Muammer Kaddafi hiç kuşkusuz tarihsel bir iz bırakarak öldü, öldürüldü.
İlk etapta eski diktatörün kanlı ölümü kutlama havasında iletişim organlarına yayıldı ve bundan birkaç müslüman ve liberal yazar dışında rahatsızlık duyan olmadı.
Bazı liberaller de, hep yaptıklarını yaptılar. Akılları o kadar çok o kadar çoktu ki onların, ölmüş bir insana dahi hala akıl vermeye devam ediyorlar. Öyle yapsa öyle olurdu, şudur budur.
Her tür diktatörlüğe öyle cansiperane savaşıyorlardı ki, atladılar kanların üzerine; “ ibret olsun” dediler.
Fakat her hiyerarşiye, her piramide karşı bu arkadaşlar, her nedense içinde kendilerinin hiç olmadığı mecralarda demokrasi havarisiydiler. Her zaman.
Görevsizliklerinin dayanılmaz hafifliğine, çok olduğu için ağır gelen akıllarını başkalarına dağıtmanın hafifliği de eklenince, hayat güzeldi. Hep uzaktakiler ders çıkarmalı, ibret almalıydı.
Her zaman uzağa, her zaman uzaktan baktılar.
Aslında bütün bu meseleler yakınlarına geldiğinde onlar, çok uzakta kalacaklar.
…
Libya’da ayaklanma Bingazi’de başlamıştı. Çünkü burası genel olarak şiddetli baskılara maruz kalmış, özel olarak ise cezaevlerinde dünya tarihinin hiç görmediği türden ihlaller yaşanan bir bölgeydi. Tutsakların binlercesinin cezaevinde infaz edildiği ve bunun gizlendiği, çocuklarının görüşüne gelen, onların ihtiyaçlarını getiren ailelerin görüş yasağı gerekçe edildiği, ama eşyaların yakınlarına ulaştırılacağı söylenerek alınıp, kapıdan geri gönderildikleri bilinir.
Öldürülmüş yakınına, onun yaşadığını düşünerek aylarca eşya taşıyan aileleri düşünün.
Hiç biri Kaddafi’yi “baba” olarak göremedi . Bu durum isyanın başlamasında etkili oldu ama Kaddafi’nin ölümü Bingazi’de değil kendi memleketinde ve ağır bir insanlık dramıyla oldu.
Ölümünün nasıl gerçekleştiğine dair Birleşmiş Milletler soruşturma başlattı. Ardından adli tıp uzmanları tarafından hazırlanan otopsi raporunda aldığı kurşun yaralarından öldüğü belirtildi. Ölüm, sağ halde iken linç edilmesi nedeniyle değilmiş.
Peki şimdi ne fark etti? Bir ölüyü linç etmeye çalışmak ne anlama gelir?
O an, orada olmakta olanın bir NATO bombardımanı ile başlamış olması ne anlama?
BM- yakın zaman önce Kaddafi’nin uzun bir konuşma yaptıktan sonra belgelerini yırttığı BM- ne anlama gelir?
Bu BM, NATO’ya da soruşturma başlatır mı?
Çok kısa zaman önce, Türkiye, Fransa, İtalya, İngiltere ve belki başka ülkelerin de şu anda halen görevlerini sürdüren devlet başkanlarıyla Kaddaf’nin öpüşen, sarılan, eğlenen kare kare fotoğrafları olması ne anlama gelir?
BM, bu devlet başkanlarına da soru sorar mı?
Ya da bu mühim şahsiyetlerin, kare kare çektirdikleri bu fotoğraflarla ilgili, dünya halklarına kelime kelimebir açıklama yapmaları gerekmez mi?
…
Kaddafi, bütün diktatörlere yapılması gerektiği gibi halklar mahkemesinde yargılanmalıydı. İnsanlığa karşı işlediği bütün suçların toplamından ama idam cezasının olmadığı bir dünyada yargılanmalı ve hak ettiği cezayı almalıydı.
Kaddafi bile olsa, hiçbir insanın başına gelmemesi gereken bir biçimde ölmemeliydi.
Neden böyle olamadığının kestirmeden yanıtı , emperyalizm ve NATO oluyor. Ama bu yanıt emperyal kuvvetlerin bir kısmıyla poz poz fotoğraf vermiş olan Kaddafi’yi durduk yere antiemperyalist yapıyor.
Oysa yanıt Marks’ta ve Komünist Manifesto’dadır:
“…ezen ile ezilen sürekli karşı karşıya gelmişler, her seferinde ya toplumun tümüyle devrimci bir dönüşüme uğramasıyla ya da çatışan sınıfların ortak yıkımıyla sonuçlanan, kimi zaman gizliden gizliye, kimi zaman açıktan açığa, ama dur durak bilmeyen bir mücadele içinde olmuşlardır.”
Libya halkının bir kısmı ezen tiran Kaddafi’ye karşı, apaçık bir mücadele içindeydi.
Ama devrimci bir dönüşüm, işte öyletek başına, birey olarak facebooktan filan gelmiyor. Manifestodaki gibi bir örgüt istiyor.
Böyle bir örgüt olmayınca, insanlığın ortak yıkımına varılacağının tam resmidir Libya. Örgütün en az olduğu yerdir.
Ve şimdi, ömrü örgütlere düşmanlık yapmakla geçen liberallerin bir kısmı bile bu dram karşısında hüzünleniyor.
Belki asıl onlara ders olur. Ölen bir insana değil, yaşayan örgüt düşmanlarına lazım ders.