İnsanlara hayatlarında en çok neye önem verdikleri sorulduğunda “sağlık” her daim listenin başında geliyor. “Para” ya da “aşk” kazanamıyor, çok büyük bir çoğunluk “her şeyin başı sağlık” diyor. Ama bugün biz korona adlı virüs salgını ile dünya savaşlarının yarattığı yıkımlarla kıyaslanabilecek oranda ölümcül bir sağlık sorununu yaşıyoruz.

Bu içinde yaşadığımız sistemin, insanlığın gerçek özlemlerini karşılamaktan ne kadar uzak olduğunun bir kez daha apaçık kanıtıdır.

Ve daha kaç defa kanıtlanması gerekiyor? Daha geçen aylarda Avustralya ormanlarındaki o güzelim canlılık, bir türlü söndürülemez bir yangın ile gözlerimizin önünde alev alev yandı. Ondan önce bitip tükenmeyen bölgesel savaşlar defalarca insanların evlerini başına yıktı, göç yollarında denizlerde öldürdü. O denizlerin ki her gün plastik yutmuş ölü balıkların vurduğu kıyıları var. Ve her gün dünya nüfusunun %99’unun emeği, %1 ‘inin yararı için harcanırken dünyanın yarısı olan kadınlar da hemen her gün en çok evlerinin içinde olmak üzere öldürülüyor.

Bir sistem daha kaç kez böyle utanılacak kadar başarısız olmalıdır?

Denilebilir ki bu COVİD-19 virüsü başka, kapitalizmin yarattığı insan sağlığını doğrudan etkileyen diğer hiçbir toplumsal soruna benzemiyor. Evet bir yönüyle başka; virüsün evrimsel hızına göre yavaşız, onu yeni tanıyoruz. Ama öte yandan diğer tüm sorunlar da en az virüsler kadar yaygın halk sağlığı sorunu olduğu için ve her birini aklımızla, bilimle birlikte mücadele ederek ve ancak kamusal tedbirlerle yenebileceğimiz için ortak yanları da var.

Koronavirüsün bu tipini yeni tanıyoruz ama insanlık tarihi “pandemi” nedir biliyor, nasıl yönetileceği konusunda eli ayağı şaşırmak yerine, başta Güney Kora olmak üzere başarılı olan ülkelere bakmak yeterli. Ya da ABD’de virüsün yarattığı büyük tehlikenin sağlık sisteminin özelleştirilmesinin sonucunda olduğunu biliyoruz.

Ve kadınların, her olağanüstü durumda olduğu gibi bugün karantina, yarın olası ekonomik sorunlar bahanesiyle daha fazla şiddete açık olacağını da biliyoruz. Çin’de karantina döneminde ev içi şiddet üç kat arttı, ABD’de şiddet gören kadınlar korona günlerinde evdeki fail erkekle baş başa kalmanın geriliminde “seni dışarı atarım” gibi yeni tipte tehditler ile korkutulduklarını söylüyor. Buna karşın önlem alan ülkeler de var: İtalya 24 saat şiddet yardım hattını duyuruyor, Avusturya Adalet Bakanı özel bir yasanın çıkacağını duyuruyor.

Biz de ise henüz sadece sığınma evinde kalan kadınlar için koronavirüse karşı tedbirler açıklandı. Hemen her gün virüs karşısında daha riskli gruplar sayılırken, dünyada bulaşıcı hastalıklar kadar yaygın ölümlere neden olan “şiddet virüsü” ve en sık rastlandığı “ev içleri” konusunda halen önlem açıklanmadı.

Pandeminin çözümü de şiddetin çözümü de en temelde eşitliktir, insanların insana yakışır biçimde yaşayacağı dünyadır. Ne tuhaftır ki yaşadığımız eşitsizlik, korona konusunda kadınlar lehine işliyor, bugüne kadar hastalığın etkilediği cinsiyet oranlarında erkekler önde. Çünkü tüm kadınların çıkamadığı, milyonlarca kadının mahrum bırakıldığı kamusal alana tüm erkekler çıkabiliyordu. İşte şimdi o erkekler, kadınların hapsedildiği ve bütün işlerin üzerlerine yıkıldığı o evlerin içinde. Kadınların artan şiddet riskine bir de her çamaşırı 60 derece yıkamanın gerilimi ekleniyor, sonu gelmez bakım işleri uzayıp gidiyor.

Bütün bunlar karşısında çare; bir yandan toplumsal cinsiyet eşitliği, öte yandan tıpkı koronavirüs için olduğu gibi acil önlemler tanımlanmasıdır. Ekonomi için, yargı için açıklanan paketler, kadınların bu olağanüstü şartlarda evlerinin içinde şiddetten nasıl korunacağına ve emeklerinin nasıl eşitleneceğine dair de açıklanmalı, ilk iş “annelere” izin vermek yerine kadınlara kararları sorulmalı, “babalar” da izne teşvik edilmelidir. Henüz bir defa bile yapılmayan şiddet destek hatlarının duyuruları bir an önce virüsle ilgili önlemler kadar yaygın ve etkili yapılmalı, kadınlara şiddet karşısında asla yalnız olmadıkları gösterilmelidir.

Türkiye’de olağan hallerde bile şiddet karşısında hakkını arayan kadın oranının %11 olduğunu ve maalesef çoğunun evine geri gönderildiğini, olağanüstü hallerde hepten ihmal edildiklerini defalarca yaşadık. Bu dersleri biliyoruz, bir kez daha izin vermeyelim.

Virüsten daha az etkilenen cinsiyet olabiliriz. Tıpkı nafakaya daha çok ihtiyaç duyan taraf olmamız gibi faili eşitsizliktir.

Bu koronavirüs belasında da öyle aslında; zenginler ve ünlüler teste ulaşabildiği için hemen onların haberlerini duyduk. Bütün yurttaşların hızlı tanıya, korunmaya ve tedaviye ulaşma hakkı var.

Ve belki bugünkü beladan sonra, belki yarın, insanlık herkesin eşit yaşadığı bir dünyayı, koronadan ve kapitalizm virüsünden temizlenmiş elleriyle mutlaka yaratacak.