AKP-saray cephesinde kaybetme korkusu iyiden iyiye bacayı sardı. Kaybetmemek için taktik üstüne taktik uyguluyorlar. Afrin operasyonu puanlarını arttırmaya yetmedi. Ardından erken seçimin kendisini başlı başına bir taktik olarak öne sürdüler. Muhalefetin “hazırlıksız yakalandık” havasından tamamen uzak tavrı ile derhal seçim mücadelesine soyunması ve en geniş toplum kesimlerinin sandığa gidebileceği çeşitlilikte adayların çıkması ile, bu taktikleri de tutmadı. Tepetaklak giden ekonomide işler yolunda izlenimi yaratmak için işsizlik rakamlarını düşük açıklamak, büyüdük imajı çizmek, doları sabitlemek, emekliye ikramiye vermek gibi yöntemler denediler. Bunlar da tam yerini bulamadı, ekonomik krize doğru gidiş hali herkesi korkutur hale geldi bile. En son Kandil operasyonu söylemleri ortaya atarak yine bir seçim taktiği ile karşımıza çıktılar. Akıllara tek bir şey geliyor elbette: Acaba puanları ne kadar düştü de, hiçbir getirisi olmayan Afrin operasyonu dönemine geri dönme hesabı yapmaya başladılar?

Kazanma umudunu HDP’nin baraj altı kalmasında görüyorlar. Bu nedenle Erdoğan Diyarbakır’da “Kürt sorununu bitirmeyi başardık” söylemine yaslandı. Ama bunun üzerinden daha 2 gün bile geçmeden, “Kandil’e girebiliriz” açıklaması geldi. Ne sanmıştınız? Diyarbakır’da edilen tek bir “bitirdik” lafı ile son yıllarda en has milliyetçiliği yapmanızın üstü mü çizilecekti? Daha 2 gün sabredemeden eski tas eski hamam hattına dönüyorsunuz. İşte bundan 16 yıl önce değişim vaatleri ile iktidara gelen, çok değil daha 4-5 yıl önce çözüm sürecinin mimarı olmakla övünen AKP’nin geldiği nokta tam olarak budur. Diyarbakır’da “Kürt kardeşim”, Konya’da “Köklerini kurutacağız” söylemleri edip de seçim kazanma devirleri çok gerilerde kaldı. Gerçekte ne adım atılıyor, gerçek sorunlarla nasıl hesaplaşılıyor, artık herkes buna bakıyor.

Seçim sürecini referandum öncesine ve 7 Haziran öncesine benzetmeyi başaran muhalefet karşısında, bütün çaresizliği ile seçim sürecini 1 Kasım öncesine benzetmeye heveslenen bir iktidar var. Kandil’e operasyon söyleminin başka hiçbir anlamı yok. Savaş söylemi ile gözleri korkutmak, “Güvenlik sorunu var bize oy verin” hesapları yapmak işleri çözmeyecek. Size soracaklar; Afrin’de ne yaptınız da şimdi Kandil’e girmek istiyorsunuz? Bu soruyu yanıtsız bıraksanız olmaz. Yanıtlasanız ne diyeceksiniz?

MHP ile gerilimler af tartışması üzerinden, daha seçimler bile bitmeden şimdiden başladı. Mitingleri boş geçen, beğenilmeyen vekil adayları yuhalanan AKP’nin bırakalım planladığı noktaya gelmesini, geriye doğru gidişi çoktan başladı. 2023 hedefine bile artık eskisi gibi işaret edilmiyor. Artık seçim taktikleri değil, gerçekler konuşuyor. Muhalefetin “Biz ne yaparsak yapalım, onların istediği oluyor” diye sızlanmasına tam da bu nedenle artık pek rastlanmıyor. Herkes seçim mücadelesinde en aktif pozisyonda kendini ve tabanını tutmak gayreti ile hareket ediyor. Ana akım medyanın neredeyse tamamının iktidarın elinde olması bile kimseyi öyle pek etkilemedi. Muhalefetin en “eski kafalı” bilinenlerinden Temel Karamollaoğlu bile “Bizim de sosyal medyamız var” diyerek e-miting düzenlemeye başladı. Eskiden çoğunlukta kabul edilen sağ kesim, azınlıkta kabul edilen sol kesim şimdi başa baş durumda. Sosyalistler de artık eskisi gibi değil, “Seçimler de ne ki” tavrı yavaş yavaş yerini “Biz de aday oluyoruz” tavrına bıraktı. Tüm bu konjonktürün böyle şekillenmiş olması, rüzgarın bizden yana esmesi rehavete kapılmamızı değil, tam aksine, harekete geçmemizi gerektiriyor. İşler iyi gidiyor, iktidar bloğu çözülüyor, biz de seyir edelim çıkalım kerevitine denemez. İşimiz asıl şimdi başlıyor.