Miray bebek ve dedesi, hastane yolunda keskin nişancı kurşunları ile hayatlarını kaybetti ise onları anmadan bu yazıya başlanamaz. Bir zaman önce Alan Kürdi bebek için duyduğumuz her şey, bu durum karşısında aynen geçerli olmadan da, hiç bir insani değer ayakta kalamaz.

Alan bebeğin kıyıya vuran bedeni karşısında sadece vicdan acısı ve öfke duymadık. Bunun böyle olmaması gerektiği net kanaati ve hiç böyle olmayabilirdi bilinci vardı. Yanı başımızda can veren bebekler, çocuklar ve Kürt kardeşlerimiz için de aynısı geçerlidir.

Ölümü hala annesine söylenemeyen Miray, yaşayabilirdi. Barış içinde geçen zaman boyunca bunu yaşadık, gördük. Daha çok bebek ölmeden bu savaş durmalıdır.

Kabul edilemez şeyler oluyor. Kabul etmemeli, durdurmak için elimizden geleni yapmalıyız.

*

Türkiye tarihinde, daha önce görülmemiş nitelikte sorunlar gündemde iken, kadın cinayetleri de devam ediyor. Ve bu defa sorun, daha önceleri olduğu gibi, öne çıkan farklı gündemler ile örtülemiyor, kadınların can meselesi araya kaynatılamıyor. Bunda şartlar ne olursa olsun cinayetler devam ediyorsa “müstakil” bir konudur deyip mücadeleye her koşulda devam eden kadınların rolü büyük. Buna bağlı olarak ülke gündemine rağmen son dönemde çözüm için öne çıkan Türk Ceza Kanunu Tadil önerileri de tartışılmaya devam etti.

Ancak henüz tamamlanmamış bu sürecin TBMM’de sonuçlanması ise şu andaki yangının sönmesi, savaş koşullarının değişmesiyle mümkün görünüyor. Bu süre zarfında hem yasa sürecinin kadınlar için en yararlı olacak biçimde sonuçlanmasına, hem kadınların yaşadığı diğer tüm sorunların çözümüne hem de savaşı durdurmaya gayret etmek iyi olacaktır.

*

Özünde kadın cinayeti ve diğer şiddet davalarında, fail erkeklere uygulanan indirimlerin kısıtlanmasını öneren, toplumun “Özgecan Yasası” diye adlandırdığı tadil önerileri, son haftalarda farklı kadın kurumları tarafından masaya yatırıldı, tartışıldı.

Mevcut yasanın yeterli olduğunu, normatif bir değişikliğe gerek olmadığını düşünenler de var, kadına karşı işlenen suçlarda İstanbul Sözleşmesine uygun olarak indirimlerin alanı daraltılsın, atıf yapmak yerine Sözleşme yasada yerini alsın önerileri de. Kuşkusuz her öneri kendi fikri takibini yapacak ve ona göre sonuçlanacaktır. Olabildiğince ortaklaşmaya gayret etmeli. Bunu sağlayamadığımızda da ortak bir amaç için farklı pratik yollar deneyebilir, modern biçimde bunları tartışmaya devam edebiliriz.

Ancak son dönem tartışmalarında dikkat çeken bir başka bağlamı, en az yasa kadar tartışmaya değer görüyorum. "Katil birey değil zihniyettir /Erkek değil erkekliktir" sözleriyle vuku bulan bakış açısı bu. Ben bu sözlerin, şiddet uygulayan erkeği çok rahatlatacağını düşünüyorum. Aynı zamanda kadınların çok somut olarak yaşadıkları öldürülüyor olmaları gerçeği,  sorun “zihniyete” bağlanınca çok soyutlaşıyor, çözümsüz kalıyor.

Fail bu kadar uzakta ve soyut bir yerde ise bizi kim dövmektedir?

Çözüm için “zihniyet değişimi” bekleyeceksek nasıl hayatta kalacağız?

Bu bakış, tıpkı ülkedeki her tür sorunu uzakta bir emperyalizme bağlamaya benziyor. Oysa o emperyalizm içeridedir, sorunu yaşatan emperyalizmi içeren devlettir. Bizi de yakınımızdaki erkekler dövmekte ve öldürmektedir.

*

Yine işçi ölümleri olduğunda, yanıt olarak “sistem” diyenler akla geliyor. Madende “yaşam odaları” yapılmasını es geçip, sadece sistem sorunu demek patronları da, AKP’yi de çok rahatlatmıştı. Hatırlarsanız Soma zamanında AKP’li bakanlar neredeyse anti- kapitalist olmuşlardı. Şimdi de AKP Kadın Kolları Başkanı benzer biçimde konuşuyor. AA’na yaptığı açıklamada kadın cinayeti sorununun “toplumun zihinsel dönüşümüyle” çözülebileceğini dile getiren Çam, "Siz, ne kadar kanun çıkarırsanız çıkarın, Meclis'te komisyonlar oluşturursanız oluşturun, tek başına çözebileceğiniz bir konu değil” diyor.

Bu açıklamanın devamında pek çok olumlu yön de var; kendi partisini sorumlu görme, şiddetle mücadele ediyoruz-edeceğiz diye bir iddia ortaya koyma, diğer tüm partileri göreve çağırma iyidir. Hatta bir yerinde galiba önerisi rafta kalan bize nazire yaparak “bizim önerilerimiz rafta kalmadı” diyor. Buna gerek yok ki, siz zaten hükümetsiniz ve tüm olanaklar elinizde. Şimdiye kadar yapmadığınız hata, biz sırtında yumurta kafesi taşıyanlar size daha çok yapın deriz en fazla. Biz yaptık diye hava da atabilirsiniz, yeter ki kadınların hayatını kurtaracak gerçek bir adım atın.  Çünkü küçümsediğiniz “yasa”, “komisyon” gibi adımlar, kadınlar için madendeki “yaşam odaları” gibidir.

Yeter ki, gerçekleri bulandırmayın, bu kadar uzun bir çabadan sonra, yasa süreci nihayet ciddiye binmiş iken, somut bir adımın gerçekleşmesi anında onu önleyecek soyuta kaçma halini hala devam ettirmeyin. Ki o adım atılabilsin.

Zihniyet dediğimiz şey havadan oluşmaz, tüm böyle adımların toplamıdır.  

 

 

Kadına yönelik şiddet olgusunda, bir zamanların “eğitim şartı” haline gelen “zihniyet değişmeli” konusuna devam edeceğiz…