“Ekonomik krize karşı sosyal dayanışma ağları kurmalıyız”, “Çözüm emekçilerin dayanışmasında”, “Krizin faturasını biz ödemeyeceğiz”, “Yeni bir ekonomik program gerek”... Bunları ve benzeri ifadeleri muhalefet cephesinden sıkça duyduğumuz bir dönemdeyiz. “Fatura” terminolojisinde düşülen hataya başkaca metinlerde epeyce girmiş olduğumuzdan, bunu geçerek diğer kavramlara geliyorum. Kulağa sempatik gelen ve solcuların kullanmayı pek sevdikleri “dayanışma” gibi kavramlar, söz konusu olan bir ekonomik kriz olunca derhal terk edilmeli, bu tür ifadeleri kullanmayı ısrarla seçenlerden hemen uzaklaşılmalı! Çünkü bu belirsiz ifadeler değil, Marksist literatür bu konudaki biricik kılavuzumuzdur. Ekonomik kriz var ve işçi sınıfı geçinemiyor diye, işçi sınıfının ekonomik durumunu düzeltecek “yardım toplama” çalışmaları yürütmek sosyalistlerin görevi olamaz. Kendine böylesi aciz bir rol biçmek, ancak işçi sınıfını kendi yardımına muhtaç insanlar olarak görme eğilimindeki küçük burjuvalara yakışan bir hareket tarzı olabilir. “Yardımlaşma, dayanışma” gibi altı boş, hedefi belirsiz çalışmaları savunmak en hafif tabirle, politik olmamaktır.

Direkt kapitalizme içkin olan ekonomik kriz gibi bir sürece girdiğimizde kapitalizme karşı mücadeleyi anlatmayacağız da başka ne zaman anlatacağız? Ekonomik bir kriz söz konusu olunca Marksist literatürle konuşmayacağız da başka hangi konuda konuşacağız? Maalesef bizim cenahta kavramların kullanımındaki çarpıtmalar, adeta AKP ile yarışır boyutta. Nasıl ki AKP’liler ekonomik kriz yerine “ekonomik sıkıntı” kavramını bilinçli olarak kullanıyorsa, sosyalistler de işçilerin üretime el koyması kavramından bilinçli olarak kaçıyor. Bunun yerine “faturayı ödemeyeceğiz” gibi, “dayanışma ağları” gibi hedefi belirsiz ifadeleri tercih ediyor. Ya da sosyalizmin başlı başına bir ekonomik sistem önerisi olduğu gerçeğini unutup, AKP’ye alternatif bir “yeni ekonomi programı” geliştirmek gibi süslü ifadeler üretmeye çalışıyor.

EKONOMİK KRİZLER NEDEN OLUR?

Biz Marksizmin kavramlarıyla konuşacağız. Marks Kapital’de “artı değer” kavramı üzerinde derinlemesine durur. Sermaye birikiminin biricik kaynağı olan artı değerin “meta dolaşımı” sonucu yani piyasadaki alış-verişler esnasında oluştuğunu iddia eden burjuva iktisatçıların tezlerini çürütür. Marks’a göre, bir kapitalist sermaye biriktirebilmek için “tüketimi kendi değerinden üstün değer yaratacak bir meta” bulmak zorundadır. Bu meta da emek gücüdür. Emek gücünün tüketimi, üretim süreci anlamına gelir. Başka bir deyişle, üretim sürecinde tüketilen emek gücünün, artı değer üretebilecek tek meta olduğu sonucuna varırız. İşçi, emek gücünü kapitaliste satar ve ardından sattığı emek gücünü harcayarak, bir değer üretir. Kapitalist ise, işçiden satın aldığı emek gücünün sahibi olduğuna göre, bu emek gücü sayesinde üretilen artı değerin de sahibi olduğunu varsayar ve dolayısıyla bu artı değere el koyar. Kapitalizm tam da bunun üzerine kurulmuştur. Burjuvalar bu şekilde sermaye biriktirir ve zenginleşir.

