İstanbul’da CHP’li Ataşehir Belediye Başkanı Battal İlgezdi “yolsuzluk var” denerek görevden alınıverdi. Diyeceksiniz ki, “Kardeşim, yolsuzluklara karşı feryat eden siz değil miydiniz? Tamam işte, ne güzel, talepleriniz dikkate alınmış. Hırsızları, yolsuzları belediyelerde barındırmıyorlar.” Elbette takınılacak tavrın bu olması beklenir. Bir yerde yolsuzluk varsa, savunacak halimiz yok. Kim yaptıysa hesabını vermelidir. Ama yolsuzluğu soruşturuyorum diyen AKP ise, işte orada işler değişiyor. Hele de CHP’li belediye başkanının yolsuzluktan görevden alınmasının, tam da AKP'nin Reza Zarrab davası, Man adası gibi yolsuzluk gündemleriyle başının dertte olduğu bu döneme denk gelmesi tesadüf olamayacak kadar bir “zamanlama manidar” olayı. Bunun tesadüf olduğuna kimse inanır mı?
Trump, kendi ülkesinde kendisine karşı yürüyen soruşturmadan sıyrılabilmek için gündem değiştirme arayışına girdiğinde ve Kudüs’ü İsrail’in başkenti ilan ediverdiğinde şu değerlendirme yapılmıştı: Böyle yaparak, dünyadaki diğer kendi ülkesinde köşeye sıkışan baskıcı iktidarların önünü açıyor. Daha değerlendirme yapılan kalem kurumadan söz gerçeğe döndü. Erdoğan başı sıkıştığında çareyi gündem değiştirmekte buldu. Zarrab davasında adının geçmesinin ardından, gündem değiştirebilmek uğruna Yunanistan ziyareti ve Lozan’ı yeniden konu etmesi tutmadı. Bu kez de CHP’li belediye başkanının görevden alınmasını deniyor. Yolsuzlukla mücadele ediyorum deyip, kendinize toz kondurmaz ve başınız sıkıştığınız anda karşınızdaki ilk kişiye saldırırsanız bunda kasıt aramamızı da normal karşılamalısınız.
Klasik bir araba arkası sözü vardır: Miras değil alın teri. Aracın sahibi bize arabayı babasının parası ile değil kendisi çalışarak aldığını ifade ediyordur. Yolsuzluğa batanlar buna dikkat etsin. Her zaman “Biz bu halkın çocuğuyuz” güzellemeleri yaparsınız. O zaman biraz da bu halka benzemeye çalışın. Evlatlarınız adacıkları, gemicikleri götürürken, çaldığınız paraları hesap etmeye aklı hayali yetmeyen milyonlarca asgari ücretliye alın teri ile para kazanmanın önemini anlatamazsınız. Denemeyin, çünkü yemezler.
Dikkat çeken bir başka konu da şu: “Metal yorgunluğu”, “temizlik” vb. söylemlerle Kadir Topbaş ve Melih Gökçek istifa ettirildikten sonra, bu ikilinin haklarındaki yolsuzluk iddialarına ilişkin tek bir hamle yapılmadı ama Battal İlgezdi anında yolsuzluktan görevden alındı. Bu durum bize, OHAL’in ilanından sonra HDP’li belediyelere birer birer kayyum atandığı günleri hatırlatmalıdır. Kayyum saldırısının bu kez de CHP’ye yönelmesine, Ataşehir’le kalınmayacağı, CHP’li başka belediyelerde de görevden almaların yaşanacağı söylemlerine dikkat kesilmeliyiz.
Neden dikkat kesilmeliyiz? Hani vücudumuzda bir yer ağrır, bütün dikkatimiz o bölgeye yoğunlaşır. Tüm duyular o bölgeye kitlenir. Eğer söylendiği gibi başka belediyelerde de kayyumların devamı gelirse, vücudumuz gibi davranmamız, tüm dikkatimizi ağrıyan yere vermemiz gerekebilir. Referandumda oylar çalındığında sakin olmamızı ve evimize dönmemizi salık veren CHP, şimdilerde belediye başkanlarına sahip çıkmaya ve eylemler yapmaya çağırabilir. Elbette çağırmaya da bilir. Biz hareketin olduğu yere dikkat kesilmeliyiz. Bizi eylem yapmaya çağırmayan CHP’ye kızarak siyaset yapmış olamayız. Sadece seyrederek ve tartışarak da siyaset yapmış olamayız. Kimlerle, ne zaman, nerede ittifak edeceğimiz konuları önemsiz ayrıntılar değildir. Hareketin seyrini bunlar belirler. Önümüzde 2019 seçimleri var örneğin. Daha bu meseleleri çok konuşacağız. Bir de, şimdilerde sol içinde yine yayılmaya başlayan bir söylem var. Bol takipçili solcu kardeşlerimiz, hiç zora girmeden twitter’dan kolaylıkla görüş açıklayıveriyor: “Bu ülkede artık seçimlerin yeri ve anlamı yok.” Ah güzel kardeşim benim. Senin gibi arkadaşlarımızı 7 Haziran’da “çok tarafsızız” diyerek hiçbir seçim çalışması yürütmemesine rağmen, seçimleri kaybeden Erdoğan’ın evinden çıkamamasını sevinçle karşılamasından hatırlıyoruz. Bir kere de bizi şaşırtmadınız ya, tutarlılığınız takdire şayan doğrusu.