Nuri Bilge Ceylan’ın, Bir Zamanlar Anadolu’da adlı filminde bir otopsi sahnesi var. Otopsiyi yapan görevli, öldürülmüş kişinin akciğerlerine baktığında şaşırarak “doktor bey burada toprak var” diyor. Operasyonu yöneten doktorun yüzü allak bullak oluyor ve susuyor.
Doktorun anladığı şey şu: Katil kurbanı canlı canlı gömmüş.
Bakan Soylu “bana mı inanacaksınız, yoksa suç örgütü liderine mi” diyor ya.
Devlet görevlilerinin rütbesi, oluşacak kanaati zaten belirleyecekse, koskoca bir insanlık tarihine gerek yok. Koskoca bir hukuk tarihine de. Üst düzey devlet görevlileri hata yapmaz mı? Suç işlemez mi? Yargılanmaz mı? Yüce Divan işleyemez mi?
Doğru ya AKP zihniyetine göre olmaz öyle şey. En fazla “Allah affetsin” denebilir tebaaya. Helalleşmek bile “helal ediverin işte” şekline dönüşür. Kimsenin helal etmiyor olma hakkı bile yoktur. Anlayış hangi döneme ait derseniz, Mısır Piramitleri’nin yapılmasından hemen birkaç yüzyıl önceye.
Kim olduğu bile belli olmayan “gizli tanıklarla” insanlara onlarca yıl ceza verilirken, Sedat Peker’in dedikleri dikkate alınamazmış. Neden alınamazmış? Çünkü suç örgütü lideriymiş. Peki “oluk oluk hepsinin kanlarını akıtacağız kardeşlerim ve kanlarında duş alacağız” diyerek, AKP lehine miting yaparken, noterde memur muydu?
Tam Gülen Cemaati’nin ele alınış şekli. Şu tarihe kadar cemaat, şu tarihten sonra “pis FETÖ”. Tarihlere göre tanımlama, konjonktürel ahlak.
Hadi diyelim ki kabul ediyoruz. Tam Soylu’nun belirlediği tarihten itibaren Peker “pis mafyadır”. O nedenle onun ne dediğine hiç bakmamak gerekir. Hem de devletin anlı şanlı bakanı dururken.
Bir siyasetçinin Sedat Peker’den aylık 10 bin dolar aldığını kim söyledi? Bizim, her sözüne güvenmemizi isteyen bakanın kendisi. “Pis mafya” falan da değil yani. İyi güzel de bugüne kadar o aylıkların alınması neden hiç suç ve sorun olmadı? Peker, tam konuşmaya başladığında mı suça dönüşüverdi bu fiil? Yine mi konjonktürel ahlak ve hukuk. Bunu dahi kabul edip yutsak. Soylu’nun gayet doğal olarak bu kişinin adını söylemesi gerekmez mi? Yook o da AKP güç gruplarıyla pazarlıkların biraz sonrasına. Belki de canı hiç istemeyebilir. Erdoğan’ın emrinde olmaya devam ederse mesela.
Kendisinden önce bombaların patladığını söyledi. O zaman kim patlattı, neden patlattı onları da söyle. Yine kendisinden önceki bakanın oğlunun evinde para sayan makineleri olduğunu andı. Neden üstüne gitmedin peki o meselenin?
Ne güzel hukuk, ne güzel devlet, ne güzel bakan…
Ey halkım, bizi anlatmamış say, Lenin’i “Devlet ve Devrim”de sayıp dökmemiş. Sedat Peker’den dinle hiç değilse. Ben de yaptım, benle birlikte yaptılar diyor. Hali pür melalimiz böyleyken böyle. Eski başbakanın oğlu Venezuela’ya test kiti götürmüş, hem de elindeki çantayla. Ona inanırsan da inan. Neyleyelim gönlün kırılmasın.
Peker’in gösterdiği yüzüklerin, dizdiği tespihlerin hiçbir kıymeti harbiyesi yok.
