HES’e Karşı Direnenler Kahramandır.
Bir sokakta, bir binada değil uçsuz bucaksız bir arazide, kayalıklarda
Demirden bir baskı aygıtı; jandarma karşısında,
Canını ortaya koyarak, kayalıklardan yuvarlanarak direnmek neye benzer?
Trabzon Çaykara Karaçam Beldesi halkı, HES şirketinin çalışmalarını önlemeye çalışırken bu benzersiz direnişi gösterdi. Tutuklanan üç kardeşimiz bilsin ki, cezaevinde değil, dünya ve Türkiye halklarının eşi benzeri görülmemiş direnişleri sayfasındalar şimdi.
Tıpkı geçen haftalarda Termik Santral yapımına karşı direnen Gerze’li nineler gibi.
Tıpkı ekmeği için buz gibi sulara dalan Tekel işçisi gibi.
Tıpkı su hakkı için direnen ve kazanan Bolivya halkı ve yüzyıllar önce Kolomb’un adamlarına direnen yerli halklar gibi.
Türkiye’yi yönetenler içeride ve dışarıda savaş politikaları peşindeyken, ülkenin her bir yanında ve bütün canlılar için hayat mücadelesi var. Bunlar içerisinde, Türkiye’nin bütün dereleri için, neredeyse adım başına bir tane düşecek şekilde planlanan Hidroelektirk Santral(HES) ve diğer santrallerin(termik, nükleer) yapımına karşı halkların dişiyle tırnağıyla ortaya koyduğu direniş çok önemlidir.
Türkiye tablosunda canlı bir siyasallıkla kendini ortaya koyan mücadele alanlarına baktığımızda bir tarafta Kürt halkının demokrasi mücadelesi var ve çok güçlü. Ateşler altında cenazesini almaya koşan bir halk hareketi olarak Kürt halkı, eşsiz direnişler sayfasında çoktan yerini aldı. Öte yandan;
-Türkiye’nin her tarafında yükselen kadın cinayetlerine karşı mücadele,
-Başta gençler ve emekçiler olmak üzere geleceksizliğe ve işsizliğe karşı mücadele
-HES’lere ve doğayı katleden bilumum saldırıya karşı mücadele Türkiye’nin esastan siyasi gündemleridir.
Bu sorunlar toplumsallaşmıştır. Ancak güçlenmesi ve kazanılması için mücadele büyümelidir. HES’lere karşı mücadeleyi büyütmek, Metin Lokumcu’nun ömrünü verdiği mücadeleyi anlamak ve ona adanmaktır.
HES Mücadelesi Bölgesel Değil Bütünseldir
Mesele, HES karşıtlığında bazı eğilimlerin yaptığı gibi romantik, ütopik değil politiktir. Hele hele bölgesel hiç değildir. Karadeniz çok su kaynağına sahip olması nedeniyle daha fazla kuşatılmış olmakla birlikte, HES projeleri Türkiye’de Edirne’den Ardahan’a, Orta Anadolu’dan Ege’ye ve Akdeniz’e her tarafı kuşatmıştır. Mesele bir kimlik mücadelesine daralamayacak kadar bütünsel-politiktir:
DSİ verilerine göre binlerce sayıdaki HES projesi, birincisi bugün içinde bulunduğumuz kapitalizmin uzun durgunluk dönemindeki yeniliberal sağcı politikaların bir sonucudur. Bu dönemde Türkiye’nin de içinde olduğu gelişmekte olan ülkeler genel olarak kısa dönemde zenginliklerini arttırmak peşindeler. Bu çaba, ihtiyaç duyulan kaynaklar ve ekolojik sistem üzerinde büyük bir baskı yaratıyor; kapitalistler toprağa, suya, gıdaya ve enerji kaynaklarına yönelik yarış içindeler.
İkincisi; birbirleriyle şiddetli bir rekabet içinde, her gün her dereye yeni bir HES için başvuru yapan şirketleri rahatlatmak için Türkiye hükümeti elinden geleni yapıyor.
AKP tutarlı; sürece girerken kullandığı “su boşa akıyor” dustürünun asıl sahibi yıllar önce başta Roosevelt olmak üzere, ABD’de nehirlerin mahvına neden olan politikacılardır. Aynı zamanda bu konuda da Özal’ın devamcısıdır; ilk 1980’lerde adımı atılan enerji-elektrik piyasasındaki özelleştirmeler, 2003 yılında “Su Kullanım Hakkı Yönetmeliği” ve 2005 yılında “Yenilenebilir Enerji Kanunu”(YEK) ile tamamına erdirildi. Yani başta su kaynakları olmak üzere, toprak ve orman gibi doğal kamu kaynaklarına dayalı geliştirilen bu projelerde, sadece yatırım ve işletme hakkı ve yetkisi değil, planlama yetkisi de özel sektöre devredildi. Şirketler ülke genelinde dilediği yerde dilediği kaynak üzerinde proje geliştirip pazarlamak için kamuya tektif edebilme hakkına sahip oldu.
İster materyalist olun, ister maneviyatçı; bunun anlamı yaşamın kaynağı kabul edilen su gibi çok önemli bir kamu kaynağın rant aracı haline getirilmesidir.
Ve AKP bu icraatini de yine kendi tipik taktiği ile yürütüyor; önemli bir problemi görüyor; burada problem dünya çapında önemli ekolojik sorun olan karbon salınımını yaratan fosil yakıt kullanımıdır.
