2021 yılını kadınlar bakımından değerlendirmek istediğimde aklıma gelen ilk cümle “sınırları aşıyoruz” oldu ve bu sözün birden çok politik anlamı var.

Bu sene de bize çizilen sınırları aşma mücadelesi verdik, özgürlüğümüz için savaştık.

Bu sene de işte tam da bunu yaptığımız için şiddete uğradık, öldürüldük, cinayetimiz gizlenmeye çalışıldı. Her zamankinden daha “kolay hedef” olduk, bunu aynı sözcükler ile dile getiren şiddet failleri bile oldu bu sene.

Dünya çapında tüm toplumlar pandemi, ekolojik kriz, ekonomik baskı altında yaşıyor ve bu gidişat kadınlar için tam bir alacakaranlık yaratıyorken kolay hedef göründük. Salgın sürecinin kadınlar için “Gölge Pandemi” olarak adlandırılmasına sebep olan, daha başlarken öngördüğümüz çok yönlü olumsuz sonuçlarını bizzat yaşadık bu yıl. Ev içinde şiddet artışı devam etti, kadınların bakım yükü arttı, destek hatlarına başvurular arttı. Durumun ev dışında kamusal hayata örneğin kadın istihdamına ve eğitime yansımalarını ise henüz tam ölçemedik ama okula dönemeyen milyonlarca kız çocuğu olduğunu biliyoruz.*
Ama bu sene başka bir şey daha oldu; başımıza gelen bütün bu şeyler karşısında asla pes etmeyen kadınların mücadelesi de sınırları aştı.

Her zamankinden başka biçimde Türkiyeli kadınların, Afgan kadınların Polonyalı kadınların mücadelesini tüm dünya duydu, birbirimizi duyduk, direnişlerimize ortak olduk.
Bu sene dünya çapında bir kadın mücadele örgütünün; 21. Yüzyılda ihtiyacımız olan yeni bir kadın enternasyonelinin yolu daha çok açıldı.

Bize dayatılan cinsiyetçi sınırları, ulusal sınırları aşarak mücadeleye devam ederken bu sene bir başka sınırı daha aştık; “Eşitlikçi Feminizm” bayrağını yükselterek sadece kadın mücadelesi sınırlarında kalmayacağımızı, tüm toplumun eşitliği için mücadele edeceğimizi duyurduk.

Dünya kadın hareketinin de ihtiyacı olan bu bütünsel mücadele ve önerme, mutlaka müttefikleriyle daha çok buluşacaktır.

Dünyada 2021   

Dünyanın dört bir yanında kadınları olumlu ve olumsuz etkileyen çok sayıda gelişme oldu. 2020 Tokyo Olimpiyatları Oyunları’nda kadın sporcuların pek çok galibiyet ile gündeme oturmasından, Meksika’da kürtaj hakkı kazanımına, Pakistan’da “bekaret testinin” yasaklanmasından Almanya’da şirket yönetim kurullarına kadın katılımını zorunlu tutan yasaya, Arjantin’de kimlik kartlarında ikili cinsiyet sınıflandırmasına son verilmesinden, tecavüz suçlusu iki Avustralyalı bakan kabineden çıkarılmasına uzanan farklı ölçeklerde iyi haberlerimiz oldu. Bazı yerlerde oldukça ilginç kazandık; örneğin Porto Riko’da bu sefer bizim için kadına yönelik şiddet çok arttığı için OHAL ilan edildiği oldu.

Ancak çok ilginç yenilgilerimiz de oldu; Türkiye’de milyonlarca kadının hayatını koruyan İstanbul Sözleşmesi’nden tek bir erkeğin kararıyla bir gece yarısı imza geri çekildi. Polonya'da daha önce Yüksek Mahkeme kararı ile ertelenen kürtaj yasağının resmi olarak yürürlüğe girdiği duyuruldu. Ve Afganistan’da kadın düşmanı Taliban yönetimi ele geçirdi.
 
İlginç diyorum çünkü bu üç önemli durumda da başımıza gelenleri yeni mücadele alanlarına çevirdik. Afgan kadınlar bütün zorluğuna rağmen haklarının peşindeler ve seslerini tüm dünya duydu. Polonya’daki kürtaj mücadelesi ile de bizim İstanbul Sözleşmesi sürecimiz birbirine çok benziyor; her iki durumda da önce geri adım atmış olan sağcı iktidarların, sonra kaybettikleri gücü toplamak için, seçim hesaplarıyla kadınların hayatına kastettiğini gördük. Ama bu da nafileydi; yine sınırları aşan mücadelemizi yenemediler; Polonyalı kadınlar için kendi ülkelerinde ve pek çok ülkede ücretsiz güvenli kürtaj destek hatları var oldu, mücadele devam etti ve büyüdü. Türkiye’de İstanbul Sözleşmesi mücadelemiz de asla bitmedi ve bu sene dünya bizi de daha farklı duydu. Finlandiya Uluslararası Cinsiyet Eşitliği Ödülü’nü Türkiye’ye verdi, İngiltere kadınların şiddet karşısında mücadelesini anlatan Türkiye’de çekilmiş bir belgeseli yılın Oscar adayı olarak önerdi.

