Koronavirüsle ilgili şöyle bir söz söylenip geçiliyor: Virüs asıl olarak yaşlıları ve kronik hastalığı olanları etkiliyor. Anladığım kadarıyla bu “bilgi”den yola çıkarak içimizin rahatlamış olması bekleniyor. Buna inanamıyorum.
Eğer virüsün yayılma hızı yavaşlatılamazsa, durumu ağırlaşmış olan yaşlı ve kronik hastalığı bulunanlara yoğun bakım tedavisi uygulanamayacak. Hızla yayılan salgın hastalığın gerektirdiği yoğun bakım kapasitesi hiçbir ülkede yok. Yoğun bakım kapasitesinin yeterli gelebilmesi, hastalığın yayılma hızının düşürülebilmesine bağlı. Bu apaçık bir gerçeklik.
İnsanların karantinaya uyduklarında ya da uymadıklarında varılan sonuçları anlatan bir simülasyon çalışması hazırlanmış. Serbest dolaşım, karantina, sosyal izolasyon ve tam sosyal izolasyon gibi denemeler var. Tam sosyal izolasyon dışındakilerin hepsinde hastalık çok büyük bir hızla herkese yayılıyor. Sadece tam izolasyon koşullarında anlamlı bir yavaşlama ortaya çıkıyor.
Şu ana kadar Türkiye’de sıkı bir sosyal izolasyon uygulanmadı. Erdoğan hastalıkla ilgili konuşurken bu konulara değinmedi bile. Konut alırken %10 peşinat ödeyeceğimizden bahsetti.
Tam sosyal izolasyon hayata geçirilmezse yüksek yayılma hızı katlanarak devam edecek. Enfekte olan yaşlı ve kronik hastalara yoğun bakım ünitesi tahsis edilemeyecek. Bu onların nefes alamayarak yaşamlarını yitirmeleri anlamına geliyor.
Konuştuğumuz konu budur.
Bu asla kabul edilemez. Yaşlı ve hastalarının topluca ölümünü bu kadar kolay kabul eden bir toplum ahlaken ayakta kalamaz. Ütopyalarını kaybeder. Bunu kabul edebilen, başka bütün büyük kıyıcılıklara kapıyı sonuna kadar açmış demektir.
Devrimciler bunu reddettiğini en yüksek perdeden dile getirmelidir. Onların ruhu, idealleri ve ütopyası bunu gerektirir çünkü. Onlar sömürülenlerin ve ezilenlerin kurtuluş davasının insanıdır. Kendi yaşlı ve hastalarının, genç ve sağlıklılardan hiçbir farkı yoktur. Yaşlı ve hastalar, genç ve sağlıklılara eşittir. Hatta yaşlı ve hastaları kayırmamız gerekir.
Evet, devrimciler işçi sınıfı iktidarının peşindedir. Bununla yetinmezler ama… Kadınların, ezilen ulusların, yoksul köylülerin, azınlıkta olan cinsel eğilimlerin meselesi de onların meselesidir.
Bolşevikler, işçi sınıfı iktidarı için; Rus askerlerinin barış isteğiyle, ulusların kendi geleceğini belirleme hakkıyla, köylülerin topraklara el koyuşuyla ilgilendiler. Ekmek için ayaklanma çıkaran kadınların ardından yollara düştüler. Hem ilgilendiler hem de ilgilendikleri toplumsal kesimlerin gücüyle, imrenilecek büyük bir zafer kazandılar.
Mevcut hükümet bu salgın sonucunda yaşlıların ve kronik hastaların yaşamını yitireceği konusunu bir sorun olarak görmüyor. Hatta çoğunlukla onları kaybedeceğimizi, pek olumsuz olmayan bir havada dile getiriyor. Ecdada sahip çıkma gösterisi yapanların “yaşayan ecdadına” en ufak bir şefkat ve bağlılık duymadığını gözlerimizle görüyoruz. Hani şarkı var ya “beni sevdiğin var ya, o bile yalan” diye. Onun gibi. Sahip çıkmak yaşlı ve hastalara hem sevgi hem de ilgi göstermektir. Onların yaşam hakkını sonuna kadar savunmaktır. Bugün onları savunamayanlar, yarın hiçbir zayıf düşen kategoriyi savunamaz. Buna gücü de olamaz, dili de.
Yaşlıları ve bünyesi zayıf bütün hastaları savunuyoruz.
Şimdiki beyaz saçlılar, bir önceki kuşak emekçilerdir. Yalnızca işlerinden emekli oldular, hayatlarından değil.
Onlar yaşayacak. Ağırlıkları yer üstüne. Kimse onların hayatını kaybetmesini hafife alan tek kelime edemez, ettirmeyeceğiz. Onların yaşam hakkını söke söke alacağız. Hem de onlar yaşlıyken ve hastayken. Onlar için ve onlar adına.
Bunun uygulanabilir tek yolu var: O da tam sosyal izolasyon, yani sokağa çıkma yasağı. Herkes için ve elbette ki işçiler için de. İzolasyonla birlikte yaygın tanı testi uygulamasına geçilmesi gerekir. Bu saatten sonra başka çare yok.
Aksi takdirde saçları ağarmış olanların ve zayıf bedenlerin bu dünyaya veda edişini izlemek zorunda kalacak bu toplum. Bunu izleyen başka şeyleri de izler. Faşizmse faşizme giden yol böyle döşenir. Faşistler ve liberaller yaşlıların topluma yük olduğundan söz eder her zaman ar damarları çatlayarak. Faşistler ve liberaller memnun olur onların yitip gitmesine. Sonra da bu durumu örnek gösterirler hatta hunharca. “Doğanın kanunu bu, zaten zayıf düşenlerin ölmesi gerekiyordu” derler.
Açıklanan pakette emeklilere maaş yükseltme vaadinde bulunuluyor. Çok çirkin bir göz bağcılık. Emekliler bu dünyadan göçüp gittikten sonra yükselmiş maaşı ne yapsın? Önce hayatta kalmaları lazım. Eğer gereken tedbirler alınmazsa kaderleri, maaş verilecekler listesinden adlarının silinmesi olacak.
Demir Küçükaydın yoldaşımız bu meseleyi defalarca yazdı, ellerine sağlık. Bu konuda onun gibi düşünüyorum. Tablonun kötülüğünü anlatan yazılarını dikkatle okumakta fayda var.
Önümüzdeki dar zamanlarda yapacağımız mücadele, tam sosyal izolasyonu ve bununla birlikte yaygın tanı testlerini uygulatma mücadelesi olmalıdır. Bunu yapmanın yükümlülüğü bireylerde değil devlette. Hastalığın yayılmasını yavaşlatmanın yolu bu. Yaşlılar ve kronik hastalığı olanlar için vakit kazanabilmenin yolu bu.
Beyaz saçlıların, saçlarının daha da beyazlayabileceği güzel günler göreceğiz.
Güneşli günler, ümitli günler, bahar dolu günler…
Sonrasına aynı hızla devam edeceğiz.