Herkes olan biteni anlamaya çalışıyor. Marks Feuerbach üzerine tezlerinin 11.’sinde ne demişti: “Filozoflar dünyayı yalnızca değişik biçimlerde yorumladılar, sorun onu değiştirmektir.” Lenin ne dedi peki: “Devrimci teori olmadan, devrimci hareket olmaz.”

Marks aslında dünyayı hepimiz için yorumlamak üzere inanılmaz bir çaba harcadı. İyi ki de harcadı. Aksi takdirde ya bilimsel sosyalizm ortaya çıkamayacaktı ya da belki yüzyıl gecikecekti. Ne ilginçtir ki Marks olağanüstü parlak ürününü dünyayı değiştirmek alanında değil, yorumlamak alanında verdi.

Dünyayı değiştirmek konusunda tarihteki yeri tartışılmaz olan Lenin ise “devrimci teori” konusuna dikkatleri çekiyordu. İşin özüne bakarsak, yorumlama konusuna.

Şimdi işlerin karışık olmasından tedirginlik yaşayarak geri çekilenler var. “Gelişmeleri yorumlamadan yürürsek de olur” sonucuna yöneliyorlar. Yorumu, teoriyi ve gelişmelerin izahını zor olsa da yapmak zorundayız. Bunun kenarına, kuytusuna kaçma imkanı yok. Marks’ın 11. Tezi kimseyi rehavete sokmasın. Yorumlamadan değiştirme mümkün değildir. Emin olalım ki Marks’ın yönlendirmesi kesinlikle bunu içerir. İspatı kendisidir.

 

*

Olayların gelişim seyri yakında siyasal aktörlerin tam koordinatlarını bize apaçık verecektir. Buna ihtiyaç var. Her aktör çok geniş zamanlı ve hacimli hesaplamalar yapıyor.

Artık bazı olaylar yaşamanın ötesine geçtik. AKP yapıyla oynuyor, yeni yapılar ediniyor ve bambaşka yapılar ortaya çıkarma peşinde. Yapılarla oynayabilmenin imkanını oyların yarısını kazanarak başardı. Oyların yarısı büyük bir kitle olarak, bir yapı olarak o tarafa geçmeyi seçti.

AKP ülkenin yarısıyla, ülkenin kaderini değiştirecek tasavvurlar geliştiriyor.

Kürt halkıyla savaşmayı tercih ediyor. Ortadoğu’da da tercihi yayılmacılık ve savaş. Bu stratejiyle önemli bir birikim yaratacağını ve güçlü bir konuma geleceğini düşünüyor. Sermaye hakimiyeti koşullarında ilerlemiş olan ülkeler eğer böyle yaptıysa, daha önceki gerilimlerden kaçınan politikalara gerek yok diye düşünüyor.

AKP’ye göre bu sürdürülemez değil. Sürdürülebilir. Bu tarih zaten böyle sürüp gelmişti. “Yurtta sulh cihanda sulh” kısa dönemli bir sünepeliktir onlar için. “Osmanlı’nın ayağı üzengide gerek” zamanları yeniden başlamakta.

 

*

Tayyip Erdoğan, histeri nöbetleri esnasında hanedanlığı ve hilafeti geri getirmek istediğini söylediğinde büyük ihtimalle danışmanları bunun kolay olmadığını söylemişlerdir. Kemalistler bir savaştan muzaffer çıkmış olmanın tarihsel meşruiyeti ve gücüyle, rejimi tepeden tırnağa değiştirebilmişlerdi. Erdoğan kendince şunu anlıyor. Onda eksik olan tek şey, bir savaştan muzaffer olarak çıkmış olabilmektir. Bir savaştan zaferle çıkabilse tarih içindeki kıyaslamada en tepe noktaya oturabilir.

Düşünsenize sıralamada Mustafa Kemal’den bile yukarıda olmak. Ne derler, karganın gözünden şahinlik geçer. Eğer şu an Erdoğan’ın oy desteği kadar bir desteğiniz varsa ve üstüne üstlük bir savaştan muzaffer olarak çıkıyorsanız bunu yapabilmeniz mantıksal olarak mümkündür.