Biz sadece Polonya ile değil, Afganistan ile değil, bu sene İngiltere’de polis tarafından öldürülen Sarah Everard’ı anmak için yüzlerce kadın Parlamento Meydanı’nda toplanırken de birbirimize benziyorduk. İspanya’da babaları tarafından kaçırılan ve sonrasında ölü bulunan iki kız kardeş için ülkenin pek çok şehrinde sokaklara çıkarken de, Finlandiya’da dijital şiddet yasası için ve erken yaşta evlilikleri önlemek için mücadele ederken de anlatılan bizim hikayemizdi.  

Mücadele aynı zamanda da paradoksal; şaşırtmacalı gelişmeler de oluyor. Misal; ABD’nin Teksas eyaletinde kürtaj yasakları devreye girerken, Meksika’da aylarca sokaklarda eylem yapan kadınların kürtaj mücadelesi kazanıyordu. Sözleşmede geri adım atan Türkiye’de A Milli Kadın Voleybol Takımının başarılara imza atarken, Taliban'ın, Afganistan kadın milli voleybol takımının bir oyuncusunu öldürdüğü ortaya çıkıyordu. Ama BBC’nin her yıl seçtiği 100 Kadın da yarıdan fazlası mücadele eden Afgan kadınlar oluyordu.

Bazen kazanıyor bazen kaybediyorduk ve bazen de bunları çelişkili şekilde yaşıyorduk bu sene.  Dünya yüzünde en büyük çelişkiler devam ettiği sürece bu şaşırtıcı da değildi...

Türkiye’de 2021

Türkiye’de yılın kadınlara ne getirdiğine baktığımızda ise 2021’in ülke tarihine utanç yılı olarak geçtiğini görüyoruz. Daha senenin başında Ocak ayında, Saadet Partisi’nden Oğuzhan Asiltürk: “AK Parti'nin yetkilileri bana geldi ve İstanbul Sözleşmesi’nin kesinlikle kalkacağını söyledi. Cumhurbaşkanının da ifade ettiğini biliyorum, İstanbul Sözleşmesi kesinlikle kalkacak” şeklinde açıklama yapmıştı. Kendisi merhum oldu ama dedikleri de oldu. İzleyen dönemde Dünya Kadınlar Günü’nün hemen ertesinde, kadınların eylemli cevap vermesinin zor olacağını düşünüp fırsat bilerek ama yine de korkarak sinsi biçimde bir gece yarısı sözleşmeden imza çekildiği açıklandı. Aynı gece eylemler de başladı, hemen ertesi gün ve devamında defalarca “kararı geri çek” dedik, “vazgeçmiyoruz” dedik.

Sözleşmenin kadınlar için hayati önemini dev dilekçelere “ölmek istemiyoruz” yazarak gösterdik. Türkiye’nin dört bir yanındaki ve yurtdışında birçok ülkede, kadın ve LGBTİQ+ örgütleri bir araya geldik, eylemlere devam ettik. 19 Haziran’da İstanbul Maltepe’de Eşitlik için Kadın Platformu’nun çağrısıyla bu defa çok büyük bir cüsseyle vazgeçmiyoruz dedik.
Araştırmalar toplumda İstanbul Sözleşmesi’ne karşı olanların ancak yüzde 7 civarında olduğunu gösteriyor ama 1 Temmuz 2021’de sözleşmenin sona ereceğine ilişkin karar Resmi Gazete’de yayımlanıyordu.

Her gün kadınların nefesi ölümle kesilirken, şiddeti durduracak en önemli araç olan İstanbul Sözleşmesi’ni kadınlara hak görmediler bu sene, hayatımızın hiçe sayıldığına tanık olduk. Üstelik herhangi bir belge değil, yıllar önce ev sahipliği yaptığımız, ilk imzacısı olduğumuz, Mecliste tek bir şerh dışında tüm partilerin oybirliği ile kabul ettiği, adı hala İstanbul olan bir sözleşmedir bu. Uygulandığı ülkelerde hayatlar kurtarmaya devam ediyor. Hiçbir kuvvet Türkiyeli kadınları da ondan mahrum edemeyecek, her bir maddesini uygulatana kadar mücadeleden vazgeçiremeyecek.

Bütün bu nedenlerle bu sene tarihe, yönetenler için utanç yılı, bizler için ise kıvanç yılı olarak geçecek.

