Hakan Öztürk / hakanozturk1871@gmail.com / 2015.10.13

Belki yüzden fazla insanımızı Ankara’daki patlamalarda kaybettik.

Hepimiz ölebilirdik. Biz sağ kalanlardan olduk.

Şimdi bize deniyor ki “Üslubunuza dikkat edin”. Bu üsluplara dikkat ettiriciler her zaman gericiliğin, kötülüğün, alçaklığın tarafındadırlar. Bu bir kuraldır. Gerçeğin üstünü kapatabilmenin bir çırpınışı olarak böyle yaparlar. Hiçbir iyi insan ciğerleri yanan birinin çığlığında üslup sorunu aramaz.

Ne demeyecekmişiz? “Katil devlettir” demeyecekmişiz. Ağzımızdan burnumuzdan kan boşanırken, aynı zamanda susacakmışız. Bizi kimin kanattığını da söylemeyecekmişiz. Hatta bunu yapan söylese bile.

*

Her türlü devlet cinayet işler ve katliamlar yapar. Bunda zaten şaşıracak hiçbir şey yoktur. Hitler Almanya’sı, Saddam’ın Irak’ı, Pinochet’nin Şili’si böyle devletlerdir. Her kıta böyle ülkelerin örnekleriyle doludur. Çok büyük katliamlardan sorumludurlar. John F. Kennedy suikastını karanlıkta bırakan, çok demokratik görünen ABD’nin kendisidir. Her gün dünyanın dört bir köşesinde devletlerin açıktan ya da gizlenerek uyguladıkları şiddete direnen toplumları izliyoruz.

Türkiye’deki devlet veyahut derin devlet de topluma yönelik şiddeti defalarca uyguladı.

Emekli Orgeneral Sabri Yirmibeşoğlu, gazeteci Fatih Güllapoğlu’na verdiği bir röportajda, 6-7 Eylül olaylarını, “Mükemmel bir özel harp harekatıydı, amacına da ulaştı” diye anlatmıştı.

Bu hiç kimsenin bir iddiası değil, generalin kendi sözleriydi.

2011’de, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Dersim katliamıyla ilgili dört belge açıklayıp "Eğer devlet adına özür dilenecekse, böyle bir literatür varsa ben özür dilerim, diliyorum" dedi. Aynı zamanda CHP lideri Kılıçdaroğlu’nu da özür dilemeye davet etti.

Bu katliamları ya da provokasyonları devletin yaptığını apaçık söyleyenler, bundan gurur duyanlar ya da özür dileyenler bizzat devlet mekanizmasında görev almış kişilerdi.

Devlet mekanizmasının böyle çalıştığı ve bu gerçeği bu mekanizmalarda yer alan insanların apaçık ifade ettiğine dair örnekleri Kenan Evren’den, Ayhan Çarkın’a kadar uzatabiliriz.

Bu ülkenin son dönemine damga vuran davalar Susurluk’tu, Ergenokon’du. Burada derin devlet yargılandı. Devletin bu yapılanmaları topluma şiddet uygulamış olmakla biliniyordu.

Bu ülke gözaltında kayıpların, faili meçhullerin ülkesi. Yüzlerce, binlerce insanı kim kaybediyor? Kim bu kadar insanı yutabilir? Nasıl bu kadar çok cinayetin faili bulunmaz?

Bu kadar büyük bir hata ancak devlet kadar büyük bir organizasyon tarafından yapılabilir.

Bu kadar fazla suçu işlemeye başka kimsenin imkanı elvermez.

Birincisi, devletler bunları yapar. İkincisi, bizim devletimizdeki görevliler zaten bunları yaptıklarını söylüyorlar. Üçüncüsü,bu kadar büyük şiddet pratiklerini devletten başkası gerçekleştiremez.

*

Erdoğan 7 Haziran seçimleri sonucunda anayasa yapabilme imkanını kaybettiği gibi, tek başına hükümet olabilme imkanını da kaybetti.

Bunu kabul etmiyor.

7 Haziran’a giden zaman diliminde provokasyonlar zincirini tam anlamıyla hayata geçiremediğini saptadı. Bu nedenle ona baştan sona, yeni bir seçim süresi gerekiyordu. Yapacaklarını tam anlamıyla yetiştirememişti. 1 Kasım seçimlerine giden bu süre zarfında asıl istediklerini, en planlı bir şekilde uygulama imkanı bulabilmek üzere harekete geçti.