Onun sevdiği şey işte böyle bir tiran olabilme ihtimalidir. Bütün motivasyonu budur. O nedenle savaşlardan korkmak bir yana, savaşları istiyor. Eğer savaşlı bir ortam varsa ve bu sürekli ise “eninde sonunda birinden muzaffer olarak çıkarım” diye hesap yapıyor.

Kürt halkıyla son savaşma girişiminde, muzaffer olamamış haliyle bile kendisi için olumlu sonuçlar elde edebildi. Ustalaşıyorum diyor ya, böyle konularda ustalaşıyor.

Şöyle söylenebilir, evet Kürt halkıyla son savaşma girişiminde bazı yönlerden karlı çıkmıştır Erdoğan ama bunun çok kolay sürdürülebilir olduğunu sanması hatadır. Mevcut sorun onun sandığı gibi zapturapt altına alma alamama sorunu değildir. Böyle bir sorun en başına sardırmaya kalkışmak başlangıçta enerji verebilir ancak devamı çok zorludur. Ulusal meseleler böyledir çünkü. Kendi sınırlarında 20 milyonluk ve hemen sınır dışında bir o kadarlık ulusal sorun böyledir.

 

*

Erdoğan, olası bir anayasa referandumuna büyük iç ve dış gerilimleri canlı tutarak girmek istiyor. Ona göre böyle yapmak kesin bir başarı kazanmış durumda ve yine böyle yapmalı. Bu sebeple gerilimlerin, saldırıların ve anti-demokratik uygulamaların azalmasının beklenmesi mümkün değil. Bilakis eğilim budur.

Anayasayı değiştirse ve başkanlık rejimini getirse yine yeterli gelmeyecektir ona. Bu kez de kendi hanedanlığını kabul ettirmek ve teokratik bir rejim kurmak isteyecektir. Bütün bunları gerçekleştirebilmek üzere her safhada savaş ya da savaş gerginliği şarttır.

 

*

Anayasa ve başkanlık konusunu hesaba kattıklarında bile hem Kürt halkına savaş açtılar hem de derhal Rus uçağı düşürdüler. Şunu muhakeme ediniz ki, NATO’nun bütün tarihinde bir Rus uçağının düşürülmüşlüğü yok. Zamanında Rusların limanlarını savaş gemileriyle bombalayanlar da karlı çıkabilme kafasıyla 1. Dünya Savaşı’na ülkeyi boylu boyunca sokmuşlardı. Kafa aynı kafa.

Erdoğan’a göre ülke bölünürse bölünsün. En büyük bölücü odur ne garip ki. Ona göre bölünme noktasına gelinirse onun da çaresi var. O çare, büyük katliam politikasıdır. Bu mantık zinciri zaten laiklik isteyen Türkleri bile tasavvur edilen ülkenin dışında tutmaktadır. Eğer yola gelmezlerse onların da sonu aynı olacaktır.

Bütün bunlar sonucunda Erdoğan küçük bir Recepli İmparatorluğu’nda, kendi halinde bir halife olmayı da tercih edebilecektir.

 

*

Gelgelelim olmaz. Bu terazi o sıkleti kaldırmaz. Neden kaldırmaz? Çünkü daha Kürt halkıyla savaş başlangıcının sonu belli değil. O yol kapkaranlık bir yol. O yoldan sağ çıkamayanlar Ortadoğu’dan nasıl sağ çıkacak.

Suriye deneyimi baştan sona ortada. Rusya deneyiminin başını gördük ortalara doğru ağlamaya başladılar. Şimdi kapı kapı gezip enerji arıyorlar. Rus uçağının vurulmasından Ortadoğu’da ne kadar sıkışıldığını anlıyoruz. AKP zihniyeti uçak vurmaktan medet umar hale gelmiş durumda. Böylelikle sözüm ona IŞİD’çi müttefiklerini koruyacaklar.

Ortadoğu’da “stratejik derinlik” uygulamak kolay değil. Suriye var, Kürtler var, Rusya var ve hatta artık IŞİD’le arası iyi olmayan ABD var.

Erdoğan çok büyük oynamaya kalkışıyor. Bu onun çok büyük duvarlara çarpabilme ihtimalini de yükseltmesi demektir. İşte o, bahsedilen duvarlara çarpmaya başladığında, biz de ona mutlaka bir tane çarpmalıyız.

hakanozturk1871@gmail.com