OHAL koşulları, toplumun tamamına olduğu kadar işçiler için de ağırlaştı. Özellikle de savaş hükümetlerinin özellikle düşman olduğu metal işçileri için. Artık OHAL, KHK’den çok bir diktatörlük rejimi, Saray rejimini konuşuyoruz. Kime dost kime düşman olduğunu da gizlemeye tenezzül bile etmiyor, OHAL’i grev tehdidi olan yerler için kullandığını açıkça söylüyor.

Geçtiğimiz yıl MESS’ten dağılan işverenlerin oluşturduğu EMİS isimli patron sendikası, işçilerin zam taleplerine kulak asmamış hatta yoğun mücadeleler sonucu edinilen kazanımlara da göz dikmişti. Anlaşma sağlanamaması üzerine, Birleşik Metal-İş Sendikası öncülüğünde greve çıkan işçiler bu kez karşısında EMİS patronunun yanında Saray rejimini bulmuştu. Metal işçilerinin grevi kanuna aykırı bir biçimde engellenmiş, milli güvenliğe tehdit olduğu ilan edilmiş ve bir anlamda da rejimin işçi düşmanı karakteri deşifre olmuştu. Yasağa rağmen grev iradesini sürdüren, mücadeleden geri düşmeyen işçiler sözleşmenin tam anlamıyla bir hak gaspı olmasının önüne geçmişti.

Bunlar elbet tabii bir miktar bayatlamış konular. Fakat bu yılın TİS görüşmelerinde de metal işçisinin karşılaştığı manzara bunun gibi olacak. Hatta daha bile fazlası. Patronların arkasında doğrudan Saray rejimi var ve bunu masaya yansıtacaklar. Geçen yıldan çok daha azgın, çok daha kısıtlayıcı şartlar sunma ihtimalleri yüksek. Çünkü hem mücadele eden, haklarından vazgeçmeyen metal işçisinden çok korkuyorlar; hem de arkalarındaki siyasal iktidarın şefkatli elinin sıcaklığını her zamankinden daha fazla hissediyorlar.

Zira çıkarları ortak. Birinin ucuza savaşlar çıkarabilmek için, diğerinin savaşlardan kar edinebilmek için mülayim metal işçisine ihtiyacı var. Fakat ellerindeki tüm güce rağmen istedikleri bol kar üreten ama işledikleri hiçbir suça karşı çıkmayan metal işçilerine kavuşmaları o kadar da kolay değil. Karşılarında küçük çocuklar yok. Belki şehir merkezlerine sel olup akmıyorlar, fakat bugünlerde kim burnunu rahatça dışarı çıkarabiliyor ki? Metal işçilerinin bilinci, bugün pes etmeyen, patrona karşı örgütlülük seçeneklerini arttırmaya çalışan işçilerin azmi üzerinde yükselebilecek. Tekno Maccaferri’de rejim ve patronun tüm grev kırıcılıklarına, sabotajlarına rağmen anlaşmalarını kazanımla sonlandıran işçilerin deneyimi bu yolda önemli bir adımdır. Buradan sonraki süreci göğüsleyecek işçilerin Maccaferri’yi örnek almaları ve yaşatmaları gerekecektir.

*

Geçen yılın mücadeleci metal işçileri, EMİS’e karşı işyeri komitelerinin kurulmasının önemli olduğunu belirtmişlerdi. Son derece haklılar. Umalım ki ulaşabildikleri her iş yerinde komiteler kurulur, işçi denetim mekanizmaları işletilir. Tüm yetki ve kararın işçilerin elinde olduğu denetim aygıtları, kendi anlamıyla sınıf mücadelesinin demokratik bir zeminde oluşması açısından önemlidir.

Fiili mücadeleler ve bu yolda edinilen ekonomik kazanımlar elbette oldukça önemli. Hele ki sınıf mücadelesinin kendi bağımsız karakterini hala kazanamadığı bugünlerde, emekçiler için bir umut ışığı olmaktadırlar. Ama mücadeleyi var eden yalnızca direniş ve umut değil. Maalesef ki mevcut sendikal anlayış, sınıf mücadelesini yükseltmeye ve genç işçi kuşaklarını bilinçlendirmeye pek yaramıyor. Hatta mücadele alanında samimiyetini kanıtlamış bazı sendikaları saymazsak, pek çok sendikanın işçilere değil işverenlere çalıştığını söylemek daha doğru olur.

Sendikalardan çok ağa konakları gibi işletilen bu yapılar, işçilerin bilincini doğrudan bulanıklaştırıyor. Az mı duyduk? İşçiler patrondan bir darbe, patrona ayarlı sendikadan bir darbe daha yiyor. Gördüğü tek sendikadan kazık yiyen işçi ne düşünüyor? Ya sendikasız olmak, boş yere aidat ödemek istemiyor; bu şekilde işyerinde örgütsüz kalıyor ve patrona karşı elinde sopası bile kalmıyor. Ya da çalıştığı işyerinin dayattığı sendikaya üye olmaya devam ediyor, bırakıyor kendisi yerine kararları bir avuç sendika ağası alsın.

Buradaki açıkça görülür en büyük problem; işçi örgütlenmelerinde demokrasinin eksikliği, yani işçilerin kendi mücadeleleri ve öz örgütleri adına karar haklarının olmayışıdır. Anlayışı ve bilinci bu yönde geliştirmek lazım. Rejimin gericilik ve biat propagandasının aracı olan yapıları, ancak kendi örgütlerini denetleyen, birlikte karar almayı bilen işçiler yenebilecektir.

Patronların ve siyasal iktidarın emek düşmanlığına karşılık verilebilir. Fakat mevcut sıkışıklığı çözecek olan da işçilerin kendi iradesidir. Yeter ki kararlılık olsun. Yeter ki bu yolda iş görecek mücadele aygıtları üzerine kafa yorulsun.