Hakan Öztürk / hakanozturk1871@gmail.com / 2015.09.29

Tom Cruise’un, “Doğum Günü 4 Temmuz” diye bir filmi var.

Filmde Cruise Vietnam Savaşı’na büyük bir istekle katılmış olan Ron Kovic rolünde. Ron,savaş esnasında sırtından vurulur ve belden aşağısı felç hale gelir.

Ne var ki,Ron bunu kabul etmez.

Egzersizler yaparak bu sorunu çözebileceğini düşünür. Herkesin izlediği bir anda, iki yanda uzanan demirlere tutunarak yürüme denemesi yapar. Aslında yürüyemez. Kollarının yardımıyla ilerler ama ayakları yerde sürüklenmektedir.

Buna rağmen devam eder. Kimse sesini çıkaramaz. Ron,“işte yürüyorum” diye bağırır.

İyice yorulduğunda, çok kötü bir şekilde düşer. Bacağının kırılma sesini duyar ve en sonunda tepetaklak olmuş  vaziyetteyken, bacak kemiğinin kırılıp vücudundan çıkmış ucunu görür.

Gerçek gözlerinin önündedir.

Kabul edemediği bütün gerçeklerin, onu getirdiği son durak burasıdır.

*

Şimdi Türkiye de böyle.

Yıllarca Kürt diye bir insanın bulunduğunu bile kabul etmedi. Sonra Kürt olarak kabul ettiklerinin kandırılmış olduklarını ileri sürdü. Kandırılmış ya da korkutulmuş oldukları için HDP ve öncesindeki partilere oy veriyorlardı. Öyle oldukları için dağa çıkıyorlardı.

İnsan, ölme ihtimalinin çok yüksek olduğu dağlara çıkması için neyle korkutulabilirdi?

Bir toplum nasıl kandırılabilirdi,belli bir partiye yüzde 80-90 oy verecek düzeyde?

Türkiye işte bunları asla dikkate almadı. Almamayı sürdürdü.

Kürt olmayanlar bile “Kürtlerin partisi”ne oy vermeye başladı. Hatta o parti “Ben yalnızca Kürtlerin partisi değilim; bütün hakkı yenenlerin, bütün çile çekenlerin, bütün yoğa sayılanların partisiyim” diye bağırmaya başladı.

Türkiye bunu da duymadı. 

O partiyi yok saydı. O halkı yok saydı.

O halkın kalbini kırdı. O halkın iradesini kırdı. O halkı kırdı.

Yapmaya çalıştığı her şeyin, bu ülkeyi günden güne felç ettiğini görmek istemedi.

Şimdi Cizre’de, Bismil’de, Lice’de; kırılan bacak kemiğinin ucunu o nedenle görüyor.

*

Bir devlet; bir şehre, bir ilçeye, bir mahalleye sekiz-on gün nasıl giremez? Bu ne demek?

O an herkes yine mi kandırılıyor?

Kandırılanlar ve korkutulanlar mı sokmuyor seni oraya? Yoksa sen artık girmeye mi korkuyorsun?

Girmeye korkuyorsan bir sor kendine “Neden?” diye.

Yoksa düpedüz halktan mı korkuyorsun? İnsan kendi halkından korkar mı?

Rütbeli asker yere yatırdığı Kürtlere “Bu devlet size ne yaptı?”bağırıyor. Ey devlet,asıl sen kendine sor bir kere “Ben neler yaptım ki, şimdi kendi yurttaşlarımın yaşadığı sokaklara giremiyorum?”diye.

Kendi halkının sokaklarına giremeyecek ne yaptın?

Kendi halkının yüzüne bakamayacak ne yaptın?

Kendi halkından korkacak ne yaptın acaba?

*

Bu hale geldiğin için.

Kolun kanadın kırıldığı için. O halk kanatlarımızdı, onları kırdığın için.

Kendine güvenip seçim sandıklarını mahallere koyamıyorsun.

Sandıktan korkuyorsun, sandığın içinden çıkacaklardan korkuyorsun. Artık gölgenden bile korkuyorsun.

Ama sakın yapma. Bu kadarı da fazla. Artık oynama kırılan yerlerimizle. Bazı şeylerin kırıldığını kabul et. Belki o zaman hepimizi iyileştirmeye kalkışabilirsin.

Yok yine dinlemez misin?

Sana şöyle söyleyeyim:

Oyunlar güzeldir. Sandık oyunu da güzeldir.Ama oyunların bilmen gereken çok kötü bir yanıhep olagelmiştir.

Oyunun kurallarını, oynarken değiştiremezsin.