Özgecan Davası indirim uygulanmadan sonuçlanınca, Ceza Kanunu ile ilgili gündemde olan tartışma bir başka boyuta sıçradı. Çünkü kadın hareketinin uzun süredir mücadelesini verdiği, toplumun “Özgecan Yasası” adını koyduğu yasal değişikliğin sonuçlanma imkânı doğdu, iş ciddiye bindi.
Özgecan davası, gerçekten bir milat olacağa benziyor.
Özgecan’ın öldürülmesi de milat olsun istenmişti. Aslına bakarsanız kadın cinayetleri devam etse de, bu dilek kısmen gerçekleşti: Onun nezdinde Türkiye’nin her yanında kadınlar ayaklandı. Toplumun kadın cinayetleri sorununu sahiplenme, çözüm arama düzeyi arttı, Bu durum, hükümeti korkuttu, hem oluşan tepkiyi yatıştırmak, hem de aslında o güne kadar çözmediği için sorumlusu olduğu kadına yönelik şiddet olgusunda kendini aklamak için harekete geçti. Özgecan’dan önce ve sonra pek çok kadın kardeşimiz öldürüldüğü halde, onlarla ve aileleriyle kurmadığı ilişkiyi burada kurdu. Hatta kadın hareketinin bazı taleplerini de kendisine yakın kadın örgütleri alelacele sahiplenir hale geldi. Burada cinayetin işleniş biçiminin payı olsa da, sonra bu dava nezdinde oluşan sahiplenmeyi tüm kadınlar için isteyen o kadar güçlü bir kamuoyu oluştu ki, hükümet dahil hiç kimse “sadece Özgecan” diyemedi. Bunu demek ayıp hale geldi. Herkes, bu davada istediğini, tüm kadınlar için istemek zorunda kaldı.
İşte bu sonucu yaratan, bağımsız yargıdan söz edemediğimiz bir zamanda AKP’nin evet siyasi bir kararla davada indirim verilmemesi için tutum almasını sağlayan, buna mecbur bırakan, hiç kuşkusuz kadınların mücadelesi ve oluşan kamuoyudur. Bir yandan aynı kafayla kadını yok sayıp aileyi koruma önergeleri veren AKP’yi bile kadın cinayetleri noktasında “tüm kadınlar” diye konuşmak zorunda bırakan; mücadele eden kadınların, ailelerin, davadan davaya koşan avukatların, baroların, bu sesi Meclis’e taşıyan defalarca önerge veren vekillerin, kadın dostu habercilik yapan gazetecilerin, emek veren herkesin eline sağlık.
Ama daha bitmedi, sürüyor o kavga. Yasa sürecinin tamamlanması gerekiyor ve bunu nasıl tamamlayacağı konusunda AKP’ye güvenmiyoruz. Mevcut açıklamalar ve duyumlar, indirim konusunu çalıştıklarını gösteriyor. Bir kaç tehlike var;
- Kamuoyu yatışınca konuyu unutturmayı bile deneyebilirler, bir yandan yeni bakanın toplumsal şiddet var, kadınları ayırmayalım bile dediği günler yaşıyoruz ; yani gündemde kalması ve sonuçlandırmak için mücadeleye devam etmeliyiz,
- Gerçekten gündeme alabilirler ama bizlerin uluslar arası İstanbul Sözleşmesi’ne dayanarak evrensel hukuka uygun halde hazırladığımız önerileri, “Türk Tipi Başkanlık” gibi ya da 2005 TCK sürecindeki bugünü karşılamayan “töre saiki” ifadelerinde olduğu gibi işimize yaramayan hale getirebilir, kuşa çevirebilirler,
- Kadınların yararına yapıyoruz diye sunup, aslında zararımıza işleyen ve yeni hak ihlallerine yol açan bir sonuç yaratabilirler.
- Tamamına erdirip yasayı kazandığımızda bile, tıpkı 6284 Korunma Kanununda olduğu gibi “geleneklerimize uymuyor” diye uygulamayabilirler.
Bu nedenle önerilerimizi tüm boyutlarıyla güçlendirmek, hukuk tekniği bakımından tam netleştirmek durumundayız. Hükümet maddeleri çalışıyorsa, biz de çalışıyoruz, çalıştaylar yapıyor, masalarımızı topluyoruz. Kadınların ve yanlarında olan toplumun içi rahat olsun, tek başına onların eline bırakmayacağız. En doğru, en yararımıza olan sonucu almak için elimizden geleni yapmaya devam. Sonuçta, “bu daha başlangıç, mücadeleye devam” sloganımız buraya da en güzel biçimde uyuyor, devam arkadaşlar, kazanacağız.
Nereden nereye geldik bu memlekette. Kadına yönelik şiddet davalarında erkek faillere standart bir reçete gibi indirim dağıtıldığı, can vermiş olduğu halde o duruşma salonlarında yine kadınların yargılandığı, erkeklerin daha fazla ceza almasını savunmanın ve bunda sonuç almanın çok zor olduğu bir memlekette buraya kadar getirdik. Tamamına erdireceğimize ve bunu layıkıyla yapacağımıza eminiz.
İlk veriler de umut verici; Özgecan davasından sonra ne olacak diye ilk kadın cinayeti davasını merakla bekler iken, dün Muğla’da boşanmak istediği kocası tarafından öldürülen Sedef Berberoğlu davasında “haksız tahrik” indirimi verilmedi. Hakim gerekçe olarak "caydırıcı olması düşünülerek" diye yazdırdı. Aynı gün İzmir'deki Elif Konur davasında da savcı mütalaasında haksız tahrik ve takdir indirimi uygulanmamasını istedi. Bunlar iyi haberler.
Şimdi bize düşen, mücadele ederek fiilen geçerli hale getirdiğimizi, İstanbul Sözleşmesi’ne uygun biçimde kanunen de geçerli kılmak.
6284 sayılı kanun, Sözleşme ruhunu taşıyor, ancak 2005 yapımı Türk Ceza Kanunu bu çağa uygun değil; kadın cinayeti gerçeğini karşılamıyor. Aslına bakarsanız, o dönemde emek veren TCK Kadın Platformunun önerilerini daha çok dikkate alsalardı, belki daha az sorun yaşardık. Ama sorun yine de sorun çünkü şiddetle mücadelede en bütünsel ve güncel uluslararası belge İstanbul Sözleşmesi hayatımıza sonradan girdi. Ve dolayısıyla onun ışığında kanunlarımızı güncellemek, sadece kadınların değil aslında Türkiye adalet sisteminin de giderilmesi gereken bir ihtiyacı. Burada yeni keşfedilecek bir şey yok. Ama kafa yorulması gereken bir şey var. Konuyu, Özgecan kararı için kullanılan “içim soğudu”,” yok soğumadı” gibi ne idüğü belirsiz ifadelerden kurtarıp, indirim maddelerini
- Evrensel hukuka uygun, “net bir kavram”, “net hükümler” ile tanımlama ihtiyacı var.
Bunu da yaparsak hep birlikte, gerçekten kadınlar yararına olacak işlevsel bir sonucu ortaya çıkaracağız.
Hepimize kolay gelsin diyor, zihin açıklığı diliyorum.