HES Projeleri Mevcut Haliyle Derelerin Katilidir
AKP fosil yakıt yerine HES ile yenilenebilir enerji kaynaklarına yöneliyorum, karbon salınımı azaltıyorum diyor. Ve tıpkı darbelere karşı mücadelesinde, Torba Yasa’da, sağlık hizmetleriyle ilgili düzenlemelerde ve bir çok başka örnekte yaşayarak öğrendiğimiz gibi; nesnel olarak haklı bir yönelimin devamını sadece kendi kapitalist-muhafazakar-sağcı rasyonallerine uydurarak getiriyor. Bütün bir doğal ve kültürel ekosistemin çöküşüne neden olabilecek hatalı HES projelerine, şirketlerin yararına onay veriyor.
Dünyada HES’lerin kurulu gücü bir çok ülkede 10 MW ile sınırlı iken, bizde 2005 yılında yapılan bir değişiklikle 50 MW'a çıkarılan rakamla bu projeler yenilenebilir enerji sınıfına sokuluyor, böylece Dünya Bankasının yenilenebilir enerjiler için kullandırdığı ucuz kredi olanaklarından yatırımcılar yararlandırılıyor.
Bu arada Türkiye’de HES projelerinde derede bırakılacak cansuyu miktarlarının belirlenmesine yönelik hiçbir bilimsel çalışma yapılmamış durumda. Her bölgenin başta yağış özellikleri olmak üzere, iklimsel ve ekolojik yapısı göz önünde bulundurularak hesaplanması gereken değerleri, muson yağışları alan ABD’nin orta bölgesi için geliştirilen yöntem olduğu gibi kopyalanarak uygulanmak isteniyor.
HES’lerin emperyalizmle ilişkisi de bunlarla da sınırlı değil; AKP emperyal hevesler ile büyüleniyor, elektrik ihraç etmek istiyor. Öte yandan büyük emperyalistlere de, HES’lerin çevresel maliyetleri üstlenerek geleceğimizi satıyor.
Başbakan için kendi köylüsü dahil olmak üzere HES karşıtı mücadele edenler “vatan haini”, kendisi “çevrecinin daniskası”. Niye? Çünkü kentlere park-bahçe yapmışlar. AKP’nin ekolojik ufku bu kadar işte; laleler ekildi mi?
Ama insanlık lale devri gibi yoz bir döneme dönmek istemiyor. Büyük bir baskı karşısında Hopa başta olmak üzere, Tortum`da, Gerze`de, Trabzon’da diş ile tırnak ile halklarımız, Dilovası’nda Onur Hamzaoğlu gibi onurlu bilim insanları bilim ile direniyor.
İnsanlık Doğaya Yabancılaşmamıştır
Önümüzde yıllardır yer altı sularının sömürüsüne bağlı taze su kaynaklarının kuruması yüzünden büyük bir su kıtlığı ile karşı karşıya gelmiş bir gezegen ve dünyanın tartıştığı su sorunu duruyor iken bizde dereleri kurutacak akıl almaz bir HES süreci var.
Önümüzde, türlerin yok oluş hızının son 65 milyon yılın en üst seviyesine çıktığı; “sınırın” yani doğal hızın 1000 katına ulaşmış olduğu bir dünya duruyor iken bizde derelerin içindeki ve çevresindeki canlılığı yok edecek bir HES süreci var.
Taşınabileceğimiz bir başka gezegen yok, bir başka Anadolu, Gerze, Trabzon yok.
Dünyanın ve Türkiye’nin nasıl bir yer olacağı bize bağlı.
2000 yılında, “Su Yaşamdır” diyen Bolivya halkının direnişi ile hükümet su özelleştirmesi yönetmeliğini yürürlükten kaldırmak zorunda kalmış, su şirketi(SEMAPA) işçiler ve halk tarafından devralınmıştı. Demokratik bir planlama ve yönetim oluşturan Bolivya halkı, suyu şirketlerin ve piyasanın elinden kurtararak özellleştimenin kaçınılmaz olmadığını ve bu gaspın ancak halkın direnişiyle engellenebileceğini tarihsel olarak gösterdi.
Türkiye’de de HES projelerine karşı fiili ve hukuki mücadele sonuç veriyor. Yapılmak istenen ÇED bilgilendirme toplantıları halkın tepkisi üzerine yapılamıyor, mahkeme kararıyla proje yürütmeleri durduruluyor, bazı projeler askıya alınıyor. Bütün bunlar şirketleri hırslandırıyor, hukuksuz işgalciler gibi girmeye çalışıyorlar vadilere.
Direnen halk buna da çareyi geceler gündüzler boyu vadisinin başında bekleyerek bulmaya çalışıyor. Aylardır nöbette duran, HES’e karşı direnen halkın yanında olmak boynumuzun borcudur. Türkiye toplumu bu haklı mücadelenin kuşkusuz yanındadır. Ama bunu tam olarak göstermenin yoluna koyulmalıdır.
Halkın direnişi, o deredeki, o vadideki ürünleri, ekmek parası, çocuklarının rızkı içindir ama yalnızca bu değil.
Derelere sadece su almaya gitmedi kimse.
Orada bir hayat yaşadı; serinledi, çocukları yüzdü- oynadı, dostuyla derdini paylaştı, derdini unuttu.
Halkın direnişi, hayat içindir. Derelerin denize kavuşması içindir.
İnsanlığı doğaya yabancılaştıramadınız.
Gelecek kuşakların da hayatta kalabilmesi için direniyor.