Halklarımıza ve iletişim araçlarına,
Tayyip Erdoğan’ın son olarak bütün haberlerini yasaklamaya çalıştığı savaş, Türkiye’nin en yakıcı gerçeğidir.
Evet, bütün Türkiye halkları duysun; sadece Suriye’de değil, Türkiye’de de savaş var.
50 gündür Şemdinli’de ve artık Beytüşşebap’ta,
Otuz iki yıldır süren,
Yüz yıldır sebep olunan,
90’lara dönmekten daha beter; 90 doğumlu gençlerin öldüğü bir savaş var.
Bir değil, beş değil, bir gecede kırk gencin öldüğü,
Ölümlerden dönenlerin “kendimizi Suriye’de sandık” dediği bir savaş.
Sizin ısrarla örtmeye çalıştığınız gerçeği, Kürt halkı ve Türk halkı bedeninde yaşıyorken nasıl gizleyeceksiniz ölüm haberlerini?
Neymiş, gerçek insanlar, daha dün aramızda olan genç insanlar ölecek, kimse ölenleri bilmeyecekmiş.
Habercilikte Amerika’ya özeniyorsunuz. Bundan daha isabetsiz, daha beceriksiz, daha cahilce bir politika olamaz. Neymiş, bu politika Afganistan’da tutmuşmuş! Hem yalan hem de çok zavallı bir savunma. Amerika’nın 2008’den beri krizden gözünü açacak hali yok da ondan böyle.
Orada nesnellik kriz olduğunda olanlara benzemeye çalışırsan sen de gününü görürsün Erdoğan. Giderek düşmeye başlayan oy oranlarınız, tam tepetaklak olduğunda –ki o günler de gelecek- sürekli ayar vermeye çalıştığınız medyadan da kurtulursunuz.
Ayrıca hiç mi tarih bilginiz yok? Amerika’nın aslında Afganistan’da da çöken özendiğiniz bu yayın politikası, peki Vietnam’da nasıl çuvallamıştı, haberiniz yok mu?
Hadi diyelim o eskidi, ya Irak’ta ne oldu, hafızanız yok mu?
Ama zaten AKP’nin bütün yöneticilerine tavsiyem bir an önce hafızayı güçlendirici B vitamini kullanmaya başlamaları. 2005 yılında “Kürt sorunu benim sorunumdur” diyen Erdoğan, bu sözleri hatırlamıyor.
Kürt halkı ise o sözleri ve verdiği sözlerden dönenleri bir an bile unutmuyor.
Bir şey daha hatırlıyoruz; çok değil daha geçen sene televizyonlarda durmadan mizansen bir görüntüyü döndürüp durmuş, gözümüze sokmuştunuz. Bu görüntülerde askerler, PKK militanlarıyla karşılaşıyor ve büyük bir kardeşlikle diyalog kuruyor, hatta onlara palto veriyordu ve televizyon avaz avaz bağırıyordu; işte insanlık diye.
Ne oldu o paltolara? Niye çöktü sizin bu Türk ordusu insancıldır reklamlarınız?
Şimdi, çocuklarıyla kucaklaştı diye BDP’li vekillerin dokunulmazlıklarını kaldırmak istiyorsunuz ya, PKK militanlarıyla konuşan o askerlerin dokunulmazlıklarına ne olmuştu? İnsan merak ediyor.
Seçilmiş Kürt milletvekillerinin altısı ve seçilmiş binlerce Kürt siyasetçi hapiste iken, Kürt halkının dokunmadığınız neyi kaldı da dokunacaksınız? diyeceğim ama diyemiyorum.
Dokunmayın.
Mizansen bile olsa Türk askerinin PKK militanıyla konuşması iyiydi, orada kalın.
Bakın, siz MHP’lileştikçe, MHP yeni bir faşizm arıyor ve sayenizde bulacaktır da. Çünkü faşist ve ırkçı saldırıların toprağını sürekli havalandırıyorsunuz.
Biz faşizme karşı savaşta çok idmanlıyız da, şimdikinden farklı bir MHP ile sivil faşizm sokaklara çıkarsa ya siz ne yapacaksınız?
Hükümet sizsiniz. Bu ülkede bütün canlardan sorumlusunuz.
Yeni adli yıl açılışı haberlerinde Yargıtay Başkanı “Yargısız İnfazdan kaçının” dedi manşetini görünce, bir an sorumluluklarınızın farkına vardığınızı sandık.
Sonra anlaşıldı ki, Yargıtay Başkanı’nın, yargısız infazın aslıyla bir derdi yok, medyanın yargısız infazlarıymış meğer sorun.
Türkiye’de her gün yaşanan gerçek yargısız infaza tek bir söz söylemiyor, mecazına kızıyor Yargıtay’ımızın Başkanı.
Bu sözleri duyunca utanıyor insan ama siz utanmıyorsunuz. Utanmıyorsunuz, Şemdinli’ye plastik çiçeklerle satılmış gazetecileri göndermekten. Her şeyin plastiğiyle yaşıyorsunuz.
Peki, o dağlardaki gerçek çiçekler? PKK bayrağını vurabilmek için kaldırdığınız kobra helikopterlerinizle öldürdünüz onları. Bayrağı indirdiniz, çiçekleri öldürdünüz de ne oldu?
Bu çabanız da plastik. Gerçek ise Beytüşşebap’ta tekrar açığa çıktı; sizin kobralarla indirebildiğiniz o bayrağı, Kürt halkı ölen evlatlarının üzerine sardı, bir askeri araca dikti işte.