Hakan Öztürk / hakanozturk1871@gmail.com / 

Siyasette tezcanlı olanların amacı nedir?

Hep tezcanlı, yalnız ve güzel olarak kalmak mı?

Çok isyankar olan biri, içi içine sığmayan biri, hadi diyelim öncü ruhlu biri neden harekete geçer herkesten evvel? İlelebet kendi çalıp kendi oynamak için mi? İsyan için isyan mı; yoksa toplum için mi isyan?

Rus devrimcilerinin gazetesinin adı İskra’ydı, yani kıvılcım.

Peki Rus devrimcileri hep kıvılcım olarak mı kalmak istedi? Hep kıvılcım olarak çakmak mı istiyorlardı biteviye? Kıvılcım çevredeki küçük kıymıkları tutuştursun istemiyorlar mıydı? Sonra da büyük dallar, ağaç parçaları alev almayacak mıydı? En sonunda yanmaya başlayan linyit kömürü demiri bile eritmeyecek miydi?

Tarih bu değil midir? Ben mi yanlış anladım?

Devrimcilik kendi kendine yanıp gitmek mi, yoksa koca bir toplumun linyitini tutuşturmak mı olacaktı?

*

Rus devrimcileri sıradan işçilerin grev yapmasını hiç gereksiz buldular mı acaba?

Mütevazı işçilerin, köylülerin ve askerlerin Sovyet denilen yerlerde bir toplanıp bir dağılmalarını hafife aldılar mı hiç?

1905’de ellerinde ikonalarla Papaz Gapon’un ardından saraya doğru yürüyen ve oracıkta kurşunlanacak olan insanları küçümsediler mi?

Duma da Bolşeviklere oy verip onları milletvekili seçtiren halkı, boş işlerle uğraşıyor gibi gördüler mi?

1910 sonbaharında Tolstoy’un ölümü üzerine gösteri düzenleyen öğrencilerin uyanışını sevinçle karşılayan Lenin değil miydi?

23 Şubat 1917’de, Uluslararası Kadın Günü’nde sokaklara dökülüp ekmek için haykıran kadınların Şubat Devrimi’ni başlattığı gerçeği görmezden gelinebilir mi?

*

Ne mi anlatmaya çalışıyorum?

Şu mütevazi büyük insanlığa saygı duyalım lütfen.

Biraz önünü açalım. Hatta biraz önünden çekilelim.

“Susma sustukça sıra sana gelecek” diyorduk.

“Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiç birimiz” diyorduk.

“Halkımız saflara” diyorduk

“Gel, gel, gel, gel” diyorduk.

İlk önce Gezi Direnişi’nde geldi. Ben saat 24.00 gibi eve dönüyordum artık. Gece yarısına kadar eylemlerde koşturmaktan yorulmuştum. Ne var ki eve dönemedim. Bütün Kurtuluş kitlenmişti. Halkımız geliyordu. Apartmanlarından iniyordu. Bizimle birlikte polislerin üzerine yürüyorlardı.

Daha ne yapsınlardı ki?

Hayatımda o kadar büyük demirlerin yerinden sökülüp barikat yapıldığını görmedim. Sanki bir ejderha onları söküyor ve koca elleriyle yollara diziyordu.

Hakikaten ölsem de gam yemeyecektim gayrı.

Susmadılar, beklemediler, saflara geldiler. Bir geldiler, pir geldiler.

Hayatım boyunca devrimci biri olduğum ve “boş hayaller peşinde koştuğum” için alayla karşılanmamın bütün acısını unuttum sanki. Yalnız ve güzel bir ülke değildim. Halkımla birlikte ilk kez güzel bir ülke gibi hissettim kendimi.

*

Yani? Yanisi şu:

Halk Gezi Direnişi’yle ilk hamlesini yaptı. İkinci hamlesini ise %13 oya ulaşarak ortaya koydu.

Gezi’den farklı olarak birçok açıdan yetersiz bulsak da bir hareketlilik politik bir programa kavuştu. Bütün kendiliğinden hareketliliklerin kronik bir şekilde politik akıl, plan ve programdan yoksun olduğunu düşünürsek bu olağanüstü bir gelişmedir. HDP’nin şahsında bir partiye, yani modern bir örgüte kavuştu. Örgütlü olmak ile olmamak arasındaki uçurum düşünülürse bunun da ne kadar kritik olduğu anlaşılabilir.

Durum buysa eğer, toplumun %13’ü solcuların, demokrasi isteyenlerin düşündüğü yönde ilk defa harekete geçtiyse eğer daha ne istiyoruz? İstediğimiz bu değil miydi? Halkımız ilk isyan edenlerin peşinden geldi Gezi’yi kapladı ve %13 oyu attı sandığa.

Bu iyiyse devam edelim.

Neden edemiyoruz?