Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı tatil yapamıyor bu sene. Kadınların kararlı mücadelesi ve kadın cinayetlerini durdurmak için gündemden düşmeyen çabası, öyle bir basınç yaratıyor ki, Bakanlık da çalışmaya mecbur kalıyor. Yıllardır kadınlar öldürülürken seyreden Bakan Ayşenur İslam’ı da, şimdi seçimlerin yaklaşması nedeniyle her gün faaliyet halinde görüyoruz.  

Göreve geldiği andan itibaren sadece skandallara imza atmış, hatta “kadın cinayetlerini sağır sultan bile duydu” diye kadınların can meselesinin görünür olmasından rahatsız olmuştu.

Kadınlar da ona bütün bu sorumsuzlukları nedeniyle “Bakan yok hükmündedir” demişti. Şimdi bu aynı bakan, ziyaretler yapıyor, film festivalleri düzenliyor, entelektüel konuşmalarla havalar atıyor vs. vs… Hangi motivasyon ile olursa olsun, daha önce yapması gerekirken yapmadıklarını şimdi yerine getirmesi olumsuz değildir. Tabi ki yapsınlar, Bakanlık kadınların hayatından birinci dereceden sorumlu ve bütün imkânları elinde bulunduran esas muhatap olarak daha da çok kadınların yanında yer almalıdır. Ama bu, ziyaret ettiği kayıp yaşamış acılı insanları, yaralı kadınları korkutarak, mihnet duygusu yaratarak ve yalan söyleyerek olmaz.

Bakan Ayşenur İslam, bu hafta Yalova’da öldürülen Seda Camgöz kardeşimizin ailesine taziye ziyaretinde bulunuyor, burada yapılması gereken her şeyi yaptıklarını iddia edip, “yasayı da çıkardık, ağırlaştırılmış müebbet yaptık” diyor.  

Doğru söylüyor ise demek ki kadınlar kazandı, mücadele sonuç verdi, yasayı da kazandık demeliyiz. Biz, bir gün mutlaka kazanacağız, Meclis açılır açılmaz kadınları yaşatmak için yine kapısında olacağız, buna inanıyoruz ama şu anda yasa konusunda somut bir gelişme olmadığını da biliyoruz.

Yani Ayşenur İslam yalan söylüyor.

Bununla kalmıyor, “yasaları da zaten makineler uygulamıyor, insanlar uyguluyor” diye ekliyor. Ne demekse? Yani yasa olsa bile çözüm yok mu diyor? Derin felsefe mi yapıyor? Ne oluyor?

Tabi ki yasaları insanlar uygular. Tıpkı şiddet gibi. Şiddetin kendisi de insan eliyle uygulandığı için şiddettir. Yarattığı etkiler de bu yüzdendir. 

Bakan, felsefe yapmak istiyorsa şiddet üzerine biraz daha çok düşünmelidir mesela. Ve yalan söylememelidir.  İkincisi madem o kadar ziyarette bulunuyor, umut ve kuvvet vermelidir. Öyle ters ters konuşmamalıdır aslında.

Galiba sonra danışmanları filan da uyardılar onu, Anneler Günü’nde de Arzu Boztaş kardeşimizi ziyaret ediyor, bu sefer Arzu’ya karşı umut ve cesaret verici konuşuyor. Böyle konuşmasında tabi ki kadın mücadelesinin de payı var.  Kocası tarafından eklem yerlerinden vurularak kollarını bacaklarını kullanamaz hale gelmiş olan Arzu’yu ilk ziyaret eden Melda Onur ve onun haber verdiği Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu idi.  Bu ziyaretler sonucunda, konunun önemi görüldü, ihtiyaç tespiti yapıldı, basına da haber verilerek Bakanlık göreve çağrıldı.

Geçen hafta da Platform, Arzu’nun Yozgat’ta görülen davasında idi, failin indirim almaması için mücadele etti. Ayşenur İslam’ı, 2 Haziran’da görülecek bir sonraki duruşmada da görmek isteriz bu bakımdan. Ayrıca belirtmek gerekir ki, sırf Platform gündeme getirdiği için şimdi ilgilenmeye mecbur kaldıkları kadın kardeşlerimiz ne yazık ki bu kişilerle de sınırlı değildir.

Ve Türkiye’de kadınların hayatı, Bakan’ın açılışında hava atarak konuştuğu “Aile Filmleri Festivali”ndeki gibi de değil. 

Yani sadece mücadele eden kadınların mecbur bıraktığı davalarla, ailelerle ve kadınlarla ilgilenmek yetmez. Tüm kadınlar için yapılması gereken yasal düzenlemeler, oluşturulması gereken siyasi irade konusunda Bakanlık somut adım atmalıdır. 

Ayşenur İslam, Yalova’da Seda’nın ailesini ziyaretinde “Bütün ilgililere sesleniyorum; artık yeter” diye isyan bile ediyor. Çok güzel. Madem bu kadar isyankâr bir Bakan’ımız var, o zaman ailelerin, kadınların “artık yeter” diyen haklı taleplerinin yanında olsun. Bu yaptığı ziyaretleri, kayıp yaşamış acılı aileleri, yaralı kadınları susturmaya çalışmak için değil, samimiyetle sorunları çözmek için yapsın. 

Hak arayan, adalete kavuşmakta kararlı olan insanları suskunlaştırmak için de boşuna uğraşmasın. Her zaman hakkını yüksek sesle arayan çıkacaktır. Bunlarla oyalanmak yerine, bakanlık kendi işine baksa zaten sorunlar çözülür, böyle üç kâğıt yapmalarına da gerek kalmaz.