Bütün bir toplumu harekete geçirmenin sırrına kimse vakıf değil. Zaten Gezi veya TEKEL gibi hareketlenmeler, işten atılan iki akademisyenin basit taleplerinden dolayı oluşacak şeyler de değildir. Toplumun hatırı sayılır bir kısmının, nefes alamıyor hale gelmesi sonucu oluşur. “Nefes alamamak” dediğimiz durumun sonrası, birçok toplumsal çelişkinin birikerek ülke çapında siyasal konum almasına doğru ilerler.
İçinde bulunduğumuz koşullar çok farklı değil. Şu an birçok farklı meseleden öne çıkabilenleri konuşmuyoruz. Gündelik yaşam olağan seyrinde devam edemiyor, toplumsal çelişkilerin üstü eskisi kadar kolay örtülemiyor. İhraçlar, gözaltılar, tutuklamalar, baskı, sansür, işsizlik, enflasyon derken toplumun bilincinde muazzam bir birikme oluştu. Bunun tepe noktası da başkanlık referandumu oldu. Meşru kabul edilmeyen sonuçların ve ülkenin resmi olarak ikiye bölünmüş olması, durumu çok daha hassas kılıyor. Artık halktan gelen her tepki, hükümetin en büyük endişesi haline gelme ihtimali taşıyor.
İki akademisyenden daha fazlası
Direnişçi akademisyenler Nuriye Gülmen ve Semih Özakça, KHK ile işini kaybeden binlerce kişiden yalnızca ikisi. Baskılara rağmen aylardır sürdürdükleri mücadele onları, binlerin mağduriyeti ile birlikte sivriltiyor. Tüm yetkilerin bir kişide toplanmasına hayır diyen halkın yarısının varlığı yetiyor, yeni rejimini kurmaya çalışan iktidar her şeyden alerji kapıyor. Tam da bu yüzden, Nuriye ve Semih, “Gezi veya TEKEL benzeri olaylar yaşanabilir” endişesiyle gece vakti evlerinden alınıp “Tutuklanmamaları halinde adaletin işleyişine zarar verecekleri” kararıyla da tutuklandı. Çünkü kurulmakta olan yeni rejimin adalet sisteminde “hak aramak” diye bir kavram yok.
Ayrıca doğru, artık Gezi veya TEKEL direnişleri yaşandığı gibi, benzeri durumlar da yaşanabilir. Her zaman gazeteciler tutuklanacak, binlerce insan ekmeğinden olacak, şehirler harabeye çevrilecek değildir ya... Gerek direnişçilerin gözaltına alınmasına, gerek tutuklanmasına halkın gösterdiği net tepki bunun kanıtıdır.
İktidarın işten attığı iki insanın direnişinde bu kıvılcımı görmüş olması şaşırtıcı değildir. Saklamak adına bir üslup dahi geliştiremiyor, en ufak bir itirazda, halkın kitleler halinde kendilerine karşı gelmelerinden duyduğu korkuyu açık ediyor. Yoksa kudretli, dünyaya meydan okuyacak “yeni rejim” bu gibi durumları kaldıramayacak denli kırılgan mıdır?
Tüm gücü isteyen, tüm halkı karşısına alır
Evet öyledir. Yeni rejim inşa edilebilecekse, ona hayır diyenlerin dağınıklığının üzerine inşa edilecektir. Ölümün eşiğinde direniş iradesini sürdüren Nuriye ve Semih, iktidarın üzerinden geçtiği her vatandaşla birlikte, onun kabusudur. Öyle ya, her şeye rağmen Nuriye ve Semih “mücadeleye devam” dedi. Onlara omuz verebilecek, aynı rejime itiraz etmiş milyonlarca ‘Hayır’ vardır.
Bir yandan Cemaat üyeliğinden yargılanan kavurmacıları, baklavacıları serbest bırakırken KHK mağduru iki insanı baskılayarak susturmaya çalışmak yenilir yutulur lokmalar değildir. Halkımız haksızlığı, gözardı edilmeyi, işsizliği, açlığı, imkansızlıkla mücadele etmeyi ve daha fazlasını biliyor. Artık biriken kederinin bir siyasi iktidarda cisimleşen halini de tanıyor. Çünkü şaibeli bir referandum zaferi, ülkede akan tüm kanın, ortaya saçılan her tür pisliğin ve işlenen suçların temsiliyeti ile yeni rejimi taçlandırmıştır.
Referandum sonuçları açıklandıktan sonra hayır diyenler meydanlara çıktı. 1 hafta boyunca büyükşehirlerde, önemli merkezlerde eylemler yaptı. Şu an referandumu tanımadığını ilan eden kalabalıklar meydanları “ilk günkü gibi” doldurmasa da, ‘Hayır’ kaybolmuş değildir. Gücünü monarşinin gayrımeşruluğundan almaktadır. Halkın demokrasi talebi, o varoldukça temel çelişkisi olarak kalacaktır.
Nuriye ve Semih’in direnişi bir uğraktır. İktidarın çakan kıvılcımlardan ödü kopmuştur. Bugün onların iradesinde biriken, yarın fabrikalardan taşabilir. Milyonlarca işsiz gencin sesi, iktidarın kulaklarında “Hayır” olarak yankılanabilir. İşlevsiz bir meclisi reddeden halk, kendi kurduğu meclislerde kararlarını alabilir. Taksim Meydanı’nda bir araya gelip, geleceğin destanlarını da yazabilir.
Zira tüm gücü kendine isteyen, tüm halkı karşısına almıştır. Tüm vebalini de omuzlamak zorundadır.
*Yarın Dergi'sinin 4. sayısında yayınlanmıştır.