Hakan Öztürk / hakanozturk1871@gmail.com / 2015.08.04

Savaşın tozu dumanına boğulmuş durumdayız.

Olmayan bir hükümet alelacele ülkeyi bir savaşa sokuyor ve bu savaşı hiçbir sorun görmeden yürütüyor.

Hükümet seçimle birlikte bitti aslında. AKP bunu asla kabul etmiyor.

Her yönden görülüyor ki seçimle gelip seçimle gitmek gibi bir huyları yok. Çünkü önemli olan onların Tanrı tarafından seçilmiş olmaları. Tanrı tarafından seçilmiş ve İslam alemini kurtarmak üzere gönderilmiş kişiler, bizim gibi faniler tarafımızdan seçilse ne olur seçilmese ne olur?

Kimse kusura bakmasın.

*

Çok derinde, kafalarımızda bir tartışma var.

AKP’nin bütün provokasyonlarına, meydan okumalarına ve saldırılarına rağmen Kürt hareketi bu yola girmemeyi seçebilir mi?Her şeye rağmen, meşru müdafaa konumunda kalmak mümkün mü?

Bu güne kadar bu tartışma daha kolay sonuçlandırılırdı. Şimdi durum bir ölçüde farklı.

Neden farklı? Çünkü bu memlekette muhalifler ilk kez %13 oy aldı. Bu çok önemli bir gelişmedir.

Bu oy barış sayesinde alındı, silahların patlamaması sayesinde alındı.

Bu oy ülkenin geneline seslenerek alındı.

Ülkenin doğusundan sesini yükseltenlere, ülkenin batısındakiler sesini kattı. İlk kez olmayan oldu. Artık yüzde dört, altı ve hatta 9,8 değiliz. Yüzde 13’üz.

Herkes HDP’ye bir daha savaş olmasın diye oy verdi.

Eğer Kürt hareketi meşru müdafaa konumunu koruyabilirse, HDP’nin çok daha büyük başarılara uzanması hiç de uzak bir ihtimal değil.

*

HDP’ye oy vererek batıdaki insanlarımız Kürt halkına yalnız olmadığını hissettirdi.

Duran adam, merdivenleri rengarenk boyayan adam, sapan çeken teyze, kırmızılı kadın, şerefine Tayyip diyen gençler, sandık başında nöbet tutan vatandaş HDP’ye oy verdi.

İnsanlar ne oldukları üzerinden değil, ne olmak istedikleri üzerinden oy verebildiler ilk kez. Başka bir gelecek mümkün ve biz o geleceği istiyoruz dediler. Gelecekleri üzerine kafa yordular. Geleceklerini değiştirebileceklerini düşündüler ve gelecekleri üzerine programatik bir tercihte bulundular.

Bu işin bu yoldan ilerlemesi bile mükemmeldi.

Kürdün Kürt’ten başka, Türkün Türk’ten başka dostu olabileceği anlaşıldı.

Kimliklerin sınırları ilk kez zorlandı. Kürtler başkalarına el uzattı, başkaları da onların elini ilk kez tuttu.

İlk kez herkes kendi kabuğundan çıktı ve %13 oy alındı.

Gidişat on numaraydı, sonuç 13 numara oldu.

*

Peki bu daha ileri gider mi, bir? Gitmeli mi, iki?

Bana kalırsa bu çok daha ilerilere gider ve kesinlikle gitmeli.

Ey kardeşlerim ilk defa alçakgönüllü ve sade insanlarımızın, alçakgönüllü ve sade davranışlarıyla %13 gibi bir seçim başarısı yakaladık. Bu bırakılır mı hiç? Yıllarca bütün çabamız bu insanların harekete geçmesi değil miydi? Kıpırdadılar ve harekete geçtiler işte.

Normalde olmaz ama ilk kez Tanrı perdeyi kıpırdattı.

Hayatını kurtardığımız Bengal kaplanı ormana dalıp kaybolacakken son kez bize dönüp baktı.

Barajların yıkılabildiği bu seçimde, kitleler kendine siyaset yapabileceği bir mecra bulabildi. Bu çok önemli bir haberdir.

Sorun kitlelerin siyasetten uzak durması olabilir ancak. Bunun aşıldığı her durum bir başarıdır. Siyasetin oy vermek düzeyinde mütevazı olması, onun olumlu niteliğine halel getirmez.

Dünyayı değiştirecek güç toplumun siyasallaşması, siyasetin toplumsallaşmasıdır.

Hakim sınıflar asıl olarak bundan korkar. Dikkat edilirse Erdoğan baraj geçilene kadar gayet rahattı. Halk gayruk yeter dedi. %13 oy alındı. Baraj paramparça edildi. İşte Tayyip tam o anda titremeye başladı.

Bu titretme o sıradan bulunan %13 sayesinde oldu.

Sade insanlar sayesinde oldu. Sade insanlar aniden ve birlikte hareket ettiklerinde, hiç de sade olmadıklarını gösterdiler. Dönüp tam da bu insanlara bakmalıyız. Kitlelere bakmalıyız. “Ne olmuş yani %13 oy almışsak” dememeliyiz.

Esas olan sade ve büyük insanlığın ne yaptığıdır, neler yapabileceğidir.