Ne zaman kadınların toplumsal sorunlarından konuşulsa, o ortamda her zaman bulunan ve “eğitim şart” diyenlere sesleniyorum. Kadına yönelik şiddet konuştuğumuz her durumda bu klişeyi dile getirenler, eğer kadınlar için de eşit ve bilimsel bir eğitim istemekte samimi iseler, artık onu bir klişe olmaktan çıkarabilirler. İşte fırsat; eğitim için, eğitim uğruna mücadele günlerindeyiz.
Birleşik Haziran Hareketi, ayağa kalktı, Türkiye’nin dört bir yanında uyarı eylemlerini yaptı ve şimdi laik ve bilimsel bir eğitim için daha büyük bir kalkışmaya, boykota hazırlanıyor. Türkiye tarihinde özgürlüklerin ve laikliğin en çok saldırı altında olduğu bir dönemi yaşarken, bu saldırının da başta eğitim üzerinden yürütüldüğü 4+4+4’ten itibaren açıkça ortaya çıkmış, yani o dönemde tehlike olarak konuşulan ne varsa bugün gündeme gelmekte iken, buradan başlamak lazımdı, başlandı.
Bizim memlekette, hiçbir zaman tam gelişmiş biçimine kavuşmamış olan “laiklik” kolay mesele değildir, uğruna mücadele hep gerekmiştir ve bugün azgelişmiş haline bile AKP tahammül edemez iken, çıkıp özgürlükçü bir laikliği savunmanın da tam zamanıdır. AKP’nin uzun bir süredir olumlu anlamıyla kullanmayı bile unutturduğu laikliği, bugün olması gereken anlamını vererek Haziran sahipleniyor ve çok isabet ediyor. AKP eğitim üzerinden yürüttüğü bu politikada kararlı davranıyor, gençlerin, kadınların ve gelecek kuşaklarının yani tüm toplumun hayatının karartmaya hazırlanıyor, bunu durdurmalıyız.
AKP’nin laikliğe tahammülsüzlüğü, kadınlar için bambaşka bir tehlike yaratıyor. Süreç, sadece kız çocuklarını eğitimden mahrum bırakacak, erken evliliklerin yolunu açacak, 6 yaşından itibaren evlenebilir görecek yobazlık örnekleriyle değil, kadınların kazanılmış haklarına bütünsel bir saldırıyla iç içe yürüyor. Bu nedenle kadınlar için laikliği sahiplenmenin daha özel ve derin anlamları var.
Kadınların tarihsel olarak eziliyor oluşu ne din ile ne de ulus devlet ile başlamadı, biz çok daha köklü bir çelişki ile erkek egemenliği ile eziliyoruz. Bu bakımdan bir devletin laik olması otomatik olarak bu egemenlik sistemini ortadan kaldırmamıştır ama laik bir hukukun uygulanmak zorunda oluşu kadınlar için bambaşka sonuçlar yaratmıştır. Laik bir ülkede, kadınların devlet ile ilişkileri cinsiyetlerine göre farklılıklar gösterse de, devlet hiç değilse eşit-tarafsız hakem rolündedir. Laikliğin olmadığı ya da zedelendiği bir toplumda ise artık devletin kendisi bir taraftır ve bu taraf hiçbir zaman kadınlar tarafı olmamıştır.
Baştan ayırmakta fayda var; bir kadının, laikliğin geçerli olduğu bir ülkede kendi isteğiyle muhafazakârlığı seçmesi ayrı bir konudur. Laik olmayan bir ülkede buna mecbur bırakılması ayrı bir konu. İkisi arasında iki dünya kadar fark vardır. Yani kadınların seçenekler arasından başörtülü olmayı ya da belirli dini kurallara göre yaşamayı kendileri seçebilmesi ile kendisine zorla dayatılan bir hayata mecbur bırakılmak arasında ölmek ve yaşamak kadar fark vardır.
Seçme hakkından söz edilemeyen bir ülkede, kadınlar için geriye tek yok olarak direnmek kalır. Bugün Türkiye’de başta kadın cinayetleri gerçeğinde gördüğümüz gibi, kadınlar direnmenin bedelini canlarıyla da öderler. Böyle bir ülkede, kadının erkeğe direnişi, bir kadını erkekten aşağı görmeyi kural olarak benimseyen bir devlete direnmek anlamına gelir artık.
Direnmek, kadınlar için varoluşsal bir sorun haline gelir. Bu karanlıktan tek çıkış, kendi varlığını ortadan kaldırmayı kural yapmış olana karşı, varlığını ortaya koyarak direnmek olur.
Görüldüğü gibi laiklik, kadınlar için göründüğünden çok daha derin anlamlar taşır. Devlet ile İŞID gibi düşünen erkeklerin çıkarlarının ortak olduğu bir toplumun neye benzediğini bir düşünün. Laikliğin olmadığı bir toplumda, kadına yönelik ayrımcılığın nasıl rahatlıkla meşrulaştırılabildiğini düşünün. İşte böyle düşününce AKP’nin laik bir toplumdan neden nefret ettiğini de daha iyi anlarız. Çünkü bir toplum derinden laikleştiğinde erkeklerin kadınlar üzerindeki iktidarı en önemli meşrulaştırma araçlarından birini kaybeder, erkeğin kadın üzerinde “doğal” üstünlüğü efsanesi yok olur, “fıtrat” masalı biter.
Laik bir toplumda kadınlar hukuk karşısında eşitlenir ve seçimler yapabilir. Kadın kurtuluşunun önemli ilk şartı da seçim yapma özgürlüğüdür.
Evet, Türkiyeli kadınların bir kısmı da AKP’ye oy vererek, o takım elbiseli yobazları seçiyor olabilir bugün. Bunun kadınların ezilmişliği ile ilgili tarihsel maddeci açıklamaları da vardır. Ama daha önemlisi şudur; bir siyasal harekete kadınların oy veriyor hatta katılıyor oluşu, o hareketi otomatik olarak kadınlar lehine yapmaz. Önemli olan o siyasal hareketin kadınlar için ne yaptığıdır, kadınlar yararına olup olmadığıdır.
Şimdi tüm kadınlar, devletin kadınların hayatını belirlediği bir toplum ile kadınların kendi hayatlarını belirledikleri bir toplum arasında seçimini yapmalıdır.