İstanbul’da toplu taşıma araçlarında “kadına şiddet, insanlığa ihanettir” diyen bir video gösteriliyor. Üstelik bu mesajı ve “kadına şiddet uygulamayın, yapmayın, etmeyin” gibi mesajları ünlü sanatçı ve sporcularla beraber, Recep Tayyip Erdoğan ve Emine Erdoğan seslendiriyor.
Bilindiği gibi her gün kadın cinayeti haberi aldığımız Türkiye’de, kadın hareketi cinayetleri durdurmak için her gün herkesi göreve çağırdı. Yöneticiler ve toplumda sözünün etkisi olanlar şiddeti kınayan açıklama yapsın talep etti. İşte bu yüzden videoyu görünce buna bir yanıt diye düşünüyorsunuz. Gerçekten de böyle bir yönü var ve bu çalışmalar, şiddet ile mücadele eden bir kamuoyu oluşturulmasında önemli.
Ama gelin görün ki, süresi hiç de uzun olmadığı halde, bu kısa video bir türlü bitmiyor, korkunç görüntü yönetmenliği bunalıma, içerik ise öfkeye sürüklüyor.
O kadar konuşuyorlar ve bir kez bile kadınlar için “eşitimiz” diyemiyorlar ya, yazıklar olsun.
Kadınlar için kurulan cümleler şöyle; “o benim eşim, arkadaşım vb. vb.” iyi, güzel. Ardından “biz bir’iz” diyor Erdoğan. “Biz bir’iz” diyor diğer erkekler ve kadınlar.
Kadınların eşitliğini kabul etmemek, dile getirmemek için her yolu deniyorlar. Bir türlü “biz eşitiz” gelmiyor sözlerin ardından. Her ezilen gruba yapılan, bir kez daha yapılıyor; bir türlü eşit olamıyoruz.
“Bir’iz” ama bir’in bir tarafı diğer tarafı öldürebilir.
Bu “Bir’in” hep aynı tarafı, hep aynı diğer tarafı ezebilir ama “bir’iz” öyle mi?
Hayır, “bir değiliz”. Kadın olarak erkekten, çocuktan ve aileden “ayrıyız”. Ama “eşit haklara sahibiz”. Bir tane video, kamu spotu TV dizisi vs. de bir kez de bunu söyleseler, inanın durum değişir.
*
Erdoğan ve AKP “eşitlik” fikri ile hep böyle ilişki kurdu, sıkıştığı yerde de “fıtrat” dedi, hayatımıza modernleşmeyle giren hakları inkâr etti. Türkiye tarihinde Tanzimat öncesine dönmek isteyen Erdoğan, gücü eline aldığı ilk andan itibaren toplumu modern hukukla değil, İslami kurallar ile yönetmek istiyor. Hukuku savunması gereken bütün kurumları da bu amaç için kullanıyor, istismar ediyor.. En son bu kurumlara Anayasa Mahkemesi de eklenmiş durumda.
Anayasa Mahkemesi geçen hafta resmi nikah kıymadan dini nikah yaptıranlara ve evlilik cüzdanını görmeden bu nikahı kıyan din görevlisine iki aydan altı aya kadar hapis cezası verilmesini öngören TCK'nın 230’uncu maddesinin 5 ve 6’ncı fıkralarını 4'e karşı 12 oyla iptal etti. Ve bu kararı eşitlik ve özgürlük ilkeleriyle temellendirmeye çalıştı.
Şimdi bu gerçekten ne anlama geliyor? Kadınların özgürlüğünü savunanlar bu konuda ne demeli?
Karşımızda gerçekten “karmaşık” bir durum var, neredeyse tablo yaparak açıklığa kavuşması gereken grift bir ilişkiler bütünü söz konusu. İşte AYM de bundan faydalanıp, bilerek kafaları karıştırıyor, sadece dini nikâh yaptırmış olanı cezalandıran maddeyi, hiçbir nikah olmadan birlikte yaşayanlara ceza uygulamadığı için “eşitlik” ilkesi uyarınca bozduğunu söylüyor, güya “özgürlüğü” savunuyor.
