Öldürülmüş bir insanın bedenini akrebe bağlayıp sürüklüyorlar.

Bunu yapanlar memnun oluyor. Hırsını alıyor.

Bunu izleyenlerden bazıları, bunu yapanlara değil de, yerde sürükleniyor olana “köpek” diyor.

Hani, Hz. Ali tam öldüreceği sırada kendisine tüküren kafire öfkelendiği için, onu öldürmüyordu. “Az önce seni Allah yolunda öldürecektim ama şimdi öfkelendim, seni nefsim için öldüremem” diyordu. Savaştığı adamı serbest bırakıyordu. Savaştığı kişi de bu üstün ahlak karşısında Müslüman oluyordu.

Ne oldu o üstün ahlaka?

 

*

AKP’li müteahhitler ve paragözler yeşil gördükleri, tarihi güzellik gördükleri, ortak yaşam alanı olarak gördükleri her yere saldırıyorlar. Talan edip oraya hemen bir alışveriş merkezi ya da rant sağlayacakları bir başka “merkez” konduruveriyorlar.

Mimar Sinan ise, eski eserler ile abidelerin yakınına inşa edilen ve onların görünümünü bozan yapıların yıkılmasını kendine görev ediniyordu. Bu sebeple Zeyrek Camii ve Rumeli Hisarı civarına yapılan bazı ev ve dükkanları yıktırmıştı.

Büyükçekmece Köprüsü üzerindeki kaide taşında şöyle yazıyordu:

“El Fakir-ül-Hakir, Ser Mimaranı Hassa”.

Yani, “değersiz ve muhtaç kul, saray özel mimarlarının başkanı”.

Ne oldu, şehrin üstün mimari eserinin üstüne titreyen Mimar Sinan tavrına?

Onun kendi ifade ederken kullandığı kelimelerdeki tevazu nerede?

 

*

Sahi siz kimin torunlarısınız yahu?

O kadar babalansanız da, meğerki bir ecdattan mahrum musunuz?

Bir ömür geçirmiş olmanıza rağmen, ecdadın ahlakının bir tozu bile bulaşmadı mı size?

Bu topraklarda bir eşek olup, kaşınmak için sırtüstü debelenseydiniz dahi mutlaka bir iyilik bulaşırdı üstünüze. Görüyorum ki onu bile yapmamışsınız, yapamamışsınız.

 

*

YSK sandıkların taşınmasını kabul etmedi.

Bilal İtalya’ya gitmiş para işlerini ayarlamak üzere.

Seçim anketlerinin sonuçları AKP’yi hiç iyi göstermiyor.

Fehmi Koru mealen şöyle diyor.

“Cumhurbaşkanı, rencide edilmiş olmadan sarayın başbakanlık haline dönüşmesini kendisi sağlamalı.”

Tayyip Erdoğan bunu yapabilecek biri midir?

Hiç sanmıyorum. O dokuz çarşaf yırtmadan can veremez.

Olabilirse seçimlerde dörtyüz milletvekili alamamış, reddedilmiş olarak ama huzur içinde bu işi halledebiliriz. Olmazsa ona, o dokuz çarşafı yırttıracağız.

Erdoğan’ın gidişatı Kaddafi’nin gidişatıdır. Saddam’ın ve Mübarek’in gidişatıdır.

Bunlar iflah olmaz. Hiçbir olaydan ders çıkarmaz. Zaten deney denen mevhumu sevmezler.

Bunlar suyla deney yapan çocuğun suyunu çekip alanların devamcısıdır. Üzülen torun biziz.

Bütün deneylerin sularını alıp kafaya diktikleri için, daha önceki deneylerden ders çıkaramazlar.

 

*

Doksanlarda doldurulmuş sürahilerce suyu lıkır lıkır götürüyorlar.

Tansu Çiller’in, Mehmet Ağar’ın, Doğan Güreş’in doldurup boşalttığı sürahileri.

Tayyip oturduğu yere sığamıyor. Davutoğlu sesini kalınlaştırmaya çalışarak posta koyuyor.

Hak etmediği halde kazandığı rütbenin mutluluk ifadesini yüzünden atamayan içişleri bakanı afra tafra yapıyor.

Ve fakat…

Rusya’nın uçakları bizim memleketin hizasında bir sigara içimi takılıyorlar.

Murat Karayılan Davutoğlu’nun lafına karşılık: “Madem ‘belini kırdık’ diyorsunuz; o zaman buyurun karayoluyla Çukurca ilçesine gelin size ‘bravo’ diyeyim” şeklinde cevap veriyor.

Tayyip ve hükümet cenahını izleyeceğiz…