Bir uçak kazasından kurtulmuş, şans eseri sağ kalmış gibiyiz. 

10 Ekim'i ve hayatta kalanlardan parçalar kopararak giden arkadaşlarımızı asla unutmayacağız. Biz de onlarla birlikte gittik ve onlar o alandaki bütün düşleriyle bizlerle birlikte kaldılar.  Biz onlarla bir'iz,  düşlerini yaşatacağız. 

Ama TNT denen parça etkili bombayı konuşmak zorundayız. Mahşer yerine benzeyen bu bela, olsa olsa teknolojide uçak kazası ile benziyor; sana denk gelirse paramparçasın.  

Niye bu dehşeti yazıyorum biliyor musun? 

Bizlere bunları bile yapmaya başladıkları anlaşılsın diye yazıyorum. Anlayamayan, anlamamazlıktan gelen, hala ortadaki asil gerçeği konuşmayıp biz barış isteyenlere dil uzatan densizler var ya, işte onlar çenelerini kapatsınlar diye yazıyorum.  Bu sefer o meşhur "algı operasyonlarıyla" kıvıramayacaklar, işleri zor. O taş kafaları ve kalpleri bunu anlasın diye evet onlara haddini bildirmek için yazıyorum.  

Kendi ikbali için Türkiye'yi Ortadoğu yapmaya çalışanların neleri göze aldıklarını herkes görüyor, biliyor artık.

Daha önce Reyhanlı'da, Diyarbakır'da,  Suruç'ta oldu, zaten Ortadoğu ülkelerinde de hergün oluyor ne var ki diye konuşabilen maymunlar var ya, kaldıysa onlara aldananlara yazıyorum.  

Gerçeklikten kopmuş,  eski çağların hayal dünyasında yaşayanlara yazıyorum. Bütün memleketi kendilerine benzetmeye; tıpkı  Sanar Yurdatapan'ın "mış gibi" şarkısı yapmaya çalışanlara yazıyorum

Sizin bu sefer işiniz zor.  

 

Bu sefer, Batı'da, başkentte patlayan bomba daha önce hiç olmadığı kadar memleketin bütün sathını politize ediyor. Kürt halkının ve Ortadoğu halklarının neler yaşadığını anlamaya başlayınca insanlar, Filistin aileleri gibi politize olurken ailelerimiz, gerçekleri ayan beyan görür hale geliyorlar. Düşünüyorlar, başlarına bunların neden geldiğini muhakeme ediyorlar ve faili buluyor, ismini söylüyorlar.  Bizim artık bir Cumhurbaşkanımız yok. Bir kan gölü onu, halktan ayırıyor.  

 

*

 

Türkiye Ortadoğu olur mu? Soru bu. 

 

Davutoğlu "Suriye olmayız" demiş,  vay vay çok içimiz rahatladı.  Ona bağlı Ankara Valiliğinin izin verdiği mitingde cehennemi yaşayanlar, sizin sözünüzün bir gram etkisi yok ki. Ha, bir parça onurunuz kaldıysa ve istifa ederseniz  o zaman düşünürüz. 

 

Şimdi soruya dönersek,  biz ne Mısır'ız ne Libya, ne Suriye'yiz. Hem hiçbirine benzemiyoruz ama aslında benzersiz de değiliz. Yani yine "Anlatılan bizim hikayemizdir". Yani aslında Ortadoğu halkları da büyük insanlığın parçasıdır ve koyun oldukları için değil başlarına gelenler. Bir memlekette siyaseten olanlar, gücü elinde bulunduranlar o gücü kötüye kullandıkça, halka  zulmü reva gördükçe bunlar olur.  Sözün kısası, başımıza gelenlerin  sorumlusu bellidir ve kurtuluşumuzun yolu ondan kurtulmaktan geçiyor.  

Erdoğan'dan kurtulmadığımız sürece elindeki gücü daha nasıl kullanabileceğini görüyoruz.  Hesap etmediği şey ise onun yapmak istediklerini onun gibi mafyatik değil bilimsel olarak deneyen Avrupalı diktatörler bile başaramadı. Tabi ki yenilecek ama biz bir canımızı bile kaybetmek istemiyor isek artık,  bunu hızlandırmalıyız.  Paralarını da alıp gitsin razıyım ben artık, yeterki halkımıza zarar vermesin. Gitsin İtalya'ya oğlunun yanına,  Sedat Peker’i de götürsün,  birlikte mafya filmleri seyretsinler. Madem hayal dünyasında yaşıyorlar, bu halkın onlara pabuç bırakmayacağını hala anlayamıyorlar.

 

Bu halk, mafya bozuntularına teslim olmayacak. Bomba ile, korkutmayla verdiği oyu değiştirmeyecek. Ha hepimizi öldürseler de, tarihte bilinir ki "Katliamlarda herkes ölmez". Ayrıca halklar, ölümle terbiye edilmeye çalışıldığı her süreçten -evet çok paradoksal ama yaşam için ölümü göze alarak-direnerek çıkmıştır. Bunu beğenmediğimiz Irak halkı ABD ordusu karşısında bile böyle yaptı,daha ne konusuyorsunuz?