Çete var, hukuksuz bir devlet var ve derin devlet var. Bunlar iç içe geçmiş. Ülkeyi satıp savurmuşlar. Yollarımız kokainin taşınma güzergahı olmuş. O güzergâh işlesin diye insanlar öldürülmüş. Barışın, huzurun gelmesine müsaade edilmemiş. “Sıkıntı yok” argosu dalga dalga büyürken meğer ne büyük dertler birikiyormuş içimizde.
Sedat Peker “temiz toplum” denilmesine çok kızıyor. Çok şaşırdım diyemeyeceğim. Bizi de böyle işlerden men ediyor. Böyle işlerle uğraşıp, sonuç alacağınızı düşünmeyin manasında. Güya herkese çeşitli yönlerden umut aşılamaya kalkışan insan, bu konuda ümidinizi kesin demeye getiriyor. Türklerin yaşadığı bütün topraklarda bir Turan kurulabilir ona göre, uzak değil. Ama maalesef temiz olamaz. Hiç beklemeyin. Mafya ütopyası böyle oluyor belli ki.
Yorum yapan arkadaşlar çok şaşırıyor. Neden ilgi görüyor diye. Onların da bildiği basit bir kural var. İnsanın köpeği ısırması haberdir ve ilgi görür. Bir suç örgütü yöneticisi kendini ve yaptığı işleri gizlemesi gerekirken, oturmuş bunu tek tek anlatıyor. Hem de hükümet üyelerinin dahil olacağı şekilde.
Tekil bir vaka gözümüzün önünden, öylece akıp gidiyor.
Ama bu vakanın muhtemelen rejim fraksiyonlarından biriyle alakası var.
Bu kadar “kutsal devlet, kutsal devlet” diyen biri, devlet içinde kendisiyle iş tutacak bir fraksiyon aramamış mıdır? Aramıştır elbette. Peker ve o fraksiyon birbirlerine yararlı olabilecek bir biçimde, birbirlerini bulmuş olabilirler. Video serisi en baştan böyle başlamış olabilir. Evet, Peker ajan denilmesine çok kızıyor. Bunu kesin bilemeyiz. Ama anlattığı bütün kahramanlık masalına rağmen görüyoruz ki biletini hep devletten alıyor. Bunda hiçbir beis görmüyor. O kadar serden geçti, o kadar deli yürek, o kadar fedai olmasına rağmen, devletin karşısında yumuşak başlı oluyor hemen. Durum böyleyse, devletin bir fraksiyonundan, bir kez daha bilet alabilir. Yeni dönüş bileti Soylu olmaz da başka biri olur.
Avrasyacılar kaygılı oldukları ağustos ayına doğru giderken, hükümetin tartışma konusu haline gelmesini tercih edebilir mi? Ya da bir üst düzey bürokrat, herkes yıpranırken aradan sıyrılmanın yolunu görüyor olabilir mi bu karışıklıkta?
Peker neden Ernesto’yu, Alevileri, Neyzen Tevfik’i, mücadelede ölen Kürtleri olumlu anıyor? Veyahut neden kendini onlara benzermiş gibi göstermeye kalkışıyor? Çünkü bu onun için kapatılamaz bir açık. Ne kadar kükrese de, gerçek merkezi otoriteye kafa tutamadığını biliyor. Onun macerası, naif Yeşilçam filmleri gibi hep jandarma gelince bitiyor. Güya yenilmez, yıkılmaz, sönmez kahraman işlediği “suçtan” sonra boynu bükük bir şekilde bileklerini kelepçeye uzatıyor.
Neden Peker kendini benzetmeye kalkıştığı insanlara benzeyemez?
Çünkü onların hikayesi tam tersine bir şekilde, jandarmadan başlar.
Çünkü şu fani dünyada, en vakur insanlar, hiçbir çıkar gözetmeden, gerçek otoriteye karşı savaşanlardır.
Kimse onların onur düzeyinin yanından dahi geçemez.