Bu yılın 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nün her zamankinden bir başka olacağı belliydi. Yıl yıl biriken, gün gün verilen mücadele kendi sonuçlarını yaratıyor. Eylem yapmanın pek mümkün olmadığı illerde bile sessiz kalmayan kadınlar, ülkede Erzurum’dan Bayburt’a, dünyada Şili’den Almanya’ya toplamında milyonlarca kadının gücünü bir araya getiren eylemler yaptılar.
Bayburt ki Türkiye’nin Gezi döneminde eylem yapılmayan tek yeriydi. Şimdi fotoğraflarda görüyoruz ki birbirinden farklı kadınlar birlikte hayatlarına sahip çıkıyor, ortak ve örgütlü mücadeleyi büyük bir coşkuyla yerine getiriyor...
Türkiye’nin dört bir yanında ve dünyada birbirine benzeyen benzemeyen kadınlar, evet düpedüz farklı dünya görüşlerindeki kadınlar, zorla kutuplaştırılmaya çalışılan kadınlar, birbirine daha çok kenetlenerek 8 Mart kutladılar.
Çünkü bu memlekette de dünyada da hiç tanımadığı kadınlar için mücadele edenler, artık başka bir iklimi de yaratmayı başardılar. Yılın bir günü değil her günü, kendi sorunları için değil kendine hiç benzemeyenlerin sorunları için, o gerçek sorunların taş gibi gerçek yaşandığı zeminlerde, şeklen; kıyafetle, kimlikle değil somut, sıkıcı, zor bir emeği biriktirdiler. Bu emek kadınları, toplumu, aileleri, sanatçısından gazetecisine, avukatından hekimine şiddet karşısında tavır alan herkesi değiştiriyor. Artık öldürülen kadınların yakınları bambaşka konuşmalar yapıyor, sadece kendi acısını ve kendi davasını anlatmıyor. Başka kadınları düşünme etik seviyesini de geçtiler; tüm toplumun, ülkenin adalet arayışını dile getiriyorlar. Sanatçılar sadece şarkı söylemiyor, Kalben’in çok güzel örneklediği gibi herkesle eşit mücadele öznesi oluyor, en iyi eylem konuşmalarını yapıyorlar. Eyleme, çalışmalara katılmak için başvuranlar değişiyor; çözümün örgütlü feminist mücadele olduğunun bilincini dile getirerek çalışma alanı seçerek katılıyor.
Bunların hiçbiri tesadüf değil.
Önce kadınlar değiştiler bu memlekette. Kendi hayatlarına ne pahasına olursa olsun karar vermeye kararlı kadınlar, sesi şiddetle bastırılmaya çalışılan kadınlar, “Yeni Havvalar” mücadeleyi de değiştirdi, inanıyorum ki ülkeyi de değiştirecek. “Eski Ademlerin” de değişmesi gerekiyor.
8 Mart’larda birçok yerde “Türkiye’yi değiştiren kadınlar” diye önemli isimler sıralanır. Elbette hiçbir kadına haksızlık olmasın ama Türkiye’yi değiştirecek olan kadınlar, ünlü isimler filan değil. Binlercesinin ismi bile bilinmeyen, öldürülen kadınlardır. Ayşe Paşalılar, Emine Bulutlar, boşanmaya çalışırken öldürülen kadınlar, gelecek kuşaklara bir ülkenin medeniyet seviyesini gösteren “boşanma” özgürlüğünü armağan ediyorlar.
Artık bu toplum değişiyor, şiddeti normalleştirmiyor, boşanma sebebi olarak görüyor, nafaka ve modern hakları savunan oranı artıyor. Her dünya görüşünden kadının bu özgürlük arayışını sadece çeşitli araştırmalar değil kendi çalışmalarımız açık ortaya koyarken, en son “Yaşasın Kadınlar” kitabımızın kadınlarla buluşmasında da çok açık yaşadık. Artık Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun yıllardır biriktirdiği deneyimin bir kitabı da var. Gecikmiş bir görev yerine getirildi; şiddetin çözümü ve haklarımız için bir başvuru kaynağı yaratılmaya çalışıldı. Ne iyi ki kitap, ilk İBB Kadın Sağlığı Merkezlerinde Ümraniye ve Kartal’da, doğrudan kadınların yaşam alanlarında, birbirine hiç benzemeyen ama buluşma sonunda tam olarak kaynaşan kadınlarla yola çıktı. Bir kez daha birbirini tanımayan kadınların, ortak biçimde “Yaşasın Kadınlar” deyişini duyduğumuz buluşmalar devam edecek…
Yaşasın 8 Mart, yaşasın kadınlar ve kitap tüm kadınlara yararlı olsun…