Türkiye’de tarihsel bir seçime yaklaşıyoruz. Hep böyle  “tarihsel” denir diyeceksiniz. Hayır, bu defa başka; şarkıdaki gibi aynen “ taa içimizden yanıyoruz, bu defa başka”. Çünkü İç Güvenlik Yasası var,  Erdoğan’ın başkanlık hevesi var, başkan olursa mevcut bir parlamenter rejimin bile ortadan kalkma riski, başkan olamaz ise de hevesi kursağında kalmış bir Erdoğan’ın yaratacağı tehlike var, var da var…

 
Ve eğer biraz olsun onurlu bir meclise kavuşmak istiyorsak, öncelikle meclisin hiç değilse kendi varlığını koruyabilmesi lazım.  Yani aynı yerde; yani “meclis”te; yani “sandık” ta AKP ve Erdoğan tehlikesi yenilgi almalı. Bu da ancak HDP’nin barajı aşarak Meclis’te olması ile mümkün. HDP’siz bir mecliste, CHP de, hatta MHP de muhalefet bile yapamaz hale gelecek. Meclis dışındaki mücadele ise şimdiye kadar görülmemiş bir rejimde verilmek durumunda kalacak. Bu yüzden AKP ve Erdoğan geriletilmeli ki toplum nefes alsın.
AKP ve Erdoğan bir yenilgi almalı ki kadın düşmanlığı gerilesin ve kadınlar öldürülmesin.
 
Eğer bizim TBMM’de biraz olsun bir onur olabilecek ise, bu ancak kadın cinayetlerini durdurabilecek bir meclis ile olur. Bu bakımdan bugün ismi açıklanan adayların, kadınları savunmakta samimi iseler, önce kadınların can meselesinin çözümü için çalışması icap eder. Ayrıca kadın cinayetlerinde çözüm için uğraşmak sadece kadınların görevi değildir, insanlık onuruna sahip çıktığını söyleyen her vekil adayı, onurlarını korumak isterken öldürülen kadınların hayatına sahip çıkmalıdır. 
 
Ama elbette kadın adaylar önemli, diğer bir deyişle “kadın kotası” kadınlar için hayati önemde. Ve bu seçimde daha öncekilerden farklı olarak partilerin kadın aday oranlarının öne çıkan haber olması da önemli. Kadın mücadelesinin etkisi sonucunda, tüm partiler kadın aday gösterme basıncını hissetmiş ve kendini zorlamış durumda. Bu hem kadın hareketinin başarısı, hem de kadın özgürlüğü ile en barışık parti olan ve %48 kadın kotası ile açık ara fark yaratan HDP’nin etkisi diyebiliriz.
 
Sonuç olarak siyasette var olabilmenin kadınlar için güçlüklerini düşündüğümüzde, bu tablo bir ilerleme sayılmalı. Çünkü kadınlar bir yere aday olurken, cinsiyetçi işbölümü nedeniyle kırk kere düşünüyor. Düşünürken cesaret vereni az, korkutanı çok oluyor. Sonra o cesareti toplayıp aday olduğunda kadınlar için, partisinin onu ön sıralara taşıması zor, ortada yer alsa seçilmesi zor, zor da zor. İşte kadın kotasının “şekli” sayılan bu yönlerini aşmak bile önemli. Bu nedenle kota önemli, kadınların meclise girmesi önemli ama iş bu kadarla bitmiyor. Meclis’te olup da, her gün kadın öldürülürken sesini bile duymadığımız, hatta şiddeti teşvik eden kadın vekiller olduğunu da biliyoruz.
Çünkü kadınlar doğaları gereği kadınları savunmazlar, politik olarak kadınların kurtuluşuna inandıkları için savunurlar. Bu yüzden “özcü feminizm” hayatımızı açıklamakta hep yetersiz kalır. 
 
Bu yüzden kadın kotasını tamamlamak önemli olmakla birlikte tek başına yetersizdir, arkasında güçlü bir kadın programı da gerektirir. Geldik esas meseleye; bugün güçlü bir kadın programı demek, en başa kadın cinayetlerini durdurmayı yazmayı gerektiriyor. Çünkü kadınların can meselesine çözüm getirmeyen bir siyaset, ekonomide, eğitimde, siyasette ve tüm diğer alanlardaki hak ihlallerinin önüne geçemez. Bütün diğer hak ihlallerinin de, hiza alacağı tek şey önce ölümlü durumun son bulmasıdır.
Ne iyi ki, kadın cinayetlerini durdurmak için artık elimizde Özgecan ile tüm toplumun ayaklanarak dile getirdiği çözüm isteği de var. Çok somut çözüm önerileri var. Bunların başında gelen ilk adım ise kadın cinayeti davalarında uygulanmaya devam eden indirimlerin kaldırılması, “ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının” yasalaşması. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, bu yasa önerisini TCK Ek Madde Teklifi haline getirerek yıllar önce TBMM’ye de sundu. İşte o günlerde, kadınların ve öldürülen kadınların ailelerinin yanında örnek bir kadın vekil vardı; Melda Onur.
 
“Asla Yalnız Yürümeyeceksin” diye yola çıkan Platformu, asla yalnız bırakmayan, adalet arayışında hep yol arkadaşı olan, meclisin öngörülü ve çalışkan vekili Melda Onur, kadınların hayat mücadelesini Meclis’e ilk taşıyandır. Yol arkadaşlığı da, öyle sadece mecazi anlamda değildir. O ilk yılların zorlu davalarından olan Esin Güneş’in Siirt’te görülen şüpheli ölüm davasını, karda kışta takip eden, adliye yolları arşınlayan, Hasret Kara’nın hayatta kalması için komşularıyla birlikte nöbet tutan, mahalle yolları arşınlayan vekildir. Yani aslında, kadınların onur mücadelesi verirken öldürüldüğü günlerde,  her zaman, her şartta, kadınların ve onurun yanında olan Melda Onur’un yine Meclis’te olması da hem kadın cinayetlerinde çözümün hem de meclisin onuruna kavuşmasının bir parçasıdır.