Sağlık hizmetleri geçirdiği “Dönüşüm Süreci” ve bu süreçle ilgili hekim ve sağlık çalışanlarının tepkileri, son olarak da “Tam Gün Yasası”olarak bilinen düzenleme nedeniyle basında sık yer alıyor.

Dünyada olduğu gibi Türkiye’de de sağlıkta piyasalaşmanın bir gereği olarak gündeme gelen reform sürecinde, hizmet alanlar ve hizmet verenler bakımından önemli değişiklikler ve “sağlığın ticarileşmesi” ile ilgili sıcak bir tartışma yaşanıyor.
 
Fakat ne yazık ki Türkiye’de bu gelişmeler ters yönde toplumsallaşıyor. Yani toplum katında, sağlık idarecileri ve başta hekimler olmak üzere sağlık çalışanları arasında süren tartışma ve “sağlık satılık mal değildir” sözü bir karmaşa yaratıyor. Birincisi hasta ve hasta yakınları için sağlık ilk defa metalaşmıyor. Hatta yıllardır özel hastanecilik-muayenehanecilik ve hastane ortamlarında, paran yoksa rehin kalmak dahil çeşitli deneyimler yaşamış, resmi-gayriresmi bedeller ödemiş bulunan halklarımız için, reform süreci bazı rahatlamalar getirmiş olmalı ki, AKP’ye sağlık hizmetleri nedeniyle de oy veriyor. İkincisi daha da önemli karmaşa yaratanı bu; toplum eskiden göremediği sağlık hizmetini şimdi gördüğünü ve herhangi bir sorun yaşarsa da derdini anlatabileceği muhataplar bulabildiğini ve bazı haklarının sağlandığını düşünüyor. 
Peki nedir esasta olmakta olan, halklarımız yine mi “kandırılıyor”?
Ve bir toplum hiç sonuna kadar “kandırılabilir mi”?
 
Kamucu Olmak ve Tam Gün Çalışmak İstememek Çelişkisi
Gerçekte, sağlıkta özelleştirmelere karşı çıkarken öte yandan “tam gün çalışmak istememek” ve en nihayetinde kamu kurumlarından istifa ediyor olmak ya da toplumun karşısına “muayenahaneme dokunma” talebiyle çıkmak reform karşıtlarının sözünü zayıflatıyor, tutarsızlaştırıyor. Özellikle maaş miktarlarının toplum karşısında hekimlerin kendileri tarafından(Bakanlık kasten abartılı rakamlarla toplumu manipüle ediyor) dile getirildiği durumlarda, bir kısmıda sağlık emekçisi olan asgari ücret ile yaşayan büyük çoğunluk için “ama ben onun kesilen parasının bile yanına yaklaşamıyorum” duygusu uyanıyor ve dolayısıyla toplumun kalbini her seferinde hekimler değil AKP kazanmaya devam ediyor. Taşeronlaştırmaya karşı bütün sağlık çalışanları için mücadele veren başta Dev-Sağlık İş olmak üzere sendikal hareket, loncacı olması nedeniyle hatalı olan bu eğilimin dışındadır. Bu eğilim hem sınıfsal olarak hatalıdır; sola düşen bütün emekçilerin hakkını aramaktır. Hem de aslına bakarsanız dönemi okuyamamaktadır. Çünkü nesnel olarak olmakta olan Türkiye’de hekimlerin işçileşmesidir. 
 
Ve Marks Kapital’i loncalara değil, dünyanın bütün işçilerine atfetmiştir. 
Ve dünyayı kurtaracak olan emekçiler, dünyanın en itibarlı kesimidir. 
 
Sağlıkta Metalaştırma Kamyonu Şimdi Türkiye’de
Kapitalizm koşullarında herşey metalaşabilir. Bu yeni değil. Sadece tıpkı doğal kaynaklar gibi “kullanım değeri” üreten “bakım” türünde emeğin ve kaynakların metalaşması biraz daha geriden geliyor. Ve Türkiye’de son otuz senedir hazırlığı yapılan, sağlığın bir tür “manifaktür sanayi” olmaktan çıkıp, sistemli ve tam olarak piyasalaşmaya geçişi yaşanıyor. İşler tam Wallerstein’in dediği gibi; “Metalaştırma kamyonu sağlık hizmetlerine de çarptı ve zanaatkarları ezdi geçti. 1830’ larda dokuma işçilerini, 1990’ larda doktorları. ‘De te fabula narratur': anlatılan senin hikayendir” deyimiyle özetlediği sağlığı piyasalaştırma ve hekimlerin işçileşme sürecidir.*
 
