Küresel bir tehdit. Ama merak etmeyin bütün dünyada değil. Gerçekten değil. Ayağını basabildiği o kadar da fazla ülke yok. Mesela Suudi Arabistan Kralı ile 350 milyar dolarlık silah anlaşması imzalamıyor. Ortadoğu’daki islamcı çetelere yardım yapmıyor. Beğenmediği hükümetleri darbelerle devirmiyor. Irak’ı işgal etmiyor. Ama biliyorsunuz ki orada erkekler Kim Jong Un’un beğenmediği şekilde saçlarını kestiremiyor. Tehdit işte. Küresel tehdit.

Kuzeydoğu Asya’da, etrafı emperyalist üslerle çevrili bir kara parçası. Orada ABD’li yatırımcıların iş yeri açmasına izin yok. Bundan dolayı sürekli olarak emperyalistlerin islimi altında olmak zorunda. McDonald’s açılamayan yerde huzur olmaz. ABD’li para babalarının uykuları kaçar. Bir tarafları şişer. Ne yapmalı ne etmeli, o kara parçasında da seri üretilebilen o köfte ekmeği satabilmeli.

Neymiş? Füze denemeleri dünyaya tehdit oluşturuyormuş. Doğru, nükleer silahların kullanımı kabul edilemez. Zaten unutulabilir mi Hiroşima’nın, Nagazaki’nin acısı? Unutulamaz. Unutulmayacaktır da. O bombaları atanlar çağlar boyu lanetle anılacak. Ardında yalnızca geçmiş bir yaşamın gölgelerini bırakan o dehşetin sorumlularından hesap elbet bir gün sorulacak.

Tehdit var mı peki? Evet var. Hem de küresel bir tehdit, ama bizim küremize değil, “onlar”ın küresel egemenliğine Dünyamızı kana bulayan, ezen, işgal eden, sömüren, asimile eden, öldüren emperyalistlere. Onların giremediklere yerlere “demokrasi” adına savaş götürdüklerini bilmiyor muyuz?

Savaşa ekmek gibi, su gibi ihtiyaçları olduğunu herkes biliyor. Varlıklarını birbirlerini yok etmeye hazır olan uluslardan, onlara sattıkları silahlardan ve yarattıkları yıkımdan sağlıyorlar.

Şimdi ise Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti’ni tamamen köşeye sıkıştırmaya çalışıyorlar. Fakat KDHC hiçbir zaman onların tehditlerine boyun eğmedi. Ateşe ateşle karşılık verdi. Bazıları da böyle yapar işte, herkes kolay kolay mağdur olmayı kabul etmez.

KDHC ile alay ediyorlar, uydurma haberlerle oradaki gerçekliği çarpıtmaya çalışıyorlar. Burada eli yükseltip şöyle bir söz söyleyebiliriz: Eğer Suudi Arabistan Krallığı meşru bir hükümet olarak görülüyor ve milyarlarca dolarlık silah anlaşmalarına taraf olacak kadar güvenilir olabiliyorsa, KDHC de o kadar tehditkar bir ülke olamaz.

Yanlış anlaşılmasın, babadan oğula geçen hanedanlık sistemi ve demokratik hiç bir kurumu olmamasıyla KDHC, sosyalizm adına bir örnek değildir. Marksizm-Leninizm ile bağı kalmamış, gücünü önderlerinin ve devlet aygının haşmetinden, ordusunun kudretinden alan bir ülke olmasından almaktadır. Bunun bizim bildiğimiz ve yolunda yürüdüğümüz sosyalizm ile alakası yok.

Yalnız KDHC ABD’ye karşı, kendi egemenliğini ve kaderini tayin etme hakkı bakımından meşru bir konumdadır. Ne eksik, ne de fazla.

Fakat emperyalistler boşu boşuna kimseyi kandırmaya çalışmasın, gerçek gözlerimizin önünde duruyor. Nükleer silahların kullanımını ilk başlatanlar, nükleer silah depolayanlar, ulusları bunlarla tehdit eden ve “şekillendirenler” onlardır. Duydukları endişe, dünyanın savaşa sürüklenmesinden duydukları endişe değil, kendilerinden başkalarının da o yıkıcı silahlara sahip olmasından duydukları endişedir.

Emperyalist sözcüler doğru söylüyorlar. Küresel bir tehdit var. Tüm dünyayı tehdit ettiklerini biliyorlar. Bu gerçeği herkesin öğreneceği günden çok korkuyorlar. O günün geleceğini de biliyorlar.

Dünyanın yok olmasına dair yarattıkları tantana bu yüzden işte. Çünkü onların dünyası yalnızca yıkıma gebedir.