“Pandemiden sonra nasıl yaşayacağız? Bir daha hiçbir şey eskisi gibi olmayacak mı? Bu yaşadıklarımızdan dersler çıkaracak mıyız?” gibi çok temel sorulara, çok kolayca “şu şu tarihte normale döneceğiz” yanıtları gelmeye başladı…

Oysa bu soruların yanıtı hiç o kadar kolay değil.

Ayrıca pandemiden önce yaşadığımız hayat hiç de “normal” değil.

Sömürü, eşitsizlik, savaşlar, iklim krizi… Nüfusun yarısı olan kadınların, diğer yarısı tarafından bir savaş açılmışçasına her gün öldürülmesi… Bunların neresi normal?

Yaşadığımız felaketlerin sorumluları bir bırakmıyor ki büyük insanlık bütün bunlar üzerine şöyle derin bir düşünsün... İşte o zaman pandemi ile gezegenin mahvedilmesi arasındaki bağlar, karantina ile kadına şiddetin arasındaki bağlar anlaşılır olacak.

İşte o zaman vurulan Ceylanlar ile infaz yasası arasında nasıl bir ilişki var, anlaşılacak…

*

Bir pandemi en çok eşitsizlik demekti; ondan önce de var olan eşitsizlikler karantina günlerinde apaçık ortaya çıktı: Salgından korunmanın en temel tedbiri “evde kalmak” milyonlarca emekçiye hak görülmedi. Evlerin içinde ise şiddet arttı ve bu öngörülebilir olduğu halde, devlet tarafından kadınların korunması için gerekli önlemler alınmadı, destek sistemlerinin duyurusu yapılmadı.

Bütün bunların birbiriyle ne ilgisi mi var?

Şiddet; eşitsiz güç ilişkilerinin kötüye kullanılması ve en ağır sonucu olarak tanımlanıyor.

Bir toplumda olağan durumda da var olan, o çok temel sınıf eşitsizliği olduğu sürece, cinsiyet eşitliği de sağlanamıyor.

Buna olağandışı durumlar da tüm bu çelişkilerin derinleşmesi ekleniyor. Ve bu yaşadığımız olağanüstü halin kadınlar için ayrıca daha özel zorluk yaratan bir yönü de var: Bizi salgından korunmak için “şiddet salgının” en çok ortaya çıktığı, bizim için en tehlikeli alan sayılan evlere hapsediyor. Korona günlerinde tüm dünyada ve Türkiye’de kadınların yaşadığı şiddette en az üç kat artış var.

*

Pandemide kadın olmanın tek zorluğu şiddet değil; kadınların ev içinde harcadıkları karşılıksız emek – her gün 60 derecede çamaşır yıkamakla başlayan hijyenden sürekli yemek yapmaya, hasta bakımından duygusal emeğe, sinileri gerilen hane halkını yatıştırmaktan uzaktan eğitim alan çocuklarıyla ilgilenmeye uzanan – sonu gelmez biçimde artarken, salgının ekonomik yükü daha yeni başlıyor. Ekonomik bedeli kadınların ödemesi beklenecek; işsiz bırakılanlar ya da en kötü koşullarda çalışmaya mahkum bırakılanlar sonuçta en çok yoksullaşanlar kadınlar olması tehlikesi kapıda… Bir de bu riskleri, belki milyonlarca kadın, üreme sağlığı hizmetleri başta olmak üzere temel sağlık hizmetlerine ulaşamadığı şartlarda yüklenecekler. Salgınlar sırasında kadınların, üreme hakları ve güvenli doğum ya da doğum kontrolü hizmetlerine ulaşmalarının zorlukları en son ebola ve zika salgınlarında da deneyimlenmiş durumda.

Bütün bu koşullarda, pandemiden önce de kadınları yaşatmak için mücadele edenler olarak sürekli ayaktayız. Bir aydır kılavuzlar yayınlıyor, zorluklara çözümler getiriyor, yetkililerden açıklama ve önlem paketleri istiyoruz.

Karşılığında ise bula bula infaz paketini bulduk, erken yaşta evliliklere cezasızlığı öngören bir maddenin bu pakete girmesini de gecenin bir yarısı canhıraş mücadele ederek durdurduk.

İnfaz yasasında kadına, çocuğa karşı suçlar yok dediler, sakin olun dediler.

Oysa “yaralama, tehdit, şantaj, hürriyetinden alıkoyma” gibi suçlar işlemiş olanlar ne zaman bittiği belli olmayan bir izinde sayılacak, serbest kalacaktı. Ve bu suçların önemli bir bölümü kadınlara karşı işlenmişti ama bizim yasamızda “cinsiyet temelli şiddet” ayrıca tanımlanmadığı için kadınların tehlike altında olduğu görünmez kılınıyordu. Ancak yaşayan bilir; tahliyeler başlar başlamaz şiddet tehdidi altındaki kadınlar endişeyle destek aramaya başladılar…Haklıydılar, onlara mutlaka bildirim yapılması gerektiğini ve korunma ihtiyacı olan kadınların etkin korunmasını istiyoruz günlerdir.

Sonra ne mi oldu?

Karısını bıçaklamaktan tutuklu bir erkek cezaevinden çıktıktan sonra dokuz yaşındaki kızı Ceylan’ı işkence ederek öldürdü.

Ceylan’ı vurdular.

Cinayetin yeni infaz düzenlemesiyle ilişkilendirilmesine karşı, büyük bir hızla açıklama yayınlayıp failin daha önce cezaevinden çıktığı açıklaması yayınlandı. Kadınları, çocukları korumak için hiçbir zaman bu kadar hızlı davranmayanlar Ceylan’ın vebalini üstenmek istemediler.

Ama nafile. Failin önce çıkmış olması neyi değiştirir ki? Ortada eziyet edilerek öldürülmüş bir çocuk bedeni var. Ayrıca bu durum olsa olsa bundan önce de infaz yasasımızın ne kadar sorunlu olduğunu gösterir. Benzer biçimde öldürülen Ceren Özdemir’in acı kaybından hiç ders çıkarmadığımızı gösterir.

Ayrıca aynı fail daha önce değil şimdi suç işliyorsa işte bunun sorumlusu da yeni infaz yasasının verdiği cesarettir. Cezasızlığın ve kadınların tedirginliğinin ikliminde şiddet suçunu aklından geçirenler cesaret bulur gibi o suçu işliyorlar. Bunu durdurmamız lazım ve sorumlusu sadece failler değil.

Tüm sorumlular yargılanana kadar mücadeleye devam…