Bülent Arınç, her seferinde “özgül ağırlığını” kanıtlıyor bize.
Yaranmacılık, riyakârlık, kadın düşmanlığı, ne olursa olsun rezil olmamak gibi en olumsuz özelliklerden oluşan bu “ağırlık”, bu yaşta bir siyasetçide daha da çekilmez oluyor. Nitekim neredeyse alışkanlık haline getirdiği; gündemin en yoğun olduğu zamanlarda kadın düşmanlığının aşırı örneklerini sergilediği her durumda ardından kendisi neye uğradığını şaşırıyor. Son olarak da, Meclis’e konuşmak ve bilakis onun gibi kadın düşmanlarını susturmak için gelen kadınlara “sus” demesi tam bir öngörüsüzlük. Kime “sus” dediğinin farkında değil herhalde? Oraya erkek egemenliğini susturmak, kadınları savunmak için girmiş olan, oraya gelene kadar da- kadınların siyasi temsili için önemli bir mücadele vermiş olan kadın vekillere mi?
Ne onlar, ne de onları seçenler, buna pişman etmez mi sandı acaba? Ettiler işte, Arınç da hala açıklamaya çalışıyor, konuştukça da hepten batıyor.
Bu yaşta bir siyasetçinin hiçbir ağırlığının olmaması ne kadar acı. Erdoğan, Arınç ve yaşadığımız bütün acılarda payı olan onlar gibilerden, memleket adına biz utanıyoruz gerçekten.
Arınç, Türkiye bu kadar zor günler yaşar iken, ölüm ve savaş haberleri arasında bile kadın düşmanlığı yapmayı elden bırakmadı ama bunun karşısında kadınlar da boş durmuyor ve mücadele sonucu iyi haberler de var.
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun müdahil olarak takip ettiği bir davada verilen cezanın Yargıtay tarafından onanması bunlardan biri. İzmir'de 5 yıl önce Esra Yaşar, Ayşe Selen Ayla ve Azra Has’ı tasarlanmış cinayetler ile öldüren Hamdi Ayrı, 3 kez ağırlaştırılmış hapis cezası almıştı. Cezanın Yargıtay 1. Daire tarafından onanmasının birkaç önemli sonucu var:
- Kadın cinayetlerinde indirim uygulanmaması, dolayısıyla talep ettiğimiz “Özgecan Yasası” gereğince bir sonuç olması örnek oluşturuyor,
- İlk kez bir kadın örgütünün müdahilliğinin Yargıtay tarafından onanması, diğer tüm kadın cinayetleri davalarında kadın örgütlerinin müdahilliğinin kabulü için emsal yaratıyor,
- Öldürülen kadınlardan Azra Has transseksüel idi ve platform Siyah Pembe Üçgen İzmir LGBT Dayanaşma Derneği ile beraber davayı müdahil olarak takip etmişti. Bu bakımdan da, nefret cinayetleri davalarına da kadın ve LGBTT örgütlerinin müdahilliğinin kabulü için bir dönüm noktası olarak kabul edilebilir.
- Son olarak İstanbul Sözleşmesi ile bir tartışma yürüyor, sözleşme uygulanıyor mu, ne oluyor? sorusu soruluyor ya, işte bu davada da görüldüğü gibi devletin uygulamadığı sözleşmeyi Platform uyguluyor ve sonuç alıyor. İstanbul Sözleşmesi, hem kadına yönelik ayrımcı suçlarda cezanın ağırlaştırılmasını hem de kadın örgütlerinin sürece müdahil olmasını öngörür.
- Bu iki konuda sözleşme şartlarının Türkiye’de de hayat bulmasının bir örneğini daha mücadelemizle sağlamış durumdayız.
Kadınlarla ilgili, gerek uluslararası sözleşmelerin, gerekse yasal haklarımızın tam olarak uygulanması ve kadın cinayetlerinin durması için ise daha yapacak çok işimiz var.
Biz de büyük bir motivasyon ve moral ile bu işlerimize koyulmuştuk. Çünkü seçimlerde AKP’yi geriletmiş, meclise şimdiye kadar ki en çok ve en güçlü kadın programlarını taşıyarak çözüme yaklaşmış idik. Şimdi Erdoğan ve AKP sırf kendi çıkarları için, seçim sonuçlarını hukuksuz biçimde uygulamayarak, tüm toplumun canını yakarak, barış sürecini bitirdiği gibi, kadınların can meselesinin çözüm yolunu da tıkıyor.
Ama bu günler geçecek.
Bastırılan her haklı talep geri gelir ve bu saatten sonra ne kadınların ne de toplumun susmaya hiç niyeti yok. Kadınları susturmaya çalışanlar, Türkiye’yi 90’lara ve hatta o zamanlar bile görülmemiş bir zorbalığa mahkûm etmek isteyenler asıl zor durumdalar. Türkiye halkları da, kadınlar da eskisi gibi değil artık. Çok tecrübe yaşadılar, gördüler geçirdiler, direnmeyi ve mücadeleyi başka bir seviyeye taşıdılar.
Bu hafta gerçekleşen kadın cinayetleri ve şiddet karşısında, gündemin bütün yoğunluğuna rağmen toplumun kadın kardeşlerine sahip çıkması ve sorunun peşini hiç bırakmaması bunun kanıtıdır. Kadınlar da, toplum da artık mağdur değil, müdahiliz diyor, ne güzel. Çünkü hiç bir şey kendiliğinden olmuyor.
Ne barış, ne de kadın cinayetlerinin çözümü rüzgârla gelmeyecek, biz mücadele ederek, emekle yaratacağız.