Muhalif bakış açısıyla yazanlar arasında biraz belirginleşmiş tartışmalı konular var. Yeri gelmişken tekrar söylemeliyim ki tartışmak çok iyi bir davranıştır. Her yerde karar verenler olabilir ya da talimat verenler. Tartışma yapılabilen yerlerse şimdilik çok az ve bu çok değerli.

Tartışma esnasında gerginlikler olması, üslup sorunları olması ve hatta kavgalar olması tartışmanın asal değerini bir gram dahi azaltmaz. Böyle şeyler olması, tartışmanın ertelenmesi ya da bir kenara bırakılması sonucunu asla doğurmamalı.

Örneğin eskiden sol politik gruplar arasında sert tartışmalar olduğundan söz edilmesi ve bu nedenle tartışmanın pek iyi bir iş olmadığı kararına varılması son derece yanlış. Gelgelelim bu yaygın kanaat olarak ifade ediliyor. Oysaki geçmiş yıllarda sol, tezleri ve o tezleri hayata geçirebilmesi yönünden çok güçlüydü. Bundan kaynaklı olarak da sol eğilimler arasında canlı bir tartışma yaşanıyordu. Bu çok ufuk açıcı oldu.

Hiçbir kuvvet tartışmaların karşısına geçip “durun siz kardeşsiniz” deme hakkına sahip değil. Benzer bir şekilde tartışmaları saçma, gereksiz, anlamsız bulmak doğru olmaz. Bunu yine de böyle bulan olur mu? Olur. En başta kilise. Sonra bizim AKP’liler.

Ali Babacan yeni partisini kurarken “Türkiye tek bir akla, dar bir kadroya sığdırılamayacak kadar büyük bir ülkedir. Muhalefet kurumunu ve muhalif görüşleri siyasetin vazgeçilmez bir parçası olarak kabul ediyoruz” açıklamasını yapmış. “Muhalif görüşler siyasetin bir parçası.” Vay arkadaş, şu güzelliğe bak. Keşke eski partiniz insanların kafasına her gün sopayı indirirken hatırlayıverseydiniz bunu.

AKP’liler şu anda muhalefet diye bir mevhum tanımıyor. Onlar hain ve terörist. Neredeyse düşman demenin kenarlarında dolaşıyorlar.

Bu memlekette muhalefet etmenin ve iktidarla tartışmanın bedeli elbette ki çok ağır.

Yani tartışmayı ve muhalefetin rekabetini, AKP’nin düşünce ikliminde olanlar istemez.

O halde biraz tartışmalı konulara değineyim.

Her aşamada Türkiye’deki muhalefetin çok kötü ve yetersiz olduğundan söz ediliyor. Kimin kastedildiği pek açık değil. CHP kastediliyorsa o kendi tarzında doğrusal bir şekilde ilerliyor. Hatta son seçimlerde belli başlı şehirlerde belediye başkanlıklarını kazandı.

Kastedilen HDP ise daha yakın zamanda, temsil ettiği halkın şehirleri bombalanmış bir parti konuşuyoruz demektir. Kendisini ancak toparlamaya çalışıyor. Üstüne bütün zor kuvvetleri çullanmış durumda.

Eleştirilen sosyalist örgütlerse eğer iddialarını kaybedenler kaybetti fakat uzun soluklu olanlar mücadeleyi sürdürüyor. Göz bağcılık yapmaya gerek yok.

Parlak sonuçlar olmuyor değil mi? Evet olmuyor. Çünkü hiç de sanıldığı kadar kolay değil. Kolay sanıldığı için özellikle söylüyorum bunu.

Şıppadanak olmaz, canınız çok sıkıldı diye olmaz, hatta çok istediğiniz için de olmaz.

Varınızı yoğunuzu ortaya koyarsınız, her şeyinizi feda edersiniz, o durumda dahi belki olur.

Bu bizden yana olan bölümü. Bizim çabamıza, cesaretimize, harekete geçişimize bağlı olan bölüm. Ne var ki bu olumluluk ve hazır oluş her şeye yetmez. Daha belirgin söylemek gerekirse hiçbir şeye yetmez.

Yazılıp anlatıldığının tam tersine radikal öznenin hazır oluşuyla, nesnelliğin üst üste gelmesi gerekir. Ne duyuyorum? Herkes bunu biliyor mu? O zaman unutmayalım ve böyle değerlendirme yapalım.

Mevcut sistem dramatik sorunlar yaşamadan hiçbir muhalefet yapılacak işi kendi iyiliği, kudreti ve başarısıyla bitiremez. “Kolayca yapabilir” fikrini yaymaya çalışmak orta vadede sadece hayal kırıklığına yol açacaktır.

Rusya’da Bolşeviklerin dile getirdiği şekliyle barış istendi, evet. Ama milyonlarca Rus askeri öldükten sonra. Dramatik sorunlar derken bu düzeyi kastediyorum. Devrim, dünya savaşı felaketine verilen bir yanıttı. Rus askerleri aslında Bolşevikleri hiç sevmiyordu. Çok sonradan haklı buldular onları. Çünkü savaşa en başından beri karşı çıkanlar, sadece Lenin ve yoldaşlarıydı.

Şu anki genel muhalefet de Rus askerleri gibi bugünün sosyalistlerini pek kendine yakın görmez. Muhalefetin en güçsüz yanı da budur ne acı ki. Kaldı ki biz de durduk yere bir ilgi beklemiyoruz. Mahir Çayan’ın ifade ettiği gibi “önderlik pazarlık konusu” değildir. Kimseden önderlik rica edecek değiliz. Önderlik bir rekabet, mücadele ve söke söke alma konusudur.

Hiçbir açıdan önemli bir akamete uğramamış bir sistemi alaşağı etmek sanıldığı gibi basit değil. Rusya’nın kurulu düzenini akamete uğratan asıl olarak dünya savaşı ve Alman ordusuydu. Bu zeminde devrimciler, işçi sınıfı ve köylüler gidişata ağırlığını koydu.

O sebeple “hazırız hadi yapalım” diyerek yapılamaz büyük radikal değişiklikler.

Zaten asla “tam olarak” hazır olunamaz, bu ayrı mesele. Ama şu an “biraz” dahi hazır değiliz.

Devrimler uzun sürer. Buyurunuz emek verelim, hangi hamle için risk alabileceğimizi düşünelim. Dünyadaki ve ülkedeki krizlerin hareketi izleyelim.

Tartışmak iyidir, siyasal rekabet de iyidir. Bu arada indirgemek de iyidir. İndirgeyecek olursak. Hem kendimize hem de koşullara bir bakalım.