Tüm dünyada pandemi döneminin kadınlar üzerindeki etkileri gündemde ve şiddet verilerini bu karmaşık dönemde nasıl ölçeceğimiz tartışılırken, bizde İçişleri Bakanlığı twitter hesabından “kadına yönelik şiddet azaldı” paylaşımları yapıldı.
Bu paylaşımlara göre karantina sonrası 11 Mart-1 Mayıs tarihlerinde, daha önceki döneme göre “şiddet olaylarında” %11 azalma meydana gelmiş. Rapor “olay” diye ifade ettiği ve anladığımız kadarıyla sadece KADES (Kadın Destek Sistemi) başvurularına dayalı olduğu için bu veriler şüpheyle karşılandı.
Tıpkı açıklanan koronavirüs verilerinde sadece pozitif testlerin hesaba katılması gibi burada da çok yönlü ve karmaşık bir toplumsal olgu tek yönlü ele alınmıştı. Oysa şiddet ya da başka bir toplumsallığa dayalı herhangi bir veri, bu kadar çok değişkenli ve her şeyin hareket halinde olduğu bir dönemde netleşmiş şekilde açıklanamaz. Toplumsal alanın bu denli kısıtlandığı ve atlatılmak zorunda kalınan bir dönem olarak yaşanan karantinada, kim çok net veri açıklarsa bilin ki o veri güvenilir değildir.
Özellikle kadınların eve hapsoldukları bu dönemi, bir yandan da gerek şiddet gerekse her tür emek sarfıyla kendilerinden fedakarlık ederek atlatmaya çalışıyorlar. Bilindiği üzere, Türkiye’de kadınlar maalesef ki en çok boşanma kararı aldıkları dönemde; boşandıkları, ayrıldıkları erkekler tarafından yaralanıyor, öldürülüyorlar. Şimdi bir salgın ile mücadele ederken kadınlar karar almayı erteleyebiliyor ve bu zorluğu atlatana kadar evde dengeleri bulmaya çalışıyor, kim bilir o hanelerin içinde duygusal şiddetten cinsel şiddete neler yaşanıyor. Kadınların aynı anda temizlikçi, aşçı, öğretmen, bakıcı, psikolog yani gündelik hayatın devamı için hepsini birden olmasının beklendiği o hanelerin içinde ne olduğunu daha tam bilmiyoruz. Kız çocuklarının uzaktan eğitim sürecinde, evde hangi ev işlerini yüklenmek zorunda bırakıldıklarını, yaşadıklarını bilmiyoruz.
*
Pandemi sırasında veri toplamaya çalışmanın zorlukları var; kadınların tek başına ve kendini engelsiz ifade edebildiği bir dönemde değiliz. Ayrıca Türkiye’de mevcut destek sistemlerinin resmi yetkililer tarafından neredeyse hiç tanıtılmadığı düşünülünce kadınlar bazı temel haklarının bu dönemde geçerli olup olmadığını bile bilemiyor. Özellikle ilk haftalarda durum biraz böyleydi ama kadınlara yalnız olmadıklarını duyurmak için elinden geleni yapan kadın örgütlerinin çabasıyla durum değişmeye başladı. İçişleri Bakanlığı’nın tersine kadın örgütlerinin destek hatlarına yapılan başvurular arttı. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Kadın Meclisleri bakanlık ile aynı günlerde, hattına gelen başvuruların karantina sonrasında %55 arttığını ve nitelik değiştirdiğini; örneğin dijital şiddette artış yaşandığını açıkladı. Şiddete tanık olanların başvurularında %6o artış vardı ki bu sessiz kalmamayı ve kadınların mücadelesinin toplumsallaştığını göstermesi bakımından olumlu bir veridir.
Pandemi döneminde kadınların yaşadığı tek sorun -asla kendisi de tek boyutlu yaşanmayan farklı görünümler kazanan- şiddet değil, temel sağlık hizmetlerine ulaşmayı bekleyen yoksullaşma ve önümüzde daha ölçemediğimiz sorunlar var. Tüm bu nedenlerle yapılması gereken; resmi başvuru sistemleri, kadın örgütleri, barolar ve ilgili tüm tarafların verilerinin bir araya getirilmesi ve bunun vaka sayılarını gösteren basit sayısal verilerden ziyade, salgın hastalıkların toplumsal cinsiyet üzerindeki dolaylı etkilerini dikkate alarak yapılmasıdır. Sorulması gerekenleri iyi özetleyen bir makaleye göre:
• Veriler cinsiyete göre ayrılıyor mu? Bulaşma ve ölüm oranları açısından bir fark var mı? Eğer öyleyse, buna sebep olan biyolojik ve toplumsal etkenler nelerdir?
• Hem resmi sağlık kuruluşlarında hem de evde hasta bakımını kimler üstleniyor?
• Bakımı üstlenenlerin (çoğunlukla kadınlar) emeğinin karşılığı adil bir şekilde veriliyor mu ve bu kişiler destekleniyorlar mı?
• Salgına verilen yanıta dair kararları kim alıyor?
• Farklı insan grupları, salgına bağlı oluşacak damgalama ve ayrımcılıktan nasıl etkilenecek? Nasıl korunabilirler?
• Hükümete ve/veya sağlık hizmetlerine olan güvensizlikten dolayı gözetim, test ve bakımdan kaçınma ihtimali olan belli gruplar var mı? Mesela savunmasız azınlıklar… Bu gruplara nasıl ulaşılabilir ve bu gruplar nasıl korunabilir?
• Cinsel sağlık ve üreme sağlığı ihtiyaçları sağlanabiliyor mu? Kadınlar temel sağlık hizmetlerine ulaşabiliyor mu? (*Julia Smith, Çev.: Melek Yılmaz)
İşte ancak bu tetikleyici sorular ile güvenilir bir veri elde edebiliriz. “Toplumsal cinsiyet” analiziyle toplanmayan veriler çarpık olacaktır. Bu tutum da her şeyden önce bir ayıptır ama daha ötesi pandemi ile mücadeleye de ciddi zararlar verir. Bu soruları sormamanın bedelini tüm toplum öder; çünkü toplumsal cinsiyet sadece kadınları değil herkesi etkiler, herkes demektir.