Yıllar önce sosyalistlerin IMF ve borçların ödenmesi konusunda tartışmalarını hatırlıyorum. Birbirinin tam tersi fikirler olurdu. Şimdi siz, tartışma sosyalistler arasında olduğuna göre, “borçları ödemeyeceğiz” önerisi hâkim görüştür diye düşünebilirsiniz. 

Akla böyle gelmesi normaldir; kendi karından başka hiçbir şey düşünmeyen, %1 için %99’un her gün cehennem gibi ortamlarda ekmek parası peşinde olmasını “fıtrat” gören, bu emperyalist sömürgen birlikler konusunda, Marksist olduğunu iddia edenlerin de böyle düşünmesi gerekir. 

Ama böyle olmazdı; IMF’ye borçların ödenmemesini “etik” bulmayanlar olurdu. Ve bu durum akla hayale gelmeyecek bir şeydi. Ama ne oldu? İşte Yunanistan halkı ve Çipras bunun en önemli ilk adımını attı. Referandum’da “Hayır” dediler. 

“Ezdirmem sana kendimi” diyen halk hem kendi hayatına sahip çıktı, hem de evladı Çipras’a. 

Çipras da çok isabetli bir şey yapmış ve bu zor kararı halkı ile birlikte alma yoluna gitmişti. Dikkat ederseniz önerdiği sonuçlarından hiç emin olamayacağı bir “seçimli sistem” idi. Seçim sonuçları kadar, tebrik edilmesi gereken bir tutum da budur: risk alarak demokrasini gereğini yerine getirmek. Kendini ortaya koymak, kendine güvenmek – belki güvenememek ama o gerilime girmek, siyaset içinde olmak. Hem demokrat, hem de ilerletici bir tutum. 

Bundan sonrası elbette kolay değil, Çipras ve Yunanistan halkı dünya çapında ve dünyanın gördüğü en yüzsüz sitemle; kapitalizmle savaşıyor. Bunun ve bu zorlu kararlara katılma sorumluluğunun neye benzediğini halkın yüz ifadelerinde de görebilirsiniz. Yunanistan halkında hem gerilimli, hem ciddi hem, umutlu hem de “biz neler gördük, geçirdik” ifadesi var. 

Bu tecrübelere dayanarak Çipras çok doğru söylüyor; “Avrupa tarihinde parlak bir sayfa açtılar”. Ayrıca IMF’yi de, bu sistemi de, bütün bu uygarlığı da insan aklı ve elleri yarattığına göre, hiçbir şey imkânsız da değil. Yeter ki Yunanistan halkı yalnız olmadığını bilsin. Ve dünyanın bütün halkları onlarla dayanışmayı bilelim. İşte o zaman onların bu cesaretleri illa ki Avrupa’nın ve dünyanın diğer ülkelerine gerçekten esin kaynağı olacaktır. 

Tıpkı ayaklanmalar döneminde; “tarihin uyanışında” olduğu gibi, dünya halkları kardeştir ve birbirinden öğrenir. 

Başa dönersek, sosyalistlerin de IMF’ye karşı etik yükümlülükleri değil, bu kadar etik dışı bir sistemin yarattığı, insanlık tarihinin en etik dışı para modern tefecilerine karşı olsa olsa onları ortadan kaldırma yükümlülüğü vardır.  

Ayaklanmalar sonrasında, bütün bu direniş tecrübeleri kendi genç önderlerini yaratır ve toplumlar onlara sahip çıkarken, bütün bu gerilimlerin içine girenler kazanma ihtimal ve imkânı hep vardır. Hiç girmeyenler için doğal olarak bu ihtimal hiç yoktur.

Şimdi geriye bakıp düşündüğümüzde, o zamanlar IMF’ye borçlar etik olarak ödenmelidir diyenler, bugün bunu Yunanistan ve Çipras’a da söylüyorlar mı? Hakikaten merak ediyorum. 

Bu konu böyle ama diğer yandan, birbirimizle kurduğumuz ilişki ve demokrasi bakımından da o eski günler yine de iyiymiş. Bu kadar zıt fikirlere sahip olduğumuzda, ortak birleşik bir “partide” birlikte mücadele edebiliyor idik. Üstelik o bir “parti” idi, bir “hareket” de değildi. Gezi Direnişi olmamıştı, ülke tarihinde köşe taşı olan bu muhteşem direnişe referansla “Haziran Hareketi” olmamış, Gezi’deki kadar farklı fikirlerimizle bir arada olacağız dememiştik. Şimdi bu kadar esnek düşündüğümüz bir harekette, bu kadar zıt fikirler olmadığı durumda bile o zamanlar kadar bile demokrat olamıyoruz. Ne yazık ki hem kapitalizme karşı mücadele seviyemiz hem de demokrasi seviyemiz gerilemiş durumda. Yani biz Türkiyeli sosyalistlerin önünde hem mücadeleyi ilerletmek, hem de demokrasiyi ilerletmek, hem de kardeş halklarla dayanışmak görevi duruyor.