Fotoğraflar düşmeye başladı. Suruç’ta öldürülen gencecik kardeşlerimizin güzel gözleri bakıyor birer birer. Yüzleri o kadar aydınlık, o kadar açık. Failleri içinse durmadan “karanlık güçler” deniyor. Ama aslında hiçbir şey karanlık değil.
Hani Erdoğan’ın Sedat Peker ile bir düğünde el sıkışan fotoğrafı vardı ya, işte bir tarafta bu eller, diğer tarafta iki genç kadının ölüme el ele giden, yerde yatan narin bedenleri var. Bu kadar açık her şey; bir tarafta Erdoğan’ın başkanlık hüsranıyla planladığı insanlık suçları, diğer tarafta halkların barış ve özgürlük mücadelesi var.
Elbette Suruç’taki katliamın failleri bu sefer Sedat Peker gibi türler değil. Ülke tarihinde daha önce görmediğimiz boyuttaki bu vahşet İŞID eliyle yapıldı. Erdoğan, IŞİD ile göstere göstere el sıkışmıyor ama gördüğümüz – yaşadığımız her şey görmediğimiz alanlarda kim bilir neler yapabileceğini, hangi tehlikeli işleri planlayıp kimlerle toplantılar yaptığını anlatıyor bize. Bunlar da çok açık.
Erdoğan çok akıllı ya; Peker ve benzeri mafyöz tiplere kentlerdeki rant meselelerini,
İŞID gibilerine Ortadoğu’daki katliamlarını,
AK trollerine twitter alemini ve gençlerin eğitimini,
KADEM gibi çakma kadın örgütlerine kadın cinayetlerini,
Satılmış sendikacılarına işçi ölümlerini havale ediyor, görev dağıtıyor.
Yandaş gazetecileri hep bir ağızdan yalan haber yaparken, Kıbrıs’ta Suruç için açıklama yaptığı anlarda kendi yüzünden de akıyor aynı yalanlar açık ve seçik.
Yalan öyle bir şeydir ki, net bir gölge gibi görülür bazen. İşte aynen öyleydi bugün Erdoğan’ın yüzü, bu da çok açıktı.
Ha Davutoğlu ve seçilmiş vekillere verdiği görev ise hükümet kurmak filan değil, erken seçim elbette. Kendi deyimiyle “olmadı, yeni baştan tekrar seçim”. Niye olmadı? Niye bu sefer milletin iradesi sayılmıyor seçim sonuçları?
Çünkü HDP barajı aştı. Ezilenleri ve solu temsil ederek aştı ve bu başarıda Türkiye solunun katkısı oldu. O zaman seçim sayılmamalı, HDP’ye destek veren sol da cezalandırılmalı öyle mi? Düştü düşecek dediği Kobane düşmedi, Kürt hareketi dünyanın gündemine oturdu, bir de Türkiye’nin batısında başarı kazandı ve onu “başkan yaptırtmadı” ya,
İşte “400 vekil verin, huzurla çözülsün” sözlerinin anlamı apaçık ortaya çıkıyor. Hiçbir karanlık yok. Seçim döneminde adımları atılan katliamcı geleneğin, Erdoğan tarzında seçim sonrasında devam etmesi ile karşı karşıyayız.
Erdoğan Türkiye haklarına hangi görevi veriyor peki? Bir: Oy vermek ama beğenmez ise saymamak. İki: ölmek görevi. İşçiyse çalışırken, kadın ise şiddetten kurtulmaya çalışırken, genç ise, sosyalist ise, Kürt ise, azınlık ise her yerde, her türlü ölmek görevi. Sünni ve Türk ise hiç bir sorun yok mu? Bu toprakların en büyük acılarını, en büyük çoğunluk olan Sünni Hanefi Türkler çekmiyor elbette ama onlarda eğer emekçiyseler, alın teri ile geçiniyorlarsa işte o zaman da hadi Mehmetçik, askerde ölmek görevine.
Cumhura sadece ölmek görevi verenden başkan olur mu? Şu işbölümüne, şu zekaya bakın. Kendisi başkan olacak diye toplumun bütün kesimlerinden gencecik fidanlar toprağa düşecekmiş.
Bütün bunlar böyle gitmeyecek elbet.
Kobane’de ölenler için fidan dikmeye giden, Suruç’ta kendileri toprağa düşen fidanlar var ya, işte onlar yeşerecek.
Türkiye’de barışın en gür ormanı, o bahçede büyüyecek.
Her biri, Gezi’nin ağaçları gibi ilelebet yaşayacak.