*
İşin özeti şu; “nikah” ve “din” söz konusu olunca konunun laiklik, kadınların özgürlüğü, modern hukukla ve resmi evlilik akdiyle kazandıklarımız ve kaybettiklerimiz gibi bir çok yön devreye giriyor ve bunlar üzerine konuşmaya,
tartışmaya devam etmeliyiz ama AYM’nin bu kararının siyaseten;
Tıpkı Eğitim Şurası’nda karma eğitimi yasaklamaya çalışmak gibi bir anlamı olduğu, ona benzediği,
Erdoğan ve AKP’nin İslami çevrelerden oy kazanmak için seçim döneminde gündeme gelmesini sağladığı(Erdoğan’ın AYM Başkanı’na nasıl telefon ettiği, neler söylediği hiç zorlanmadan gözlerimizin önüne geliyor değil mi?)
Elbette ki çocuk yaşta evlilikleri artıracağı(resmi nikah yasak olması sebebi ile dini nikaha en çok bu kuşakta başvurulduğunu biliyor ve bununla mücadele ediyoruz yıllardır).
Çocuk yaşta evlilikler, şiddet ve kadın cinayetleri, bu cezasızlık nedeniyle artmış iken, yeni bir aklama kapısı açtığı, buna bağlı olarak şiddeti, cinayetleri, intiharları da artıracağı(nitekim Kader Erten için dini nikah kıyan imamın yakalanırsa alacağı dün itibarıyla düşmüş durumda),
Kadın erkek ilişkilerinde ve tüm toplumsal ilişkilerde kuralsızlığı getireceği,
Kadınların medeni hukukla kazanılmış haklarına kast ettiği açıktır.
Birilerinin kafasında aynen İŞID’ın düşündüğü gibi bir dünya tasavvuru olabilir. Ama buna kadınların mücadelesi izin vermeyeceği gibi, tüm Türkiye de sandıkta hesap soracak. Ramak kaldı, mücadeleye devam.
Yeni TBMM'nin ilk işi çocuklarla evliliği ve erkek çok eşliliğini engellemek olmalıdır
Bu karar, çocuk yaşta evliliklerin yanı sıra erkek çok eşliliğini arttırma tehlikesini barındırmaktadır. Hali hazırda ülkemizde her üç evlilikten biri “çocuk yaştakilerle” yapılmaktadır. Bunların dahi önü kesilemezken çocuklar devlet eliyle “artan oranda” istismar edilmeye devam edilecektir. Çocuklarla evlilik meşrulaştırılmıştır. Kadına yönelik şiddet ve kadın yoksulluğu daha da artacaktır.
Hukuken “dini nikahlı eşin” hiçbir hakkı bulunmamaktadır. Eşlerin ölümlerinde ya da ayrılmalarında kadınlar ve bu evliliklerden doğan çocuklar mağdur olacak, birçok haktan yararlanamayacaktır.
Karar; kadına karşı ayrımcılığı yasaklayan CEDAW Sözleşmesi, eşitlik temelli İstanbul Sözleşmesi ve anayasanın eşitlik ilkesine aykırıdır. Anayasamızın 41. Maddesi gereği; ailenin, özellikle anne ve çocukların korunmasının devletin görevidir.
Yasa yapıcıları AYM’nin bu kararı nedeniyle mağdur olacak, istismara uğrayacak, şiddet görecek, yoksullaştırılacak kadın ve çocuklar için Anayasayı “uygulamaya”; evlilik yaşının 18’e çıkarılması, dini nikahın kayıt altına alınarak birden çok nikahın yasaklanması gibi “gerekli tüm yasal düzenlemeleri” yapmaya davet ediyoruz. 7 Haziran’dan sonra oluşacak yeni TBMM’de milletvekillerinin ilk işi bu olmalıdır.