayilerde de inşaattaki krize bağlı olarak sert düşüşler var. Bu alt dallardaki yıllık üretim düşüşü yüzde 21’i geçti. Bu durum firmaları iflasın eşiğine getiriyor, işten çıkarmalara da zemin hazırlıyor. Sanayi sektörü şu an vergi indirimleri ile ayakta tutulmaya çalışılsa da bu vergi indirimlerinin 31 Mart seçimlerinden sonra kalkması, bu sektörlerden toplu işçi çıkarmaların gündeme gelmesi söz konusu. Çünkü vergi indirimindeki esas amaç firmaların seçimler bitene kadar batmasını engellemek ve kriz görünümünü ertelemek. Ancak buzdağının görünen yüzü olan iflaslar, kapitalizmin krizinin habercisi olarak çoktan başladı bile.

Öte yandan, krizin istihdam boyutundaki etkilerine yani artan işsizliğe bakacak olursak; 2018 Haziran sonrasında başlayan işten çıkarmaların ekim sonunda inşaatta 170 bini, sanayide 40 bini bulduğunu görüyoruz. 2019’da da özellikle krizin daha da derinleşeceği yerel seçimler sonrasında, ekonominin en çok istihdam yaratan iki sektörü olan inşaat ve sanayi alanında daha fazla işten çıkarmaların yaşanacağını öngörmek zor değil.

Ekonomik büyüme küçülmeye dönüyor

Rakamlarla ekonomik kriz gerçeğini ortaya koymaya bu kez de büyüme oranları ile devam edelim. 2018’in ikinci çeyreğinden itibaren belirtileri başlayan ekonomik krizin sonuçlarından biri olarak, üçüncü çeyrekte büyüme oranı %1,6’ya düşmüştü. Az önce belirttiğimiz tahminler doğrulanır ve 2018’in son çeyreğinde %5 dolayında küçülme gerçekleşirse iktidarın ortaya attığı Yeni Ekonomik Program’da belirtilenin aksine 2018 büyüme hızının %3,8 değil, %2’yi ancak bulması söz konusu olacak. 2017 büyümesinin %7,4 olduğunu hatırlarsak 2018’de görülecek %2’lik büyüme oranının kendisi bile ekonomik krizi ortaya koymaya yetiyor. Ekonomik krizin en yakıcı olarak gerçekleşeceği 2019’da ise küçülme oranının devam ederek %4’e kadar ulaşması ihtimali, şimdilik öngörülebilen oran olarak burjuva ekonomistler tarafından bile dile getiriliyor.

Elbette krizi ortaya koyan rakamlar sadece üretimde değil tüketimde de karşımıza çıkıyor. Firmaların vergi indirimine gitmesi sonucu otomobil satışlarının azalmaması sağlandıysa da beyaz eşya satışlarında %17’lik gerileme önlenemedi. Köprü ücretlerine yapılan ve hemen ardından tepkiler üzerine “sehven yapmışız” denerek geri çekilen zamlar da krizi 31 Mart sonrasına erteleme taktiği olarak devreye girdi.

Burada karşımıza çıkan tabloyu aslında defalarca kez tekrarladık: Ekonomik krizin sonuçları iktidar tarafından seçim sonrasına ertelenmek isteniyor. Bu nedenle iktidar, ekonomik kriz gündemini özellikle reddeden bir seçim politikası izliyor. Muhalefetin de iktidardan geri kalır yanı olmadan, ekonomik kriz gündemini pas geçerek kendi seçim gündemlerini belirlediğini görüyoruz. Ekonomik krizden bahsetmeye kalkan bazı muhalif kesimler ise sadece krizden çıkış yollarını tartışmakla sınırlı kalıyor. Kapitalizmin krizden kurtulması ve bizi daha iyi sömürmeye devam etmesi onlar için yeterli geliyor olsa gerek. Bu durum ekonomik kriz günlerinde küçük burjuvazinin hiç gözünü kırpmadan patron sınıfının yanında saf tutmasının önemli bir örneği elbette.

Tablo buyken ekonomik krizi gündem edecek olanlar, elbette krizi asıl yaşayanlar yani emekçilerdir. Emekçiler kapitalizmin krizini aşmanın yollarını tartışmaz, kriz yaratan gidişata el koymanın yollarını tartışır ancak. Rakamlardaki asıl gerçek işte burada yatıyor: Milyonlarca işsiz ve maaşı eriyip gitmiş milyonlarca işçi. Ekonomik kriz işte buradadır.

Ekonomik kriz günlerinde keskinleşen sınıf çelişkileri de gün geçtikçe tüm hatlarıyla karşımıza dikilmeyi sürdürecektir.