İşte şimdi bu imkanı bulmuş durumda. Başımıza gelen her şey onun eseridir.

*

Terör örgütlerinin lanetlenmesi hepimizle alay edilmesidir.

Ankara’daki patlamayı hiçbir örgüt yapmadı.

Bu patlamayı yapma nedeni olabilecek tek bir örgüt var o da IŞİD. Diyelim ki Türkiye devletinin ona karşı “tedbir” almasına kızdı. Bu durumda ne yapardı? Gider bizzat devletin tezahür ettiği bir yere saldırırdı. Karakola saldırırdı, bir resmi daireye saldırırdı. Gelgelelim öyle yapmadı.

IŞİD önce Diyarbakır mitingine, sonra Suruç’taki sosyalist gençlere, sonra da bütün muhaliflerin bir araya gelip barış istedikleri mitinge saldırdı.

Nasıl oluyor da IŞİD, AKP’nin söylemiyle “aslında tüm ülkemize” saldırıyor iken her seferinde AKP’ye muhalif olanlara saldırıyor?

Neden, her IŞİD saldırısında ölen ya Kürt ya da solcu?

AKP’nin kendisinden öte gördüğü bütün toplumsal kategoriler, IŞİD bombacıları tarafından gadre uğratılmış durumda. Bu nasıl olabilir?

IŞİD, Kürtlere saldırdığı gibi onunla en yakın ittifak halinde olan bir sosyalist yapıya da hiç hata yapmadan saldırabiliyor. Bu dengeleri nasıl bu kadar iyi biliyor? O mu biliyor yoksa bu dengeleri çok iyi bilen birileri mi onaanlatıyor?

*

“İstifa edecek misiniz” sorusuna karşı verilen gülme tepkisi, sinirlerin bir anda boşalmasıdır.

“Kimi kime şikayet ediyorsunuz, kimi nerden istifa ettiriyorsunuz” duygusudur bu.

“Güvenlik zafiyeti yoktur” lafıysa hazırlanmış bir laftır.

Bu sefer Diyarbakır’da yapılan hata yapılmamıştır. Bomba mitingin ortasında patlamış değildir. Çünkü o zaman “Neden miting alanına girerken bombalar yakalanmadı?” denilecekti. Böyle yaparak sorumlular bombayı yakalamak sorumluluğundan kurtulmuş kabul etmektedir kendilerini. Sorun şuki, kendisini buna çok fazla inandırmış durumdadırlar.

Yüzden fazla insanın öldüğü bir durumda “zafiyet yok” demek başka türlü mümkün olabilir mi?

Bu, en başında alınmış bir ekip kararıdır. Bir ekip ruh halidir. Bir ekip tutumudur.

Bu söylenecekti, çünkü bomba mitingde patlamamış olacaktı. O nedenle çat diye bu cevap geldi. Onlar en baştan karar verildiği gibi “zafiyet yok” deyip işi bitirmişlerdi. An gelmiş laf söylenmiş ve sinirler artık boşalmıştı. Bakanın gülmesi ondan.

Bakan iffetli olacak. İstifa etmesini bilecek. Herkesin içerisinde kahkaha atmayacak!

*

Birileri yapmazlar herhalde dediğimiz her şeyi yapıyor.

O biri ve birileri dış mihraklar değil, iç mihraklar da değil, terör örgütleri de değil. Delirmiş bombacılar da değil.

Bu güne kadar gerçekleşen faili meçhullerdeki meçhul kimse o.

Bu kadar meçhul olabilmeyi başarabilme kabiliyeti olan kimse o.

“Beni meçhul kabul edeceksin”diye dayatabilen kimse o.

Onun bugünkü temsilcisi.

Bizi öldürtüyorlar ve sonra “Bu saldırı hepimize yapılmış bir saldırıdır” diyorlar.

Kurtla yiyip, sahibiyle ağlıyorlar.

Bütün bunları yapanı ve onun yanı sıra yapanları biliyorsak mücadele hedefimiz onlar olmalıdır.

Hedef şaşırmanın hiç alemi yok. Eğer hedefleri biraz daha şaşırmaya devam edersek, bomba patlamayan yerimiz kalmayacak.