Nazlı Ilıcak, Cengiz Çandar ile tartışıyor.

Diyor ki, İsmet İnönü’nün yaptığı çok iyiymiş. Bizi 2. Dünya Savaşına sokmadı. Sokmamayı başardı. Bak şimdikiler bir Suriye geriliminden uzak duramıyor.

Cengiz Çandar çok yukarıdan konuşuyor. O işler öyle olmaz efendim, diyor.

Ne acıdır ki Çandar Türkiye ve bölge adına daha gerçekçi ölçüler ortaya koyuyor.

Nazlı Ilıcak bunların farkında değil.

Nazlı Ilıcak Türkiye kapitalizminin, Osmanlı hayranlığının, yayılmacılık hayallerinin şişede durduğu gibi durmayacağını bilmiyor.

Büyük bir timsah olmak istiyorsan, diğer timsahlarla vahşice dalaşmalı ve avdan daha fazla pay kapmalısın. Avdan ne kadar fazla yersen diğerlerinden o kadar daha büyük bir timsah olursun. Ne kadar büyük bir timsah olmayı becerebilirsen o kadar büyük bir et parçası yiyebilme gücü kazanırsın.

Konu budur, mevcut mal-mülk sahiplerinin düzeninde.

Yani timsahlar çizgi filmlerdeki gibi sevimli değildir gerçek hayatta.

Çizgi film kahramanı yüksek bir yerden düştüğünde sadece biraz sersemler. Elinde bomba patladığında sadece yüzü biraz is olur. Duvara çarptığında, vücudunun şeklinde duvarı delerek öbür tarafa geçer.

Ama gerçek hayatta insanlar yüksekten düşünce ölür, bomba patlarsa parçalanır, duvara hızla çarparsa bir daha kalkamaz.

Nazlı Hanım buna adapte olabilmiş biri değil.

Kapitalizm denen meret bir paket uygulamadır.

Kapitalizm sadece hamburger değildir. Kapitalizm sadece cep telefonu değildir, sadece cip değildir, sadece kot pantolon değildir.

Kapitalizm aynı zamanda yayılmacılık, komşu ülkede darbe tezgahlama, şehir bombalama, füze yerleştirme, nehirlerin-denizlerin kirlenmesi, ormanların yok olması, sınır savaşları, dünya savaşları demektir.

Hamburgerini alıp bir köşede yiyemezsin. Hamburgeri alan, saydığım ve sayamadığım bütün insanlık dışı şeyleri bir paket halinde almış olur.

Nar gibi yani, pazardan aldım bir tane eve geldim bin tane.

Nazlı Hanım biraz geçkin artist olduğu için bunu anlayamıyor. Cengiz Çandar gibi çok bilmişler bunu ona hatırlatıyor.

Nazlı Hanım kafası ağrımadan yaşayıp gitmek istiyor ama durmadan bir pürüz çıkıyor. CHP seviyesindeki solun dahi can düşmanı olan Nazlı Hanım, İsmet İnönü’nün kıymetini anladığını söylüyor.

Kırkında saza başlayan kıyamette çalar.

 

*

Gazeteci şaşkın, şuursuz.

Peki ya Afyon valisi! O şaşkın olamaz, devletin koskoca valisi diyorsunuz değil mi?

Adam, cephanelikte yirmi beş asker hayatını kaybetmişken, kendisini ziyarete gelen Genelkurmay Başkanı’na kilim ve satranç takımı hediye etmeye çalışıyor. Neymiş efendim Genelkurmay Başkanı kilimin reklamını yapmış olurmuş.

Şecaat arz ederken sirkatin söyledi.

Gencecik askerler ölüyor, ülkemiz ve bölgemiz kan revan içinde; fakat valimiz hala gayet normal zamanlardaymışız gibi ziyaretçi karşılıyor, hediyeler veriyor, reklam stratejileri geliştiriyor.

Ülkemizin valileri bu ülkenin gerçeğinden işte bu kadar kopuk.

Onlar da Türkiye kapitalizmini paket olarak almak istemiyor. Sadece yüksek maaş, makam arabası, Osmanlı severlik, kilim-satranç takımı olarak idrak etmek istiyor bu berbat düzeni.

Ama kapitalizm her daim bütün çirkinliğini kusuyor.

Felaket kapıda. Valinin kendi ilinde cephanelik havaya uçmuş, o kadar asker ölmüş hala hiçbir şey umurunda değil. O vali oluşunun tadını çıkaracak mutlaka. Bundan asla fedakarlık yapamaz. Ne olursa olsun neşesi kaçmaz. Dünya yansa onu ilgilendirmez. Nasılsa maaşı var, makam odası var…

Dünya ve Türkiye tuhaf bir yere gidiyor. Daha önce gidilmemiş bir yere doğru.

Olağanüstü koşullarda yaşıyoruz.

O nedenle valinin bir hediyesi bile hepimize batıyor.

Nazlı Ilıcak’ın “neden böyle oluyor diye?” safça soru sorması, biraz aklı başında olanlara garip geliyor.

Bunların hepsi yaklaşan kötü günlerin alametleri.

Kötü günlere doğru gidişi durdurmalıyız.