2021 Yılında Değişen Şiddet Değişen Mücadele
 

Bu sene ilk işaretleri OHAL döneminde başlayan şüpheli kadın ölümleri arttı, şiddet sadece sayısal bir artış değil niteliksel değişim gösterdi, vahşileşti.

Onlarca kadın çocuklarının gözleri önünde öldürüldü, hamile kadınlar öldürüldü, yetmiş yaşını aşmış kadınlar bazısı balyozla kafalarına vurularak, bazısı boğularak, bazısı torunu tarafından öldürüldü. Sürekli “aile” masalı anlatanlar, sürekli “ecdadımız” diyenler hiç umursamadılar.

Kadın katillerinden bazıları cesedi kargoyla ailesinin evine gönderip orada saklayabildiler, bazıları kadını öldürdükten sonra çelik bir sandığın içine koyup üzerine fayans döşediler, bazıları bütün toplum yangın için seferber olurken yanan ormana kadın cesedi götürüp gömdüler. Bazı failler kızkardeşlerini seyir halindeki otomobilden atıp üzerinden geçerek, bazısı birlikte olduğu kadının kafasına içki şişesi vurarak, bazısı karısını “ikinci eş” olmayı reddettiği, bazısı yemek yapmadığı için öldürdü bu sene. Trans bir kadını tırdan tekmeleyerek atarak öldüren, tanımadığı bir kadını samuray kılıcıyla öldürmeyi “kolay” bulan failler gördük. Bazısı da, hakkında uzaklaştırma kararı aldıran kadının üç küçük kız çocuğunu öldürdü.

Kimse failleri kınamadı. Bu kadar can veren olurken öldürülenlerin kaydını bile tutmadı devlet, yok saydı.

Mücadele eden kadınlar ve kadınlardan yana taraf olan tepki veren sanatçılar dışında, yok saydılar. Hele o anaakım kanallarda, kadınların canı pahasına verdikleri mücadeleyle toplumsallaşan ve popüler olan şiddet gündemini sömürmedikleri dizi yapamaz oldular. Ama haberlerde bir kez olsun buna karşı verilen örgütlü mücadeleyi görmediler. Bu sene, bu kadar önemli mesele oluyorken, o her akşam erkeklerin boş boş konuştukları tartışma programlarına bir kez olsun mücadele öznelerini davet etmediler. Ve muhalif siyasi partiler de, toplumun yarısının can mücadelesini gereğini yaparak sahiplenmediler, örneğin sözleşme gündeminde var olan güçlerini yeterince seferber etmediler.

En nihayetinde şüpheli kadın ölümlerinin kadın cinayeti oranlarına ulaştığı bir ülke yarattılar elbirliği ile.

Yılın anayasal haklar konusunda tek iyi gelişmesi, Anayasa Mahkemesinin 2013 yılında öldürülen akademisyen Serpil Erfındık'a yönelik yeterli tedbir alınmadığı gerekçesiyle ihmali olan kamu görevlilerinin yargılanmasına karar vermesiydi. Bu defa, koruma talebi reddedilen Serpil Erfındık'ın yaşam hakkının ihlal edildiğine AİHM’den önce bizim mahkememiz hükmetti. Bu da bir şeydir; yargılama gereği gibi yapılırsa önemli emsal oluşturabilir.

Ancak şimdi yıldan yıla oranı artan şüpheli kadın ölümlerinin bazı aylarda cinayet sayısını bile aşması önemli meselemiz. Bu tam bir cezasızlık, tam bir adalet girdabı anlamına geliyor. Gerçeğin açığa çıkmadığı ve adaletin sağlanmadığı her şüpheli durum Ümitcan Uygun gibilere cesaret veriyor, tekrar kadın öldürüyorlar.

Ve bu adaletsizlik sadece kadınların yaşadıklarını değil, toplumda haksızlığa maruz kalınan her durumu simgeliyor. Bedeller ödeyerek kazanılan hakları gasp edenlerin, yönetenlerin, patronların, Ümitcan gibi erkeklerin ve dahi denizleri kirleten müsilajların hepsinin sureti birbirine benziyor.
 
Şiddet biçim değiştiriyor ve anayasa ihlalleri tüm topluma yayılırken, kadın mücadelesi de değişiyor, örgütlenmeyi güçlendiriyor, ittifakları ve mücadeleyi büyütüyor. Bu üzerimize gelen tekçi mutlakiyetçi saldırıya karşı, tam da onu yenecek bir çoğulculukla, eşitlikçi birlikler ile cevap veriyor.

2021 de şiddet değişti ise mücadele de değişti ve bu mücadele 2022’yi de değiştirecek.

*http://www.halksagligi.hacettepe.edu.tr/duyurular/halkayonelik/kizcocuk2021.pdf