Ne var ki hekimler işçileşirken ve sağlıktaki dönüşümün getireceği bir çok hak kaybına toplumun dikkat çekmeye çalışırken, tam ters bir noktaya düşüyor; kurda kuzu emanet ediyor. Tam gün sözkonusu olduğunda kamu hastanesini istismar eden hekim de kurttur, AKP ve onun Sağlık Bakanı’da kurttur ve toplumu kurttlara teslim etmemenin de elbette yolu vardır: 
Reform sürecindeki mücadelede sadece hükümete odaklanıp, sistem karşıtlığını ve yıllardır biriktirdiğimiz kendi fikri ve mesleki geleneğimizi araya kaynatmadan, reel olarak gerilemiş olsa da, insanlığın ürettiği insanlığı en iyi kurtaran fikir sosyalizmi Obama ya da Recep Akdağ’a bırakmadan kendi mirasımıza sahip çıkarak bu mümkündür.
 
Sosyalleştirme Yasasındaki Gibi Tam Gün Olmalıdır
Toplum kandırılmıyor, emeği ile çalışan o büyük çoğunluk; her gün rutubetli atölyelerde, her gün duman soluyarak, her gün cehennemde yanarak hasta olan emekçiler için, 
Hastanede doktor bulamamak, muayenehaneye gidememek ya da ilaç alamamak nedeniyle belki evladını kaybetmişler için,
Hiç değilse “tam gün” çalışan doktor bulabilmesi ve hiç değilse ilaç alabilmesi çok önemli bir fark ve toplum şimdi bunu yaşıyor.
Emekçinin kendi bünyesinde yaşadığı bu farkı görmeden ve kabul etmeden bir adım ilerleyemeyiz. 
Ve fakat bu bize yetmez. Çünkü bütün ezilenleri ilaçla uyuşturmak değil, tam tedavisini yapmak isteriz biz. Çünkü zaten yıllarca sadece ilaç almaya alıştırıldı o. 
Kanseri aspirinle tedavi etmeye alıştı. 
Hiçbir zaman ne imkanı ne de zamanı olmadı tam tedavi almaya. 
Karın tokluğuna güvencesiz çalıştığı yerde yarım saat geç kalsa işten atılabilir. 
Temiz hava yoktur, ev küçüktür, hane kalabalık. Hava islidir mahallede, beton yapılar üstüstedir.
Sağlam bir mazisi yoktur, daha da zor şartlarda yaşamış büyüklerini, tedavisi mümkün iken tedavi edilememiş hastalıklardan kaybetmiştir.
 
İlaç yatıştırıcıdır; o asıl büyük çoğunluğun hem ağrısını hem isyanını.
 
Onun tam tedavisi ancak insanlık onuruna yakışan bir ücret ile çalışıp, sağlıklı bir çevrede başını sokacak bir konutta ve yeterli gıda ile, hanesinde büyüklerinin ve küçüklerinin koruyucu sağlık hizmetine ve eğitimine ulaşabildiği bir dünya kurulunca mümkün olacak.
 
Tıpkı Küba, tıpkı zamanındaki Sosyalist Cumhuriyetler, tıpkı yıllar önce “Sosyalleştirme Yasası”nın mimarı Nusret Fişek’in önerdiği gibi. TTB’nin senelerdir savunduğu,şimdi de tutarlılıkla savunmaya devam etmesinin beklendiği gibi.
Sosyalleştirme Yasasındaki gibi tam günü savunmalıdır hekimler. Elbette meslek değerlerine sahip çıkarak ve toplumdan farkını birtek bu noktada ortaya koyarak. Yani bir hekimin söylediği gibi “kendileri için ayrıcalık talep etmeden”, bütün sağlık çalışanları ve bütün emekçiler için iş güvencesi ve grevli toplu sözleşmeli sendika için mücadele ederek.
 
Reformun arka yüzü gerçekten karanlık. Bu karanlığı yeniliberal Sağlık Bakanlığının TTB’nin senelerdir dile getirdiği tam günü neden şimdi istediğini, çelişkinin asıl kapitalistlere ait olduğunu tüm topluma anlatmakla yükümlüyüz. Ama kendimiz tutarsızlığa düşmeden, toplum katından bakmak ve anlatmaktan vazgeçmeden ve reformun yaşatacağı hak gasplarını bizzat kendisi yaşayınca halkların direneceğine inanarak.
 
*WALLERSTEIN,I.; Doktorlar : Profesyonel mi, İşadamı mı, Yoksa İşçi mi?, Güncel Yorumlar, Aram Yayıncılık2001 İstanbul, S: 105-107