Peki kriz nasıl olur? İktisadi krizin “bize kurulan komplo” ya da “dış güçlerin bir oyunu” değil, kapitalizmin başına gelen bir olgu olduğu gerçeğini yine daha önceki yazılarda irdelemiştik. Kapital’de ise krize giden süreç kar oranlarının düşme eğilimi ile açıklanır. Kapitalizmin krizlerinin kabaca, metaların aşırı üretiminin sonucu olduğunu söyleyebiliriz. Böyle bir aşırı üretim sonucu, kar oranları düşmeye başlar. Sermaye bundan memnun kalmaz ve kar elde edebilmek için her yolu dener. İktisadi bunalım ve onu izleyen durgunluk dönemi sırasında kapitalistler artı değer oranlarını arttırmak için yalnızca üretim sürecini hızlandırmakla kalmaz, aynı zamanda ücretlerde kesintilere de gider.

Yakın zamanlı olan ve şu an Türkiye’de içinde bulunduğumuz döneme de epey benzeyen ABD’deki 2008 Mortgage krizini ele alırsak; burada sistemin düşük faize yönelmesi sonucu insanların emlak satın alabilme imkanları artmış ve sorun ev kredileri alanında patlak vermişti. Kapitalist sistem işçi sınıfına ev sahibi olmasına yetecek kadar düzenli bir iş ve düzenli bir gelir veremiyordu ama bunun yerine çareyi uzun vadeli ipotekli ev kredisi vermekte bulmuştu. Ancak ekonomik durgunluk ve gelirlerin düşmesi, alınan kredilerin geri ödenememesine neden oldu ve kriz böylelikle patladı. Türkiye’de de inşaat sektörüne yapılan devasa yatırımlar, üretimin giderek azalması, uzun zamandır yaklaşmakta olan krizin habercisi olan maddi verilerin hiçe sayılması sonucu AKP-saray iktidarı bugün kendini bir krizin içerisinde buldu. Bu kriz daha da derinleşecek. Bunu her açıdan görebiliyoruz.

EKONOMİK KRİZDEN BAHSETMEYİ KÜÇÜMSEMEMELİYİZ

Tüm bu değerlendirmelere bakarak kapitalizmin krizlere kendi kendine girdiği, dolayısıyla kapitalizmi yıkmak için herhangi bir şey yapmamıza gerek olmadığı gibi gülünç çıkarsamalar yapmak isteyenler olacaktır. Oysa, ekonomik krizler nasıl ki kapitalizmin doğası gereğiyse, kapitalizmin bu krizlerden hasarlar alarak da olsa çıkmanın yollarını bulduğunu bundan önce yaşanan dünya çapındaki ekonomik krizler bize öğretti. Burada bizim işimiz ne kapitalizme krizden nasıl çıkabileceğinin yollarını göstermek, ne de emekçi sınıfların krizden nasıl daha az etkilenebileceği üzerine düşünmek. Bize düşen asıl görev kapitalizmin çatlaklarını keşfetmek, bu çatlakları daha da derinleştirmenin yollarını bulmak ve bulduğumuz yollar doğrultusunda üretenlerin örgütlü gücünü yaratmak üzere hiç vakit kaybetmeksizin harekete geçmektir.

Bu adımların hiçbirini azımsamadan tam tamına yerine getirmek üzere hareket etmeliyiz. Yine son dönemde karşımıza çıkan bir diğer hatalı eğilimden bahsederek bitirelim. Ekonomik krizin içinde olduğumuz değerlendirmesini yapmak; enflasyon, işsizlik, zamlar ve diğer ekonomik verileri yorumlamak, bu verilerin bize anlattıkları üzerine kafa yormak hor görülüyor. “Krizde olduğumuzu vatandaş zaten biliyor. Bizim işimiz iktidarın bu krizi çözemeyeceğini anlatmak” gibi tumturaklı tespitler yapılıyor. Hayır, doğru yaklaşım bu değil. Krizi verilerle ortaya koymak da bizim işimizdir. Marks’ın en efsanevi eseri Kapital’de üstüne basa basa anlattığı biricik konu, kapitalizmin işleyiş yasalarıdır. Bu yasaları keşfedebilmek ve işçi sınıfına bu değerli keşfi anlatabilmek için yıllarını vermiştir. Biz de emekçilere kapitalizmin krizini anlatmanın önemini asla küçümsemeyeceğiz; ama iktidarın krizden kurtulmasına fırsat vermeden, emekçilerin iktidarı almasının yollarını bulmak görevimizi de asla unutmadan hareket edeceğiz.