Kadınların neyi yapıp yapamayacağına dair tartışmanın tarihi çok eski.
Hatta diyebiliriz ki; tarihin en eski adaletsizlik hikâyesidir bu. Erkeklerin, öznesi olmadıkları bir hayat hakkında konuşup durması, belki de bu kadar köklü bir tarihi olduğu için rahat devam ediyor.
Tartışma çok zengindir, çeşit boldur; “kadınlar doktor olamaz” da vardır içinde, en bilineni “kadınlar araba kullanamaz” da.
Bu klişeler bugün yerle yeksan oldu ama eminim araba kullanan her kadın hala ya kendi ailesindeki, değilse her trafiğe çıkışında trafikteki erkeklerden bu bakışı duymuş, görmüş, hissetmiştir.
Kadınlar astronot da olmuştur, dünya şampiyonu da.
Madam Curie de olmuştur, Leyla Halid de.
“İsteseniz de istemeseniz de”, kadınlar büyük insanlığın eşit özneleri olarak her şeyi yapabilmektedir. Her yerde olabilmektedir.
Peki, bunun apaçık örnekleri olduğu halde, bir başka çağın; geçip gitmiş bir zamanın artık geçersizleşmiş bir fikri olarak “fıtrat” neden devam ediyor?
Sadece her fırsatta onu savunmaya kendini adamış bir cumhurbaşkanı olduğu için mi?
Evet, bugün kadınların yaşadığı her tür zorlukta böyle bir cumhurbaşkanının ve bu memleketi yönetenlerin çok büyük payı var şüphesiz. Öyle bir pay ki bu; en sonunda bilmem kaç yıllık bir avukat, kadına yönelik şiddete çözüm diye “bekar erkeklere cinsel ihtiyaç ödeneği verilsin” önerisi getirebiliyor, bununla kalmıyor, bunu Meclis’e sunuyor, iş bununla da kalmıyor, bu “öneri” hakkında fikir beyan edebilen bilirkişiler oluyor.
Yazıklar olsun. İşte en sonunda, bu kadar rezil bir türü bile yarattılar. Bu adamın bu kadar zelil konuşmaya cüret etmesi sayelerindedir.
Meclis Şiddet Araştırma Komisyonu’nda, AKP milletvekili İsmet Uçma “mahalle” den “panik butonu” yapmaya çalışınca, avukatın biri de çıkıp böyle konuşuyor. İsmet Uçma’nın söz ettiği “mahalleli” ise Hasret Kara’yı 43 yerinden yaralamış olan kocasından koruyan mahalleli değildir, yine aynı Hasret’i TV programlarında suçlayan, kocasını aklayan bir mahalleli istiyor. Bundan şüphelenmek için yeterince nedenimiz var.
Polis devleti yaptılar yetmedi, esnafı, mahalleliyi polis yapmak istiyorlar.
Ve bu kadar polis var ama hiç biri kadınları korumuyor. Aynı komisyonda Emniyet Müdürlüğü de sunum yaptı ve 23 kadının koruma altında öldürüldüğünü kendi ağzıyla ikrar etti.
Konumuza dönersek; kadınlar eşit özneler olduklarını defalarca kanıtladıkları halde “fıtrat” neden devam ediyordu”? Çünkü kadınların siyasette, bilimde, çalışma hayatında ve dünyevi her konuda başarılı ve kendini var etmiş olması yaygın değil. Erkeklerle eşit değil.
Bu durum kadınlar için sadece bir yerde var olamadıkları ile de kalmıyor, fiziken tam olarak yok olmalarına; her gün can vermelerine de neden oluyor. Kadın cinayetleri artıyor. Ama artışı söylemek de sorunu çözmüyor. Önemli olan çözüm için bizim ne yaptığımız?
İşte bu noktada, toplumun yarısını oluşturduğumuz halde aynı oranda “var olamıyor” isek, kadınların örgütlenmekten başka bir yolu, çaresi yoktur.
Çok bilinen gerçekleri mi yazdım? Olsun, tekrar en iyi öğretmendir. Ve 8 Mart yaklaşmaktadır.