Birleşik Haziran Hareketi seçimlerle ilgili tutumunu belirledi.

HDP ile ittifak kararı çıkmadı. Haziran’ın kendi başına adaylar çıkarması ya da bir parti olarak seçime girmesi HDP’nin oyunu azaltma etkisinde bulunacağı için bunu tercih etmek de mümkün değil.

Haziran kendi hazırladığı metinde ortaya koyduğu yaklaşımı benimseyenlerle dayanışma içinde olacağını ifade etmekten de geri durmadı.

Hayat uzun, mücadele devam ediyor.

Bu tutumumuzun ne sonuçlar verdiğini göreceğiz. Konuştuk, yine konuşacağız.

Bu vesileyle solun çok köklü metodik sorunlarına birkaç itirazda bulunayım. 

*

Seçim sürecine girerken ya da buna benzer önemli bir dönemeçte solun “hah şimdi ben bu esnada propaganda yapacağım” demesi ezelden gelip ebediyete kadar gideceğe benzeyen bir hatasıdır.

Çok genel olarak söyleyecek olursam, propaganda laftır ve lafla peynir gemisi yürümez.

Eğer bir karşıtlık kurmak gerekirse propaganda yerine tarihin tekerine çomak sokmak gerekir. Tarihin tekerine çomak sokup işi bozduktan sonra da kendi tekerleğinizi yürütmeniz konunun ikinci ve can alıcı safhasıdır. Çünkü devrimciler sömürü düzeninin tekerleğini bozup, kendi tekerleğini yürütmekle diğer dar ufuklu akımlardan ayrılırlar.

Ekim Devrimi’ne gelene kadar mücadeleyi yürütmenin çeşitli formları olmuştu.

Önce Rusya’da Herzen’in takipçileri “orda bir köy var uzakta” diyerek köylere gidip köylülere bilinç vermeye çalıştılar. Köylüler okumuş çocukları bağırlarına pek basmamışlardı.

Sonra “okuma grupları” çıktı ortaya. “Eğitim şart” diyen işçiler sosyalizmle ilgili çok kitap okuyup “entel” oldular ama mücadele etmediler. Önce “kendilerinde devrim yaptılar” ama sonrası gelmedi.

Sonra Lenin bütün bunları eleştirdi. Sendikalarda işçilerin ekonomik çıkarları doğrultusunda işçilerin geneline seslenilmesi gerektiğini söyledi. Bu köylere gitmeye, ya da okuma gruplarındaki içe kapanmaya oranla çok büyük bir hamleydi. Lenin bu özel anlamda, buna “ajitasyon” diyordu.

Lenin bütün işçilere seslendi.

Bütün işçilere seslenmek için, bütün ülke çapında gazete çıkarılması gerektiğini savundu, “Ne Yapmalı?” kitabında.

Bütün ülke çapında Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partisi’ni kurdu.

Herkesin katıldığını ve tutkuyla mücadele ettiği bir örgütü savundu. Örgütte “seni uzaktan sevmek aşkların en güzeli” diyen “destekçi” anlayışı geriletti.

İşçilerin sadece ekonomik çıkarlarından bahsedenleri “ekonomizm”le suçladı.

İşçiler bütün memleket meseleleriyle ilgili olmalı, dedi. İş sınıfının davasını yürütenlerin de bütün memleket meseleleriyle ilgili olması gerektiğini savundu. Ona göre bütün toplumsal kesimlerin sorunu devrimcilerin de sorunuydu.

Çarlığın yıkılması gerektiğini düşünüyordu. Bunu işçilere anlattı.

Rusya’nın 1.Dünya Savaşı’na girmesine karşıydı. Sonuna kadar mücadele etti.

Bütün muhalefetlere rağmen partisini sovyetlere soktu. Daha sonra iktidarın sovyetler tarafından alınması gerektiğini saptadı ve buna hamle etti.

Ayaklanmayı savundu ve yaptı. 

*

Bunları kendisini solcu görenler için anlatıyorum. Geri kalanlar zaten serbest ve rahattır.

Yani olay sosyalizmin kutsal kitabından içli yaprakların okunduğu bir “propaganda” faaliyeti değildi.

Seçimlerde “propaganda” yapmak son derece az bir iştir.

Söylemek ve ruhunu kurtarmak çabasıdır.

Devrimciler sadece propaganda yapmakla yetinmezler. Çeşitli araçlarla “feleğin tekerine” çomak sokarlar. Bu aşamada tekere çomak sokmak HDP ve CHP ile ittifak etmek, o olamıyorsa HDP ile bu ittifakı hayata geçirmekti.

Gerçekleşmedi. Çünkü bunda ortaklaşamadık.

Şimdi bunun yerini asla dolduramayacak şeyler yapmaya çalışacağız.

Ama yine de yapacağız ve yapmalıyız.

Kalbi özgürlük, eşitlik ve kardeşlik için atan dostlarımızla dayanışma içinde olma kararı da aldık. Bunu da sonuna kadar uygulayacağız.

Kimin daha haklı olduğunu ise sonraki zamanlarda göreceğiz.