Sabahın seherinde gelmişler, sandığın açılmasını, oy kullanma işleminin başlamasını bekliyorlar. Yaşları en az 75-80 olan bu seçmenlerimiz, zorlukla o kabinlere girip, büyük bir dikkatle oylarını kullandılar. Seçimler onlar için, onlar da bizim için çok kıymetliydi. İçlerinden bir teyze kimliğini geri alırken, yalvaran gözlerle yüzüme bakıp sordu;

“Kızım, bir daha hemen gelmeyeceğiz değil mi”?

Yani yine seçim olsa gelmeye kararlı ama başka bir şey arıyor; “eskisi gibi olsun, huzur olsun” diyor giderken.

İşte seçim sonuçlarının özeti bu.

Toplumlar da bazen yaşlı insanlara benzer, çok korkutur yorarsanız, çevresinde gördüğü en güçlü-yerleşik korunacağı yere sığınır. Korunma içgüdüsü insanın evriminde ilk oluşan en eski, en köklü içgüdüdür ne de olsa.

Bir de eğer Ortadoğu’da yaşıyorsanız, coğrafi ve tarihsel nedenlerle durumumuz budur.

Buna ne kızabiliriz, ne de halka küsebiliriz. Sadece anlamak zorundayız.

Anlamak aynen kabul etmek değildir ama değiştirebilmenin yarısıdır. Asıl mücadele de ondan sonra başlar.

Ayrıca Türkiye’de yine de bu oranlar hiç fena değildir, bunu da görmeli, modern bir dünya isteyen herkesin kıymetini bilmeliyiz.

*

Evet, Türkiye tarihinin en adaletsiz seçim sürecini yaşadık.

Sonuçları itibarıyla toplumun yarısının sığındığı güç; yani Erdoğan ve AKP de öyle böyle bir güç değil, olabilecek bütün enstrümanları ve silahları, elindeki avucundakini kullanmış durumda.

Bir tarafta IŞİD bombacıları, silahlar, Ergenekon, Sedat Peker, Trabzonspor Başkanı, Mehmet Ağar gibileri, sıkıyönetimler, ablukalar, polis ve silahlı kuvvetler, yargı, 600 TV kanalı, diyelim ki TV izlemeyip markete gelip kendi halinde alışveriş yapan halka bile “Ankara katliamını PKK’nin yaptığı anlaşıldı” gibi kuyruklu yalanlarla yayın yapan radyo kanalları (buna bizzat kendim rastladım)…

Öte yanda sürekli birilerinin ağırlandığı saray sofraları ve “kutuplaştırmayı” direk diğer kutbu bombalamaya kadar vardırmış iken “kardeşlik” söylemi ile yapılan seçim propagandası…

Yani saymakla bitmeyecek olanakları iyi ve kötü şeylerde sonuna kadar kullanan, adeta aşırı doping almış bir sporcunun yarıştığı gibi yarışan bir AKP kazandı.

Evet, HDP ve Ankara Katliamında şehit veren CHP de, sosyalistler de, demokrasi ve barış isteyen tüm Türkiye halkları,  çok adaletsizliğe ve zulme maruz kaldık.

Ama oy kaybını sadece “biz çok mağdur olduk” ile açıklamaya çalışır isek, o hiç kabul edemeyeceğimiz “mağdur” siyasetine saplanır ve bu rolleri sabitlemiş oluruz.

Dış basın bile Erdoğan’ı bir sihirbaza benzetiyor ise, onu başkan yaptırtmayanlar olarak, “onu sihirbaz da yaptırtmamanın”  yollarını bulabilseydik, yapsaydık iyiydi. Bu da bize ders olsun. Tabi idama giderken görüşü sorulan ve “bu da bana ders olsun” diyen temel fıkrası gibi de olmasın maazallah. Durumu değerlendirmeye, sonuçlar ve dersler çıkarmaya ve önümüzdeki görevler bakalım.

Şimdi AKP’nin dopingli vücudu yeni müsabakalarla karşı karşıya. Yani bu haliyle baş başa kaldığı sorunları nasıl çözecek, o yaşlı teyzelerin istediği “huzur” ne kadar vuku bulacak? Hiç belli değil. Daha önemlisi o tuhaf hormonlu bünye yine başkan olmak isteyecek.

Önümüzde duran bu ilk meseleye karşı kuvvetimizi ve hazırlıklılığımızı bu sefer ziyan etmemeliyiz.

 %13’ün ve “emanet oyların” kıymeti tam bilinemedi. Bunun sonuçlarını yaşıyoruz.

Ne yapalım herkes hata yapabilir demeli ama bu sefer hala %10.7 olmamızın kıymetini bilmeliyiz.  1 tek oyu bile ziyan etmeden, hatalarımızı kabul ederek ve dersler çıkararak, önümüzdeki mücadeleye, en geniş muhalefet ile odaklanmalıyız.

*

Biz kırıldık, biz kırıldık, öldük de, hangi dağda menekşeler çoğaldı?

Hiçbir yerde, iyi hiçbir şey olmadı.

 Menekşeler çoğalmadı. Emekçinin dertleri, demokrasi ihtiyacı, laiklik ihtiyacı, işçi ölümleri, kadın cinayetleri olduğu gibi duruyor. Daha da kötüsü, bu haksızlığın, “zorla güzellik olur” zulmünün, şirretliğin arttığı ortamda hepsinin artması, kötüye gitmesi tehlikesi var. Bu yüzden derlenip toplanmalı,

Yurtdışına gidecekler bir an önce gitmeli-ortalık temizlenmeli,

Halkı aptal bulup kendini ondan ayırarak “artık üzülmeyeceğim ne halleri varsa görsünler” diyen- zaten politik olarak örgütlenmeyip sadece “duygusal” direnenler geriye çekilmeli,

Sağlam bir %10.7 ile önümüze bakmalıyız.  

Biz öldürülünce menekşeler çoğalmadı. Onları ancak biz çoğaltırız. Tüm toplumun acılarını samimiyetle sahiplenenler- henüz halkımız tam teveccüh etmemiş olsa da- biziz.

*

Bütün bunlar kadınlara kadın cinayetlerin artması ve 7 Haziran’a göre kadın vekil sayısının düşmesi ile yansıdı. Bu arada iki seçim arasında, seçilen kadın oranının en çok azaldığı parti de AKP. Yani kadınlar açısından istikrar AKP de değil.

 Önümüzde bu yüzden çetin bir mücadele var, son iki günde erkekler birinde ailesiyle beraber, birinde polis nezaretinde kadın öldürdüler. Son iki ayda kırk beş kadın kardeşimizi de kadın cinayeti ile toprağa verdik. Çözümde büyük rolü olacak “Özgecan Yasası” hala bekliyor. Madem artık nihayet meclis açılacak, kadın vekilleri ve tüm meclisi görev bekliyor. 3 sene önce 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddet İle Mücadele Günü’nde Meclis’e sunduğumuz bu yasa teklifinin, hiç değilse bu sene 25 Kasım’da yıldönümünde yasalaşması için hepimiz elimizden geleni yapmalıyız.