17-25 Aralık’ın yıl dönümü bize yalnızca ortaya saçılan yolsuzlukları, hırsızlıkları hatırlatmakla kalmıyor. Bunların dışında, iktidar bloğunun kendi iç çatışmalarının alevlenmesi ve bundan doğacak sonuçların boyutları hakkında da gösterdiği önemli noktalar var. Öyleyse tam da bu günlerden geçerken, AKP içindeki çatışmalara yeniden göz atalım. Hepimizin bildiği gibi, bu yeni bir değerlendirme konusu değil. 15 Temmuz ile noktalanan sürecin ardından, AKP içinde de biraz sesini çıkaran herkes FETÖ’cü ilan edildi. Şimdilerde ise “metal yorgunluğu” tanımlaması ile devam eden görevden almalar/istifalar ile epeyce geniş bir “küskünler” ordusu sahnede.

 
Kimler yok ki bu “küskünler” içerisinde. Abdullah Gül’den, Davutoğlu’na, hatta hiç gitmeyecek gözüyle bakılan Melih Gökçek ile Kadir Topbaş’a kadar. Öyle ki, Davutoğlu’nun son bir aydır TBMM’nin kapısının önünden bile geçmediği artık meclis kürsüsünden dile getirilmeye başlandı. AKP’nin kendine yönelik yolsuzluk gündeminden sıyrılabilmek için ortaya attığı Ataşehir Belediye Başkanı’nın görevden alınması olayında en çok duyduğumuz cümlelerden biri şu idi: Ataşehir’i bırak, Esenyurt’a bak. Bu da tesadüf değildi elbette. Devasa boyutlara ulaşan konut usulsüzlüğü ve kaçak inşaat tartışmalarının yaşandığı Esenyurt’ta da geçtiğimiz hafta AKP’li belediye başkanı Necmi Kadıoğlu biraz sessiz sedasız istifa ediverdi. Sağlık sorunlarını gerekçe gösterse ve AKP’den “bu istifa diğerlerinden farklı” açıklaması gelse de, işin aslının pek öyle olmadığını söylemek için kahin olmaya gerek yok.
 
Birkaç gün önce ise, bu kez AKP’nin kurucularından Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Bülent Gedikli istifa etti. İstifasını açıklarken “Siyasetimiz koltuklarda değil, sahada” gibi imalı sözler de kullandı. Bülent Gedikli AKP’nin ekonomi politikalarını belirleyen kişilerden biriydi. Son dönemde ekonomideki dengesiz politikalar da ortada. Erdoğan’ın önce yurt dışına yatırım yapan sermayedarlara “ihanet-i vataniye” demesi, ardından da “Sitem ettim” diyerek tükürdüğünü yalaması bu tutarsızlığı bir anda gözler önüne sermişti. Bu durumda bu istifayı da, yaklaşan seçim zamanında ekonomi politikalarının yeniden gözden geçirileceğine yorarak devam edelim.
 
Bir de bu küskünler içerisinde çok konuşulan bir durumdan söz ediliyor. AKP’nin kurucusu pek çok kişi görevden ayrılmak zorunda bırakılırken Süleyman Soylu, Yiğit Bulut, Numan Kurtulmuş gibi sonradan dahil olanları el üstünde tutulması. Erdoğan’a “parkasız Deniz Gezmiş” benzetmesi yapan Rıdvan Dilmen denen yalaka şahsiyete bile “Sen ne diyorsun?” diyen olmadı. Muhtemelen bu durumlar, küskün beyleri kızdırıyor. Ama işte kazın ayağı öyle olmuyor. Siyaset “Önce ben geldim” mantığı ile ilerlemez. Bunu en baskıcı iktidar AKP bile böyle planlamıyor.
 
Buradan da bizim vaziyetimize geçecek olursak: AKP içindeki tartışmalı haller ilk ortaya çıktığındaki “Yesinler birbirlerini, filler tepişir çimenler ezilir” gibi “aman biz mevzuya hiç değmeyelim, uzaktan seyredelim”ci yaklaşımlar, artık sol içerisinde de pek taraftar bulmuyor. Bu durumun sevindirici olduğunu söylemeliyiz. Buna da sevinilir mi demeyin. Solda bu tavrın zerresini bile bulamadığımız, seyretme tavrının yaygın olduğu zamanlara göre bu durum yine daha iyidir. Melih Gökçek gibi yediği paraların haddi hesabı olmayanlar istifaya zorlandığında solun sevinmek yerine “hesap vermeden gidemezsiniz” demeyi seçmesi belirleyicidir. Bu yaklaşım önemlidir. Ama işte zor olan nokta şudur ki, bu yaklaşım buna benzer her konuda devam ettirilmelidir.
 
7 Haziran seçimleri zamanında, seçim işlerine hiç bulaşmadan, işin içinden tertemiz sıyrılma siyasetinin sola bir şey kazandırmayacağını apaçık gördük. Bari bundan ders çıkarılmış olmasını temenni ediyoruz. Sadece istifalarda sevinmekle kalmadan hesap sorma çizgisine geçmiş olmak da yeterli değil. Seçimler konuşulmaya başlanmışken yine görevden kaçıverelim demeye başlayanlar halen var. Kokmaz bulaşmaz solculuk yok olup gitmeden, bunu diyen kesimlerle hesaplaşmalar elbette sürer gider. AKP bile kendi içindeki yeni döneme uymadığını düşündüğü en yakın arkadaşlarını gözünün yaşına bakmadan maçtan atıveriyor. Biz AKP’den daha iddialı siyaset yaptığımızı her fırsatta söyleyip durmuyor muyuz? Öyleyse, kendi içimizdeki “Niyet okumayalım lütfen”cilerle sonuna kadar hesaplaşma yolunu seçmek zorundayız. Budur hali pür melalimiz deyip, geri kalan tartışmalı noktaları sonraki yazılara bırakalım.