Şu Hipokrat’ın başına gelene bakın; ölümünden binlerce yıl sonra, onun tarihe kazandırdığı yemin, Türkiye’de yargılanıyor. 
Aslında hep “yemin” bilinir ama Hipokrat’ı tarihe kazandıran ve bütün insanlığa da sağlığını kazandıran esas şey şudur: tıbbi bilgiyi gökyüzünden alıp yeryüzüne indiren ilk hekim odur.   
Tarihte Hipokrat tıbbi bilgiyi tanrıların elinden, tapınaklardan, uhrevi alandan almış, olması gereken yere taşımış, gerçekliğe ve bilimsel bir temele oturtmuştur. 
Bu bakımdan da ölümünden binlerce yıl sonra, Türkiye’de, kocaman bir metropol olan İstanbul’da, çok merkezi bir camide yani yine bir ibadet alanında yargılanacağı, ne onun ne de kimsenin aklına gelmezdi.  
Üstelik bizim yüzyılımızda tıbbın gündeminde yüz nakline varan organ nakilleri, kök hücre, biyomedikal cihaz teknolojisi ve benzeri konular var iken, nasıl olup da çağlar öncesinden de öncesine dönebilen bu yönetim tarzına döndük, şaşırmamak mümkün mü? 
Ama  bizde; Türkiye’de en akla gelmedik kötülükler, “biz yaptık oldu” diyerek AKP eliyle böyle  uygulanıyor.  
En sonunda tıp tarihine de berbat bir sicil ile yazdırdılar kendilerini.
İnsanlık tarihine sürekli skandalla, hukuksuzlukla, katliamla, yolsuzlukla, kadın-işçi-genç- çocuk yani halk düşmanlığı ile yazılan AKP, bir de böyle rezil etti dünyaya bizi. 
Polis şiddeti ile yaralananların hayatını kurtaran hekimlere ve bunu aynı şiddet dışarıda sürdüğü için mecburen sığınılan bir camide yapan hekimlere teşekkür etmesi gereken yargı, ceza verdi. 
Hekimler camiyi kirletmek büyük kabahatini işlemişler meğer.  
Hekimler camiyi kirletmedi, camiyi Hipokrat kirletti.  Ha, o da zaten “affedersiniz” Yunan. O zaman biz de size İbn-i Sina verelim. Bizim toprakların büyük hekim ve düşünürü, tıbba katkıları yanında kendi hayatında ne yapmış biliyor musunuz? 
Döneminin bağnazlarıyla tartışmış, vezirlik tekliflerini hapsi göze alarak reddedip hekimlik yapmış ve sürgünler, hapisler yaşamış. 
Yani mesleğinin ve tüm insanlığın iyiliğine, onuruna sahip çıkan hekimleri cezayla korkutamazsınız. Nitekim ceza alan arkadaşlarımız yaptıklarını gururla savunup hayat kurtarmaya devam edeceklerini duyurdular. 
…Keşke Dilek kardeşimiz polisler tarafından evinde vurulduğunda da, oracık da o polisler yerine böyle doktorlar olabilseydi. Dilek hayatta kalabilseydi… 
*
Ayrıca belirtmek gerekir ki, bu özgül olayda bizim yeterli bulmadığımız mevcut olan hukukumuz bile hekimlerin lehine. Şöyle ki; hekimin hayati tehlike olan bir durumla karşılaştığında- görev yerinde olsun olmasın- “el atma yükümlülüğü” diye tabir edilen hukuki sorumluluğu vardır. Bu yüzden mesela nerede bir kaza olsa “hekim yok mu?” diye seslenilir. Hiçbir hekim oradan hekim olduğunu çaktırmadan geçemez, hem mesleki vicdanı elvermez hem de yasa da böyle buyurmaktadır. 
Ama bizde şu anda durum, AKP’nin mevcut hukuku da talan etmesi olduğu için o mahkemelerden bu rezil kararlar çıkabiliyor. 
Hekimlikle ilgili evrensel hukuku ve uluslar arası belgeleri hiç saymıyorum bile. Bütün hukuk ve etik hekimlerin arkasında,  AKP’nin ve onun yandaş yargısının, basınının arkasında ise sadece kocaman bir uçurum var. 
Bunu öyle havadan söylemiyorum; AKP zor durumda.  
Şu son çırpınışlara bakın; seçim sonuçları değişmez ise Mehmet Ali Şahin “ yine erken seçim olurmuş da, bundan korkarmış”.  Meclis Başkanı İsmet Yılmaz’a göre de halk “kömürsüz”, “yeşilkartsız” kalırmış. Başbakan da geçen hafta “beyaz toros” ile tehdit edip, katliam sonrasında “oylarımız arttı” diyebilmişti. Daha çok oy için daha çok katliam mı yapacaksınız o zaman? Bu nasıl bir ayarsızlıktır?
O kadar sıkıştıysanız, kendinizi tutamıyor, ayarları bozulmuş biçimde saçmalıyor ve aslında suçlarınızı bir bir ikrar edip sürekli kendinizi ele veriyorsanız, bütün bunlar yerine 
İtiraf edin. Seçimden önce son şansınızı kullanın.
*
Hande Demircioğlu’nu kaybetmenin acısını diğer hiçbir acımız bastıramadı. Onu ve hayal ettiği başka bir dünyayı hiç unutmayacağız ve inadına kuracağız.